CHP'li Orhan Sarıbal: DEDAŞ net sorumlu ama anız olsa ne olur?
GÜNDEMCHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal’dan Diyarbakır ve Mardin’de yaşanan yangın facialarına ilişkin açıklamasında, “Elimizde belgeler var. O belgelerde DEDAŞ'ın yetkilisi aranıyor. O yetkiliye açık bir şekilde o telefon açılıp DEDAŞ'ın oraya gelen hattının enerjisinin kesilmesi talep edilecek. Saat 22.35 22.36, 20 Haziran Perşembe gecesi. İki arama var. İkisinde de DEDAŞ'ın yetkilisi cevap vermiyor. Aradan 2-3 dakika geçiyor. Ne diyecekler telefonda? Çok rüzgar var. DEDAŞ'ın telleri çok gevşek. Rüzgardan dolayı birbirine değiyor. Şu anda burada elektrik tellerinin çarpışmasından dolayı ortaya kıvılcımlar çıkıyor. Derhal kesilmesi söylenecek, bu. Ama DEDAŞ'ın yetkilisine ulaşılamıyor. Aradan iki üç dakika geçtikten sonra o kıvılcımlar düştüğü yerde henüz hasat olmamış başaklarla bunu tespit ettiğimiz tardaki kalan kül ve danelerden ve saplardaki renklerden rahatlıkla ayrılabilecek bir yangının başlangıcı yüzde 100 demiştik, %100 elektrik iletim hatlarından, %100 çünkü anız dediğiniz şey başaklardan tanelerin alındığı geriye sapın ve kökün kaldığı bir yapı” dedi.
Muhalif- Ankara
TBMM’de, 15 kişinin hayatını kaybettiği Diyarbakır ve Mardin’de yaşanan yangın facialarına ilişkin açıklamasında, CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, “Bir koyununu kurtarmak için, bir keçisini kurtarmak için, buğdayını kurtarmak için, kendi canını feda eden, yaşamının ana unsuru olarak gördüğü buğdayını, ineğini, keçisini, danasını… Onun için canından vazgeçip kendini yangının içine atan ve orada aramızdan ayrılan o insanları saygıyla anıyorum. Herkes yangından kaçar, o insanlar yangına atlar kendilerini. Niye? Neden? Bu iktidarın hiçbir vicdanı yok. 12 dakikada yangınlara ulaşıyoruz diyen Tarım ve Orman Bakanı neredeydi? Hala nerede? Kızının üzerinde hiç elbise kalmadığını, canının tümünü yandığını, yangından çıktığında ölmemişken, hastane yolunda hastanelerde öldüğünü söyleyen o insanın acısının bedeli var mı” diye sordu.
Ellerindeki belgelere göre, yangın esnasında adanan DEDAŞ’ın bir yetkilisinin telefona çıkmadığına işaret eden Sarıbal’ın açıklamaları şöyle:
BU YANGININ DEDAŞ'IN İLETİM HATLARINDAN KAYNAKLANDIĞINI AÇIK BİR ŞEKİLDE ORTAYA KOYDUK.
Neydi konu? Anız mı elektrikten mi? Bir anız meselesine takılındı, duruldu. Vali açıklama yapıyor. Anızlardan kaynaklanan, anız yakmasından kaynaklanan yangın. Vali hakikaten anızın ne olduğunu biliyor mu merak ediyorum. Anız neydi? Peki aynı vali, aynı iktidarın aynı yapının bir ön yargı kültürü üzerinden meseleyi sadece anız yakmaya getirip dayatmasının anlamı ne olabilir? Çok net ve açık oraya gidip yerinde yaptığım tespitte bu yangının DEDAŞ'ın iletim hatlarından kaynaklandığını açık bir şekilde ortaya koyduk. Kaldı ki başka kanıtlar da vardı. Ama birçok kurum ve DEDAŞ da kendi açıklamasını yaparak “bu yangın bizden kaynaklanmadı, bizden elektrik hatlarımızdan kaynaklanmıyor” diye de bir açıklama yaptı. Bu kurumu bu kadar fütursuz hale getiren acaba valinin açıklaması mı? Vali bu açıklamayı yaparken hangi sahiplerle yaptı? Hangi araştırmayı yaptı? Hangi çalışmayı yaptı? Gidip gördük. Uzun yıllardır bakım görmemiş elektrik hatları. Yangının çıktığı o direğin hemen dibine kadar gittim. Yerinde gördüm. Bir çelik direk, arada bir ahşap direk, hiçbir tabanında betonlama yok, sabitleme yok, toprağa gömülü. Bir sonra yine bir çelik direk, ortaya servis, karmakarışık! Durum idare edilsin.
Elimizde belgeler var. O belgelerde DEDAŞ'ın yetkilisi aranıyor. O yetkiliye açık bir şekilde o telefon açılıp DEDAŞ'ın oraya gelen hattının enerjisinin kesilmesi talep edilecek. Saat 22.35 22.36, 20 Haziran Perşembe gecesi. İki arama var. İkisinde de DEDAŞ'ın yetkilisi cevap vermiyor. Aradan 2-3 dakika geçiyor. Ne diyecekler telefonda? Çok rüzgar var. DEDAŞ'ın telleri çok gevşek. Rüzgardan dolayı birbirine değiyor. Şu anda burada elektrik tellerinin çarpışmasından dolayı ortaya kıvılcımlar çıkıyor. Derhal kesilmesi söylenecek, bu. Ama DEDAŞ'ın yetkilisine ulaşılamıyor. Aradan iki üç dakika geçtikten sonra o kıvılcımlar düştüğü yerde henüz hasat olmamış başaklarla bunu tespit ettiğimiz tardaki kalan kül ve danelerden ve saplardaki renklerden rahatlıkla ayrılabilecek bir yangının başlangıcı %100 demiştik, %100 elektrik iletim hatlarından, %100 çünkü anız dediğiniz şey başaklardan tanelerin alındığı geriye sapın ve kökün kaldığı bir yapı. Böyle bir tarlada anız yani biçim yapıldıktan sonra kalan sap ve kökler yandığında, sarımsı, daha açık renkli bir kül tabakası görüyorsunuz. Bizim bildiğimiz doğal kül rengi. Yani gri, açık, kurşuna benzer bir renk. Oysa buğday tanelerinin olduğu, yani biçilmemiş buğdayın başakların hala olduğu bir tarlada yangın olduysa, oradaki kül simsiyah, siyah bir renk. Tamamen siyah. Yani karşıdan baktığınızda 500 metre uzakta, 1 kilometre uzakta, 3 kilometre uzakta bakın. Orada anız yangını mıdır? Ya da hala hasat edilmemiş buğday ya da arpa tarlasının yanığı mıdır? Çok net ama çok açık bir şekilde, rahatlıkla ve rahatlıkla bunu görebilirsiniz.
ORMANLA BERABER 40 BİN DÖNÜM
15.000 dönümden bahsediliyor. Bütün raporlara bakıyorum. Çalışmalara da bakıyorum. Geride adı konmamış, söylenmemiş. Yaklaşık bize gelen bilgiler 40 bin dönüm civarında. Belki bu bütün yanan alan olarak da söylenebilir. Bunun 15.000 dönümünü buğday, arpa yani yanan alanlar olarak değerlendirsek geriye nereden baksanız 25.000 dönümlük bir ormanlık, meşelik alan var. Bunu söyleyen bir tek nokta yok, bir tek kişi yok, bir tek belge yok. Bizzat gözlerimle gördüm, fotoğraflarını çektim. Gezdiğimiz her yerde bunu gördük. ağırlıklı meşelik olmak üzere orman vasfı olan yer. Niye bu söylenmiyor? Neden? Niçin? Ormanlar kamu malı olduğu için midir? Kamu kimindir? Kamu kim? Biziz. Halk, oranın halkı. Neden bu ormanlardan bahsedilmiyor? Dolayısıyla bunları da söylemek, bunları da konuşmak lazım.
SAVCILIK VATANDAŞIN KARIŞIŞINDA
Diğer bir temel konu. DEDAŞ'ın hatlarından kaynaklandığını söyleyen vatandaş savcılık tarafından suç duyurusuna tabi kalıyor. Nasıl bir hukuk ya bu? Nasıl bir ülke burası? Vatandaş yerinde, tarlasında bunu gösteriyor. Bütün bilimsel veriler var. Kaldı ki eş zamanlı olarak bizim bu yangın elektrik direklerinden çıkmıştır. Gecenin aşırı rüzgarı, fazla rüzgarı ama DEDAŞ'ın uzunca bir süredir bakım yapmadığı, elektrik tellerinin esnek, gevşediği, sıcaklığın yüksek olduğu dönemde bu yangının buradan çıktığını net bir şekilde ortaya koyarken eş zamanlı olarak bir taraftan Elektrik Mühendisleri Odası, bir taraftan Tabipler Odası kendi bulunduğu noktadan bir taraftan Diyarbakır Barosu yani kurum ve kuruluşlar da bir anda bütünüyle bu yangının DEDAŞ'ın iletim hatlarından, elektrikten çıktığını net bir şekilde ortaya koydular. Ve bu vatandaş da açık bir şekilde, yurttaş İbrahim Eren bu yangının olduğu yeri, ben de tanıklık ettim, kendisi de oradaydı, et bir şekilde gösteriyor.
Yani bu ülkede gerçeği söylemek de suç. Savcılık bu insan hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Nasıl bir hukuk düzeni? Vali hiçbir şey görmeden kalkıp bu anız yanmasından kaynaklanmıştır diyor. Kurumlar da ona riayet ediyorlar. Ama durumu gören adam, gerçeği gören kişi, “bu olmaz, benim canımı da alsınlar, ben gerçeği söylemek zorundayım çünkü benim canım yandı yanıyor” diyor, bu adam hakkında net bir şekilde suç duyurusunda bulunuyor.
DEDAŞ SÖMÜRGECİ BİR KURUMDUR
Peki o zaman burada başka bir şey sorgulamamız gerekmez mi? Değerli basın emekçileri. Bu DEDAŞ’ı bu kadar önyargıyla korumak niye? Sömürgeci bir yapıyı, bu kadar koruma nereden gelmektedir? Hangi güçle, hangi anlayışla bu yapılmaktadır? Özelleştirmelerden tutun da bugüne kadar olan tarihsel süreci doğru değerlendirmemiz lazım. Açık bir şekilde. Özelleştirmenin göz bebeği olarak bakmışlardı DEDAŞ'a. Ve yıllarca iktidar elektrikleri de elektrik fiyatı üzerinden destekledi. Unutmayalım, söyleyelim. Şu anda hala 7 saat, 8 saat o bölgede elektrik kesintisi var. Evlerde hasta insanlar var. Solunum cihazına bağlı. Elektrik olmadan olmaz. Artık günümüz şartlarında enerji, elektrik bir insanlık hakkıdır. Söylemeden olmaz. Bugün bu kesintiler açık bir şekilde yapılmaktadır. Ve çok üzgünüm. Özelleştirmeler adı altında belirli şirketlere tanınan imtiyazlar ile o şirketleri böyle vahim ve acı bir olay karşısında bile koruma iş gücüsüyle davranan devlet erki, devleti yöneten siyasal iktidar ve onun valileri de açık bir şekilde bu sömürge sisteminin birer parçasıdır. Hatta ortağıdır. Kendi elleriyle oluşturdukları kartel, DEDAŞ o bölgenin canını okumaktadır.
DEDAŞ SARAY’DIR
Her seferinde kendini kurtaracak, zenginliğine zenginlik katacak bir ilişki ağı içerisindedir. Bunun adını da doğru koymamız lazım. Bu topraklarda iktidarla bağı olmayan, Saray’la bağı olmayan hiçbir kuruluş devlet eliyle kartelleşip iktidar eliyle neoliberal, liberal düzenin sömürgeci kuruluşu olamaz. Ardı ardına raporlar geldi. Diyarbakır Belediyesi İtfaiye Dairesi geldi. Aynı şeyi söyledi. DEDAŞ'ın 2023 yılında geçen yıl yine bir yangına sebep vermesi ve bu yangın sonrası açılan davada kusurlu bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz biliyoruz.
İlginizi Çekebilir