Avrupa Birliği ülkelerinde sağ partilerin yükselişi
GÜNDEM-Kaygılanalım mı yoksa umutlanalım mı?-
Zor hem de çok zor bir soru. Evet bakış açınıza, kişiliğinize bağlı. Ama, nerede yaşadığınıza da bağlı... Hangi ülkenin yurttaşı olduğunuza da...
***
Nasıl mı? Anlatayım. Bir olay veya durum karşısında kaygılanması içinde bulunulan zaman dilimine, yere, sürece ve kişiye bağlı. Tabiki kişinin cinsiyetine, yaşına ve konumuna da...
***
İsveç`in başkenti Stockholm`da yaşayan sarı saçlı mavi gözlü birisi nasıl düşünür? Ve Şili`nin başkenti Santiago`da yaşayan esmer bir Latino nasıl düşünür? Hangisi iyimserdir? Ya da karamsardır?
***
Lafı uzatmadan başlıktaki konumuza/sorumuza geçelim. Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede Avrupa Birliği Parlementosu Seçimleri yapıldı. 9 Haziran 2024 tarihinde 361 milyon seçmen Avrupa Parlementosu için oy kullandı. AP`na 720 milletvekili seçildi. Seçimler sağ partilerin özellikle de ırkçı ve yabancı/göçmen düşmanı partilerin zaferiyle bitti. Sol ve sosyaldemokrat partiler hezimet yaşadılar.
***
Bu sonucun Atlantiğin öte yakasının ürünü olduğunu iddia edebiliriz... Afrika kıtasından, Asya`dan ve Yakın Doğu`dan AB ülkelerine akın akın gelen sığınmacılara ve mültecilere de bağlayabiliriz... Sınıf farklılığının muğlaklaşmasına da söz konusu... AB ülkelerindeki, özellikle de Almanya`daki orta katmanların flulaşmasına da bağlayabiliriz...
***
Gelin biz bu sonucun somut sebeplerine bakalım. Bu seçimlerde sol, sosyalist, komünist ve sosyaldemokrat partilerin aldığı kötü sonucun bir çok sebebi var. Başta gelen sebepleri önem sırasına göre şöyle sıralayabiliriz. İklim değişikliği ve bunun sonuçları; göç hareketleri, göçmenler ve uyum sorunları; pahalılık ve enflasyon; politik partilerin seçmenlere güven ver(e)memesi...
İnsanlığın en eski ve gelecekte de gündemde kalacak iki büyük sorunu var: İnsanoğlu ateşi keşfettiği andan itibaren iklim değişikliği başlamıştır. Bu değişikliğin boyutları günümüzde tüm dünyayı tehdit eder hale gelmiştir... Göç, göçmenler ve uyum sorunları da insanlık tarihinin en eski sorunlarından birisi...
Bu iki çok büyük sorunun üstüne Corona Salgını`ndan ve Ukrayna Savaşı`ndan kaynaklanan pahalılığı ve enflasyonu da koyunca işler değişiyor. Atlantiğin öte yakasının ``NATO`nun beyin ölümü gerçekleşti...`` denilen NATO`yu canlandırarak Rusya-Ukrayna Savaşı`nda taraf olmasıyla ortaya büyük masraflar çıktı... Bu masrafların bir kısmı AB ülkelerine yükledi. AB ülkelerinde militarizm şahlandı.
Bütün bunları AB`nin iki beyin ve motor ülkesinde somutlaştıralım. Örneğin Almanya`da, dünyanın üçüncü ekonomik gücü olan bu ülkede, sözde iklim değişikliğine çözümler üretmek üzere üçlü koalisyonla iktidara gelen YEŞİLLER partisi vaadettiklerinin hemen hemen hiç birisini gerçekleştiremedi. Üstüne üstlük, dünün sözde barış partisi, pasifistlerin seçtiği bu parti, savaş tellalliği yapıyor... Bayağı çok renkli bu YEŞİLLER partisi... Tıpkı bukelemun gibi... Koalisyon Sözleşmesi`ni bahane ederek iyice pasifleşen SPD - Almanya Sosyaldemokrat Partisi de umut vermiyor. Ne çevre sorunları konusunda, ne göç ve göçmenler konusunde ve ne de Rusya-Ukrayna Savaşı`nda net tavırlar koyamıyor SPD. Willy BRANDT`ın kemikleri sızlıyordur mezarında. Yazık, çok yazık. Fransa`da ise `` NATO`nun beyin ölümü gerçekleşti...`` diyen Fransa Cumhurbaşkamı Emmanuel MACRON bu kurumun başsözcüsü oldu adeta günümüzde... Hatta, ``Ukrayna`ya Fransız askeri gönderebiliriz...`` diye salvolar çekiyor... İklim değişikliği sonucu ortaya çıkan sorunları çözmek için konsept üretemeyen, göç ve göçmen sorunlarını çözemeyen Emmanuel MACRON Hükümeti peşpeşe atom santrallari inşa ediyor... Çok pragmatik bu genç cumhurbaşkanı. Ama, inandırıcı değil...
Tamda bu ortamda yapılan Avrupa Birliği Parlementosu Seçimleri`nde sağ, sağ radikal ve ırkçı partiler oylarını çok artırdı. Bu seçimlerin kazananı, Fransa`da Marine LE PEN`i Cumhurbaşkanı Adayı gösteren, ``Önce Fransızlar!`` şiarıyla/mottosuyla politika yapan sağcı-ırkçı parti (Rassemblement National - Nationale Zusammenschluss) – Milliyetçi Birlik partisi; Almanya`da ise ırkçıların partisi AfD - Almanya için Alternatif partisi.
Her iki ülkede de kaybedenler iktidarda olan partiler: Fransa`da Emmanuel MACRON`un partisi; Almanya`da ise SPD, FDP ve YEŞİLLER partileri olmuştur.
`Çevrecilerin, barışçıların ve gençlerin seçtiği parti` olmakla övünen YEŞİLLER partisi bu seçimlerin en büyük kaybedeni olmuştur. Foyaları ortaya çıktı, karizma çizildi... Bu partinin, 25 yaşının altındaki seçmenler arasında, Y ve Z kuşakları arasında, kaybettiği oy oranı tam %23.
Almanya`da orta-sağ muhalefet partisi CDU - Hristiyan Demokrat Birlik seçimlerden birinci parti olarak çıkarken, ikinci parti göçmen karşıtı olan AfD çıktı. Bu ırkçılar tarafından yönetilen ve her üç koalisyon partisini de geride bırakan partinin seçmenlerinin tamamının ırkçı ve göçmen karşıtı olduğu yanılgısına düşmeyelim. AfD oylarının yarıdan fazlası protesto oylarıdır, yüzer gezer oylardır...
***
Biz her şeye rağmen umutluyuz. Umutlu olmamız için bir yığın sebep var. Örneğin Almanya`nın aklı selim davranıp, savaşlardan uzak durarak Avrupa Birliği`ni güçlendirerek bir politik aktör yapması beni umutlandırır... Almanya`nın Rusya ile ilişkilerini geliştirerek AB`ni bir dünya aktörü yapması beni umutlandırır.
Türkiye için de çok umutluyum. Ülkenin genç nüfüsundan çok umutluyum. Halkın ferasetinden umutluyum. Halk bu ferasetini son yerel seçimlerde gösterdi zaten... Sıra TBMM seçimlerinde. Bu seçimlerin öne çekileceği, yani bir erken seçimin yapılabileceği bizi daha da umutlandırıyor... Gerçekci olalım. Ama, aynı zamanda umutlu da olalım.
UMUT
............
İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu
Umut umut umut
Umut insanda
Nazım HİKMET, Varşova - 1958
İlginizi Çekebilir