30 Ağustos'tan 29 Ekim'e hatıralarım
YAŞAMSevgili Okurlarım
Sizden uzun zaman uzak kaldım. İnsanın yaşı ilerleyince maddi vücudunda sorunlar artıyor.
Şimdi çoğu gitti azı kaldı. Ben de sizlere bazı yaşadıklarımı aktarmak istedim.
İnsan doğduğu yeri ve aileyi seçmiyor. Bir ülkenin herhangibir yerinde herhangibir ailede doğuyor. Bu aile köklü .kültürlü olabilir, zengin veya fakir olabilir , fanatik görüşlü olabilir,sevgi dolu veya tam tersi zalim olabilir. Çocuklar bu ailelerin tesirinde kalıp büyüdükleri zaman o yönde gidebilirler veya kendilerini yetiştirip ailelerine, ülkelerine, insanlığa faydalı bireyler olabilirler.
Ben bu çocukların şanslı olanlarındanım. İyi ve belirli kültürü olan orta halli bir ailede doğmuşum. Baba tarafında ilk torun Anne tarafında ise üçüncü torun olarak epey sevildim. Babam orta halli olmasına rağmen şartlarını zorlayarak ailemizi yazlığa götürüyordu. Önce dayım ile aynı evi kiralayarak bilahare ayrı ev kiralayarak bizi adalara götürürdü. Önce iki yaşıma kadar Heybeliadada sonra ise Burgazadada daire kiralayarak yazlığa gidiyorduk.
Şimdi diyeceksiniz ki bütün bunları neden anlatıyorsun?
Burgazada'ya gelince 30 Ağustosların orada kutlanmasını çocukluğumdan itibaren görmeye başladım. Deniz Harp okulundan bir bando geliyordu . Beyazlar giyinmiş yakışıklı askerler marşları çalarken önce ada halkı kırmızı beyaz elbiseler giymiş geçit yapıyorlardı. Bilahare Deniz Harp okulu orkestrası dans müziği çalarken tüm ada dans edip şarkı söylüyordu.
Biraz büyüyünce ben de kırmızı beyaz giyerek hem yürüyüşlere hem de arkadaşlarım ile kendimize göre hopluyorduk. Orta okul yaşlarımda ise adanın küçükler takımında geleneksel Burgaz-Kınalıada maçlarına katılmaya başlamıştım. 17 yaşımda ise Burgazadada Büyük Atamızın heykeli 30 Ağustos'ta açılmıştı. Heykelin önünde beyazlar giyinmiş bir kız ve bir erkek ellerinde meşalelerle yarımşar saat nöbet tutmuşlardı. Onların arasında olduğumu geçmiş yazılarımda fotoğraf koyarak anlatmıştım.
Bu sene ise heykelin önünde yapılan törende kırmızı beyaz giyinip şarkılar söyleyen çocukların arasında en küçük torunumu görünce nasıl sevinip gurur duyduğumu sizlere kelimelerle anlatamam. 1962 yılında benim nöbet tuttuğum Atatürk'ün heykeli önünde torunum 2024 yılında adanın çocukları ile törene katılıp şarkılar söylüyordu.
Tabii ki 29 Ekimde artık okullar açıldığından yazlıkta değildik. İlkokulum Taksim meydanına yakın bir yerde olduğundan tüm okul Cumhuriyet Bayramında Taksim anıtına gidip marşlar söyleyerek anıta okulun çelengini koyarken biz çocuklar ellerimizdeki çiçekleri de heykelin önüne koyardık.
İki bayramın da henüz hayatımın başlangıcındaki törenleri tüm ömrümce yoldaşım olmuştur.
İnsan hayatın neler getireceğini göremez ama hayatı boyunca aynı prensipleri savunabilir. Bu kişiyi hem karakterli hem de saygın yapar.
Bence insan için bunlar kadar önemli olan karakter hemcinsini , tüm canlıları sevmektir.
Böylece hayatın bir anlamı olur.
Saygı ve sevgilerimle
İlginizi Çekebilir