AYM, Can Atalay kararının gerekçesini açıkladı
GÜNDEMAnayasa Mahkemesinin, Türkiye İşçi Partisinden (TİP) milletvekili seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay'ın bireysel başvurusunda verdiği ihlal kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Gezi davasında aldığı 18 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onanan ve halen cezaevinde bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararının gerekçesini açıkladı. Yargıtay’ın, Atalay’ın mahkum olduğu suçun Anayasa’ya göre “yasama dokunulmazlığı” kapsamı dışında olduğu yönündeki kararına da atıfta bulunan Yüksek Mahkeme, “Kuşkusuz ki yargı organı, kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez” dedi.
“Kanunla düzenlenir” vurgusu
AYM’nin TİP’ten milletvekili seçildiği halde cezaevinde tutulan Can Atalay hakkındaki kararı Resmi Gazete’de yayınlandı. 5’e karşı 9 oyla alınan karara üyeler İrfan Fidan, Muhterem İnce, Basri Bağcı, Muammer Topal ve Yıldız Seferinoğlu muhalif kaldı. Kararın gerekçesinde, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin “yalnızca kanunla” sınırlanabileceğinin, 14. maddede “Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyidelerin kanunla düzenleneceğinin”, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını düzenleyen 67. maddede ise “Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir” ifadelerinin yer aldığı kaydedildi.
“Yargı organı kural koyucu değildir”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Atalay’ın ceza aldığı “darbeye teşebbüse yardım” suçunun Anayasa’nın 14. maddesine göre “yasama dokunulmazlığı kapsamı dışında” kaldığına yönelik kararına da değinilen gerekçede, Anayasa’nın 83. maddesinde yer verilen "Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar” ibaresi için şu değerlendirmeler yapıldı:
“Görüldüğü üzere Anayasa koyucu Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin belirliliğini sağlama görevini kanun koyucuya vermiş, yorum yoluyla 14. madde kapsamına giren suçları belirlemek için yargı organına açık bir yetki vermemiştir. Kuşkusuz ki yargı organı kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez. Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar’ ibaresinin kapsamına hangi suçların girdiği konusunda kanun koyucunun düzenlemesi dışında yargı organlarınca yapılan yorumlarla belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
‘Milletvekilleri üzerinde caydırıcı baskı oluşturur’
Kararda, yasama dokunulmazlığının sağlanması için yeterli güvencelerin olmadığı bir hukuk düzeninde, halkın seçilmiş temsilcilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde ciddi ve caydırıcı bir baskı oluşacağı ifade edilerek, şöyle denildi:
“Oysa milletvekilliği görevi demokratik bir siyasal hayatın bahşettiği üstün bir kamusal yarar ve öneme sahiptir. Tam da bu sebeple milletvekilleri anayasal bir koruma alanına sahip kılınmıştır. Seçilmiş milletvekillerinin ifade özgürlüğüne veya milletvekilliği görevini yerine getirmek için kullandıkları diğer hak ve özgürlüklerine yapılacak Anayasa'ya aykırı müdahaleler, halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.”
“Özgürlükler lehine yorumlamadılar”
Anayasa’nın 83. ve 14. maddelerinin ancak demokrasinin korunması bağlamında ve hak eksenli yorumlandıkları takdirde işlevlerini tam olarak yerine getirebileceği vurgulanan kararda, “Somut olayda mahkemeler söz konusu anayasal hükümleri, özgürlükler lehine yorumlamadıkları gibi onları böyle bir yorum yapmaya sevk edecek esasa ve usule ilişkin güvencelerin bulunduğu bir yasal sistem de bulunmamaktadır. Bu değerlendirmeler ışığında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenlemenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır” denildi.
“Seçildiği halde tutuklu olması hukuki değil”
Mahkeme kararında ayrıca “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline” ilişkin değerlendirmelere de yer verildi. Kararda şu tespitler yapıldı:
“Mahkûmiyet hükmüne bağlı tutmanın hukukiliğini etkileyen bir durum söz konusu olduğunda tutulma hâlinin ‘mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi’ kapsamında olsa bile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline sebebiyet verebilir. Özellikle tutmanın önünde doğrudan Anayasa’dan veya kanunlardan kaynaklanan bir engelin bulunduğu ya da tutmayı sona erdirmeyi zorunlu kılan yargısal bir kararın mevcut olduğu durumlarda özgürlükten yoksun bırakma ile mahkûmiyet kararı arasındaki bağ ortadan kalkar. Bu hâllerde tutmaya devam edilmesi hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğurur. Somut olayda başvurucunun milletvekili seçilmesi hâlinde Anayasa’nın 83. maddesinde güvence altına alınan yasama dokunulmazlığından yararlanıp yararlanmayacağı meselesi, hükme bağlı tutmanın hukukiliğini doğrudan etkileyen bir durumdur.”
“Dokunulmazlıktan yararlanır”
Kararda, bir kimsenin milletvekili seçildikten sonra yargılanıp yargılanmayacağı meselesi ile tutuklanıp tutuklanamayacağı meselesinin aynı niteliğe sahip olduğu anlatılarak, “Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını koruyan temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenleme yapılmadığı müddetçe yasama dokunulmazlığından yararlanacağı” kaydedildi. Bu durumda başvurucunun tahliye talebine rağmen tutulmaya devam ettirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulandı.
İlginizi Çekebilir