© Muhalif 2024

CHP, Birleşik Arap Emirlikleri ile gündeme gelen Enerji alanlarıyla ilgili yasa teklifine şerh düştü

TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülmesi beklenen, Maden Kanunu’ndan, Enerji Kanunu’na, Nükleer düzenlemelerden, Yenilenebilir Enerji Mevzuatına kadar birçok yasada da düzenlemeler içeren 16 maddelik torba düzenlemenin komisyon görüşmelerinde CHP’nin 1,2,3,4,6,7,8,13,14. Maddelerinin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin önergeleri kabul edilmedi. Ancak, CHP, Genel Kurul görüşmelerinde de aynı önergeleri gündeme getirecek. CHP’nin komisyon raporuna koyduğu muhalefet şerhte, “Teklifin Birleşik Arap Emirlikleri'yle AKP Hükûmeti arasında yapılan enerji anlaşmasıyla organik bir bağı vardır. Teklifin 4'üncü maddesinde "Denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir ve enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarda imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilir" denilmesi yine kabul edilecek bir şey değildir. Türkiye, enerjide kontrolü eline almadığı sürece dışa bağımlılığa mahkûm kalacaktır. Zira enerjide dışa bağımlılığımızın yüzde 75'i geçtiği bir süreci yaşıyoruz” denildi.

Hülya Özmen- Muhalif

TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülmesi beklenen, Maden Kanunu’ndan, Enerji Kanunu’na, Nükleer düzenlemelerden, Yenilenebilir Enerji Mevzuatına kadar birçok yasada da düzenlemeler içeren 16 maddelik “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ne  ana muhalefet partisi CHP muhalefet şerhi düştü.  Komisyon Üyeleri, Adana Milletvekili, Müzeyyen Şevkin, İzmir Milletvekili Ednan Arslan, Denizli Milletvekili Şeref Arpacı, Mersin Milletvekili Talat Dinçer, Bolu Milletvekili Türker Ateş imzasıyla sunulan şerhte, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılmadan görüşmelerine geçilen teklifin 1,2,3,4,6,7,8,13,14. maddelerine dair çıkarma ve değişiklik önergelerinin de kabul edilmediğine dikkat çekildi.

YENİ KAPİTÜLASYONLAR, BELİRSİZLİKLER VE TAVİZLER İÇERDİĞİ KONUSUNDA ELEŞTİRİLEN

 CHP’nin teklifi kapsamlı olarak değerlendirdiği şerhte dikkat çektiği noktalar şöyle:

CHP, “Bu teklifin bir bölümü, Dışişleri Komisyonu’nda görüşülmesi beklenen ve yeni kapitülasyonlar, belirsizlikler ve tavizler içerdiği konusunda eleştirilen “TC Hükümeti ile BAE Hükümeti Arasında Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Stratejik Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” ile bağlantılı değerlendirilebilir.

Teklifin Birleşik Arap Emirlikleri'yle AKP Hükûmeti arasında yapılan enerji anlaşmasıyla organik bir bağı vardır. Teklifin 4'üncü maddesinde "Denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir ve enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarda imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilir" denilmesi yine kabul edilecek bir şey değildir.

Türkiye, enerjide kontrolü eline almadığı sürece dışa bağımlılığa mahkûm kalacaktır. Zira enerjide dışa bağımlılığımızın yüzde 75'i geçtiği bir süreci yaşıyoruz

Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde en büyük katkı payı yüzde 26 oranıyla hidroelektrik almış fakat 2021'de hidroelektrik yüzde 40 iken gelinen kuraklıklarla bu oran yüzde 19'lara düşmüştür, bu düşüş hızla devam etmektedir. Tüm bunlar elbette ki iklim krizinin de ayak izleridir. Son yayımlanan emisyon envanterine göre elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonlar 139 milyon tona ulaşmıştır. 2030 yılında bu oranın 200 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde son yıllarda maalesef yaşanan büyük iklim felaketlerinin nedenleri bundan kaynaklanmaktadır.

İMAR PLANI YAPILMAKSIZIN DOĞAL ALANLAR ÜZERİNE ENERJİ TESİSİ KURULMASININ ÖNÜNÜN AÇILMASI

İmar planı yapılmaksızın doğal alanlar üzerine enerji tesisi kurulmasının önünün açılması kamu yararını gözeten bir tutum olmadığı gibi suistimalleri de beraberinde getirme ihtimalini taşıdığı için risklidir. Son yıllarda Türk Lirası’nın Dolar ve Euro karşısındaki kayıpları dikkate alındığında teklifte 2020 yılında yapılan TL düzenlemesinin kaldırıldığı görülmektedir. Söz konusu düzenleme de yine sakıncalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üreten santral sahiplerine dövizle alım garantisi verilmesi yerli ve milli elektrik fiyatlarında da ciddi artışları beraberinde getirecektir. Bu durumun ise halkımızın faturalarına yansımaması düşünülemez.

MUHALEFET ŞERHİ’NDEN BAZI BÖLÜMLER ŞÖYLE:

Görüşülen 2/1959 Esas numaralı kanun teklifi ile esas olarak kamu kurumları ve ilgili belediyelerin yetkisi altında olması gereken imar planı yetkilerinin özellikle kıyı bölgelerde belediyeleri by-pass etmesi kamuya ait kaynakların verimsiz kullanılmasına ve denetimin yapılamamasına sebep olacağından kamu yararı açısından sıkıntılı sonuçlar doğurması muhtemeldir.

İmar planı yapılmaksızın doğal alanlar üzerine enerji tesisi kurulmasının önünün açılması kamu yararını gözeten bir tutum olmadığı gibi suistimalleri de beraberinde getirme ihtimalini taşıdığı için risklidir. Son yıllarda Türk Lirası’nın Dolar ve Euro karşısındaki kayıpları dikkate alındığında teklifte 2017 yılında yapılan TL düzenlemesinin kaldırıldığı görülmektedir. Söz konusu düzenleme de yine sakıncalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üreten santral sahiplerine dövizle alım garantisi verilmesi yerli ve milli elektrik fiyatlarında da ciddi artışları beraberinde getirecektir. Bu durumun ise halkımızın faturalarına yansımaması düşünülemez.

Sanayi başta olmak üzere ülkemiz ekonomisi açısından en önemli ve stratejik girdilerden biri olan enerji alanının “sürdürülebilir politikalarla” üretime yönlenmesi son derece önemlidir. Ülkemiz gibi yenilenebilir enerji üretimi ve kullanımı açısından geride olan ülkeler için üretiminden tüketimine düzgün ve sürdürülebilir bir şekilde planlanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle oluşturulacak yasal çerçevenin de bütüncül, akılcı, gerekli bilimsel araştırmaları ve kriterleri benimseyen teknik alt yapı ve uzmanlığı içeren düzenlemelerden oluşması beklenmektedir.

Kamu yararını gözeten, sürdürülebilir ve yerli imkanlarla dışa bağımlılığı en aza indirgeyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından toplumsal faydayı önde tutarak maksimum düzeyde faydalanabilen akılcı ve gerçekçi enerji politikalarına ihtiyaç duyulurken getirilen teklif ile TBMM Dışişleri Komisyonu’nda görüşülmesi beklenen Birleşik Arap Emirlikleri ile enerji anlaşmasının ön hazırlığının yapılmak istendiğine dair kamuoyunda oluşan endişeler dikkate alınmalıdır.

İlk üç madde maden ve enerji yatırımları ve madenlerle ilgilidir. Bu maliyet kalemlerinin ve bazı bürokratik işlemlerin azaltılması üzerine 4'üncü grup madenler dışında kalan madenler için uluslararası standartlar içeren kaynak ve rezerv raporlamasını zorunlu olmaktan çıkaran maddeleri içermektedir. Güneş ve rüzgâr enerjisi sistemlerinin içme ve kullanma suyu barajları haricindeki baraj, göl ve göletlerde kurulmasına izin verilecek ve imar planlarını zorunlu olmaktan çıkaran 4'üncü madde sorunludur. İmar planlarının zorunlu olmaktan çıkarılması doğru bir yöntem değildir. Aynı zamanda bir kamu kuruluşu niteliğinde olan belediyelerin de bu madde kapsamına alınması önem arz etmektedir.

Doğal gaz piyasasına sıvılaştırılmış (LNG) gaz ticaret ve ihracatını bu piyasa kapsamına almakta, yenilenebilir enerji kaynakları için Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) ihalelerinde 2020'den bu yana uygulanan Türk Lirası cinsi tavan fiyat uygulaması yasadan kaldırılmakta ve Bakanlığa ihale, yarışma usul ve esaslarını yasadaki ölçüte bağlı kalmadan belirleyecek geniş yetki tanımlaması yapılmaktadır. CHP grubu olarak dört yıl önce kanun çıkarken yine ifade etmiştik. Tabii, doların 5 katına çıkacağının öngörülmesi gerekiyordu; bu da AKP iktidarının kanun tekliflerini ne kadar öngörüsüz ve fazla irdelemeden yaptığının önemli bir göstergesidir. Yine, on yıllık süresini tamamlayan lisanssız elektrik üretim faaliyeti gerçekleştiren tesislerin üretim lisansı talep ederek lisanslı üretim faaliyetine geçmesi için sadece lisans süresi boyunca elektrik piyasasında oluşan saatlik piyasa takas fiyatının yüzde 15'i üzerinden Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Destekleme Mekanizması'na katkı bedeli ödemesi koşulu kaldırılmaktadır. Böylece, lisanssız yenilenebilir enerji yatırımcılarından aktarılacak kaynakla ve Bakanlığa tanınan aşırı takdir yetkisiyle belirlenecek olan YEK mekanizması fonlanabilecektir.

Söz konusu kanun teklifi ile; enerji verimliliği projelerine başvuru konusundaki sektörel kısıtlamalar kaldırılmakta ve enerji verimliliği destek miktarı güncellenmektedir. Deprem ve afet bölgelerinde hızlı elektrik temini için olağan dönemde aranan yapı kullanma izni ve zorunlu belgeler Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) kararıyla istenmeyebilecektir. Enerji nakil hatlarının geçtiği yerler için ödenecek irtifak bedelinin hesaplanması için kriterler belirlenmektedir. Bu maddenin kanun teklifinde çok gerekli olmadığını düşünüyoruz.

Ayrıca, yapılmayan enerji yatırımlarına ilişkin üretim lisansı, ön lisans ve lisans başvurularının iptali kolaylaştırılmakta, Birleşik Arap Emirlikleri'yle imzalanan sözleşmeyle de bağlantılı olarak bu şekilde yapılmamış ve yapılamayacak yatırımlara tahsis edilmiş bağlantı kapasiteleri boşa çıkacaktır. Boşa çıkacak kapasite enerji yatırımlarına tahsisin de önü açılmış olacaktır. Bu arada iptal edilen lisans bedellerinin irat kaydedilmesi gereken teminatları da iade etme yoluyla kamu zararına neden olabilecektir. Nükleer maddelerin taşınması işine dair sigortalama ve teminat yükümlülüğünün taşımayı yapacak üçüncü tarafa yükletilmesi istenmektedir. Bu madde de sorunludur. Bu kadar önemli bir yükün taşınması üçüncü şahıslara devredilmeyecek kadar önemli bir konudur, işletenin bu yükümlülüğü taşıması gerekmektedir.

Kanun teklifinin bütününe baktığımızda şunu görüyoruz: Bu kanun teklifi alelacele hazırlanmış ve alelacele Meclise getirilmek isteniyor. Mevcut kanunun apar topar değiştirilmesi amaçlanmış, yapılması niyetlenen işler için engel olarak görülen kanun ve yönetmelikler ortadan kaldırılmak istenmektedir. Teklifin Birleşik Arap Emirlikleri'yle AKP Hükûmeti arasında yapılan enerji anlaşmasıyla organik bir bağı vardır. Teklifin 4'üncü maddesinde "Denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir ve enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarda imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilir" denilmesi yine kabul edilecek bir şey değildir.

Diğer taraftan, AKP Hükûmetlerinin on yıldır çeşitli imkân ve ayrıcalıklar vermiş olduğu Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) olarak değerlendirilebilecek Güneş Enerjisi Santralleri (GES) yatırımlarına da bu imkân ve ayrıcalıklar yine bu hükümet tarafından geri alınıyor. Bu iki olguyu birlikte değerlendirip AKP’nin ekonomik kriz nedeniyle acil olarak dışarıdan sıcak paraya ihtiyacı olduğunu da hesaba kattığımızda Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılan enerji anlaşmasına uygun olarak Birleşik Arap Emirlikleri’ne coğrafyamızda rant alanları açıldığı açıkça görülmektedir. İmar planı yapılmaksızın ilgili alanlarda santral kurmak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı, hem de özellikle belediyeleri denklemden çıkarmak anlamına gelmektedir. Halbuki belediyelerin bu kapsamda olması gerekmektedir.

İnsan yaşamının idamesi açısından en önemli kaynaklardan biri olan enerji vazgeçilmez bir olgudur. Enerji; ekonominin her alanında yapılacak her üretim için en önemli girdi olup stratejik bir sektördür. Ulaştırmadan tarıma, ticaretten sanayiye, konutlara, eğitime ve sağlığa varan her alana güç kaynağı gerekmektedir. İnsan yaşamının vazgeçilmezi enerjinin doğru bir şekilde envanterinin çıkarılması, planlanması, üretilmesi, tüketilmesi, politikasının oluşturulmasında ve yasal düzenlemelerde bütünlüklü, akılcı, planlı ve teknik altyapısı tamamlanmış bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Günlük yaşamımızın en önemli girdilerinden olan enerjinin sürekli yeterli, çevreyle uyumlu olmasını sağlamak ülkeyi yönetenlerin ödevidir. Ulusal çıkarlarımıza uygun, toplumsal faydayı önceleyen, sürdürülebilir, dışa bağımlılığı en aza indirgeyen, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum düzeyde yararlanılan kararlı ve gerçekçi bir enerji politikasına ihtiyaç vardır. Elektrik üretiminde hidrolik kaynaklardan çok fosil yakıtların ithal doğal gaz ve ithal kömür ve petrol kullanarak dışa bağımlılığımızın arttığı ortadadır. Ülkemizin büyük bir bölümünde doğa, enerji yatırımları yapmak adına maalesef geriye dönülmez bir biçimde tahrip edilmiştir ve edilmeye de devam etmektedir. Orman alanları, tarım alanları, zeytinlikler, turizm alanları yoğun bir tahribat altındadır. Yerli yenilenebilir çevreyle uyumlu enerji kaynakları ülkemizde yeterince değerlendirilmemektedir. Türkiye, enerji ithal ettiği ve zaman zaman gerilim yaşadığı bazı ülkelerin enerji tehdidine boyun eğmektedir. Elektrik üretiminde hidrolik kaynaklardan çok fosil yakıtlar olan ithal ürünlere bağımlılığımız ortadadır. Türkiye, hem rüzgâr hem güneş toplamda elektrik talebinin sadece yüzde 13'ünü yenilenebilir enerjiden karşılayabilmiştir. Buna karşılık, Avrupa Birliği ve İngiltere sırayla yüzde 21 ve yüzde 33'le önemli bir paya sahiptir. Almanya ise yüzde 42'lik payıyla öne çıkmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde en büyük katkı payı yüzde 26 oranıyla hidroelektrik almış fakat 2021'de hidroelektrik yüzde 40 iken gelinen kuraklıklarla bu oran yüzde 19'lara düşmüştür, bu düşüş hızla devam etmektedir. Tüm bunlar elbette ki iklim krizinin de ayak izleridir. Son yayımlanan emisyon envanterine göre elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonlar 139 milyon tona ulaşmıştır. 2030 yılında bu oranın 200 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde son yıllarda maalesef yaşanan büyük iklim felaketlerinin nedenleri bundan kaynaklanmaktadır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının sıfır emisyon hedefiyle bir çalışmasına, yol haritasına tanıklık etmiş değiliz. Tam aksine Bakanlık, performans programında fosil yakıta dayalı kurulu gücün artacağını belirtirken bir yandan da emisyonu azaltacağını iddia etmektedir. Bu çelişki Türkiye'yi yeni açmazlara sürüklemektedir. Tüm bu nedenlerle, Türkiye'nin yerli, yenilenebilir, temiz enerji verimliliğinde ciddi çalışmaları yapmak zorundadır.

İktidarın "Yeşil Kalkınma Devrimi" başlığıyla açıkladığı ve müjde olarak lanse ettiği bazı girişimlere karşı tereddüt yaşıyoruz. Çünkü iktidarın yurdun dört bir yanını kömürlü termik santrallerle donattığını biliyoruz. Müjde açıklamasının altında ne yazık ki yenilenebilir enerji kaynağı olarak nükleer enerjinin de gösterildiğini görüyoruz. Türkiye'de ham petrol, hidroelektrik, güneş, rüzgâr, jeotermal, biyoyakıt enerji kaynakları gibi değerlendirmeyi bekleyen yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı bilinmektedir.

Türkiye bilinçli uygulanan yanlış politikalarla fakirleştirilmiş, gelir dağılımında adalet ve eşitlik daha da bozulmuş, orta gelir sınıfı yok olmuştur. Yaşanan yüksek enflasyonla halk yoksullaştırılmış, gelir seviyesi yükselinceye kadar kamunun enerji politikalarında daha fazla inisiyatif alması zaruri hâle gelmiştir. Fiyat arz güvenliği ve yeşil enerji dönüşümü arasında geniş kitlelerin satın alma gücünü de dikkate alan enerji politikalarının yeniden tesis edilmesi bir zorunluluk olmuştur.

Türkiye, enerjide kontrolü eline almadığı sürece dışa bağımlılığa mahkûm kalacaktır. Zira enerjide dışa bağımlılığımızın yüzde 75'i geçtiği bir süreci yaşıyoruz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER