© Muhalif 2024

DEM Parti, ‘İvedilikle yapılması gereken yasal’ düzenlemelere ilişkin önerilerini açıkladı

Terörle Mücadele Kanunu, İnfaz Kanunu, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun da kaldırılmasının öngörüldüğü 24 başlıkta DEM Parti, ‘İvedilikle yapılması gereken yasal’ düzenlemelere ilişkin önerilerini açıkladı.

Hülya Özmen- Muhalif Özel

DEM Parti, Meclis Genel Kurulu’nda tümü üzerinde görüşmelerin tamamlandığı, kamuoyunda 9. Yargı Paketi olarak bilinen ‘Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 23 maddelik Kanun Teklifine muhalefet şerhi düştü. AKP iktidarı döneminde kalıcı bir yasa yapma tekniğine dönüşen, bu kanunda da örneği görülen torba yasa tekniğinin birçok yönü ile hukuka aykırılıklar içerdiğine dikkat çeken DEM Parti, bunun ilk olarak Anayasa’nın 2’nci maddesiyle esas kabul edilmiş hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu belirtti. Adalet Komisyonu Üyesi, Van Milletvekili Zülküf Uçar ve Hakkari Milletvekili Onur Düşünmez’in imzalarıyla yayınlanan şerh yazısında, 9. Yargı Paketi öncesi kamuoyunda tartışılan “Etki ajanlığı” ifadesi, hukuk sisteminde yer almayan bir kavram olması ve toplumsal tepkiler alması sonucunda yargı paketine alınmadığı, Meclis’e sunulmadığı hatırlatılarak, “mış gibi” yaparak böyle bir taslağın ve hazırlığın yapılmadığına ikna olmak mümkün değildir. Demokratik toplumlarda kabulü mümkün olmayan “etki ajanlığı” yasası, bu teklifler birlikte sadeleştirilerek Meclis’e sunulmuştur. Teklifin kabulüyle yapılmak istenen aynı belirsiz ve muğlak gerekçelerle, muhalif eylem ve söylemlerin cezalandırılmasının yolunu açmaktır” denildi. Şerh’te, “Öncelikle Türkiye gibi yargının bağımlı olduğu bir ülkede öngörülen düzenlemenin pratikte politik amaçlara hizmet edeceği, muhalifi susturma aracı olacağı aşikardır. Yine halkın “dış mihraklar, yabancı düşmanlar” paranoyası ile sürekli manipüle edildiği Türkiye’de bu suçlama muhalefeti “şeytanlaştırmanın” bir aparatı olacaktır’ değerlendirmesi dikkat çekiyor.  

ÖZELLİKLE 7 HAZİRAN 2015 GENEL SEÇİMLERİNDEN SONRA BARIŞ SÜRECİNİN SONLANDIRILMASI

Şerh metninde yer alan ‘Genel Değerlendirme’ bölümü şöyle:

AKP tarafından 2009 yılında Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin kamuoyuna açıklanmasından bu yana yaşananlara ve Meclis’ten geçen kanunlara bakılınca; bu belgenin temel hak ve özgürlüklerin korunması, ifade ve basın özgürlüğünün güçlendirilmesi, yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve adalet sisteminin etkinliğinin artırılması için bir yol haritası olmadığı, belgede yazılanlardan bağımsız olarak iktidarın koltuğunu kalıcılaştırmak ve başta Kürt halkı olmak üzere tüm muhalifler üzerinde ikili bir hukuk sistemi inşa etmenin yol haritası olduğu anlaşılmaktadır.

Elbette AKP dönemi ikili hukuk pratiği ile kendisinden önceki dönemlerin ikili hukuk pratikleri arasında bir süreklilik bulunmaktadır. Başta Kürt Halkı olmak üzere demokratik muhalefete uygulanan ikili hukuk, devletin kurucu bir işlevi olsa da bu hukuk tarzı AKP ile birlikte bir üst düzeye taşınmıştır.  Mevcut hukuk, zamanla iktidar bloku tarafından baskı aracı, sömürü düzeninin kılıfı ve sermaye sınıfının tahakküm aygıtı haline getirilmiştir. Öyle ki; Kürt halkı, demokratik muhalefet güçleri ve kadınlara uygulanan ikili hukuk, günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir.

Özellikle 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra barış sürecinin sonlandırılması ve çatışmalı sürecin yeniden başlaması ağır insan hakları ihlallerinin yaşanmasına yol açmış, sivil toplumun ve siyasal muhalefetin ülke çapında güvenlik siyaseti altında baskılanmasının yanı sıra kurumların eşzamanlı olarak mevcut yasaların içinde ve dışında hareket edebildiği “ikili devlet” modeline yeni bir boyut katmıştır.

Her türlü eşitsiz, ayrımcı yaklaşımlara, saldırılara ve engellemelere rağmen, 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP, %13 oy alarak 80 milletvekiliyle TBMM’de temsil imkânı sağlamıştır. Böylece AKP süregiden başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu elde etmek bir yana, tek başına iktidar olma şansını yitirmiştir. Bu seçim sonuçlarını, AKP’nin kurmaylarından, Meclis Anayasa Komisyonu eski başkanı Burhan Kuzu “Evet seçim bitti. Millet kararını verdi. Ya istikrar ya kaos dedim; millet kaosu seçti, hayırlı olsun”[1] şeklinde yorumlamış ve gerek HDP’ye gerekse HDP’ye destek veren halka yönelik saldırılar hız kazanmıştır.

Her türlü engellemeye karşın 1 Kasım seçimlerinde de HDP'nin barajı aşmasıyla Anayasa’yı tek başına değiştirecek gücü yine elde edemeyen AKP ve Cumhurbaşkanı, anayasal bir hak olan yasama dokunulmazlıklarının istisnai olarak kaldırılması fikrini ortaya atmıştır. İlk olarak 28 Temmuz günü Cumhurbaşkanı tarafından bazı HDP’li vekiller için dillendirilen konu, daha sonra HDP’nin eş başkanları da hedef gösterilerek ve ‘terörle mücadele’ hedefine yönelik olarak genişletilmiş biçimde tartışmaya açılmıştır: “HDP eş başkanları anayasal suç işliyor, dokunulmazlıklarının kaldırılması ‘terörle mücadeleyi’ olumlu etkiler”[2]. TBMM’de temsil edilen diğer siyasi partilerin, yasama dokunulmazlıklarının tamamen ve herkes için kaldırılması veya koruma tedbirlerinin uygulanmamasıyla sınırlı tutulması yönünde kalıcı çözüm ve köklü Anayasa değişikliği tekliflerine rağmen AKP, Nisan 2016 sonunda Anayasa’ya geçici madde ekleyerek bir defaya mahsus ve eşitlik ilkesine aykırı biçimde değiştirme yolunu tercih etmiştir. AKP'nin bu tavrı, MHP'den tam destek almış, CHP de anayasaya aykırı ama EVET, diyerek teklifi desteklemiştir.

Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan 5 ay sonra 4 Kasım 2016 günü 5 farklı ildeki 5 farklı savcılıkta yürütülen soruşturmalarla ilgili aralarında iki eş genel başkan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile grup başkan vekili İdris Baluken'in de olduğu 15 HDP’li milletvekili hakkında eş zamanlı operasyon başlatılmış, operasyonlar sonucunda 10 milletvekili tutuklanmış, 3 milletvekili ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmış, 2 milletvekili de faaliyetlerini Avrupa’da sürdürdükleri için haklarında işlem yapılamamıştır. 12 Aralık 2016 gecesi de TBMM çıkışında HDP grup başkan vekili Çağlar Demirel ile Siirt milletvekili Besime Konca gözaltına alınmış ve ertesi gün tutuklanmışlardır.

Anayasa’da OHAL ve Sıkıyönetim Kanunu dışında tanınmayan sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi İl İdaresi Kanunu’na dayandırılarak, istisnai bir rejim kurulmuştur. Cari hukukta yeri olmayan ama fütursuzca uygulanan sokağa çıkma yasakları, 1982 anayasasında bile oldukça sınırlı olan temel hak ve özgürlükler rejimini de fiilen ortadan kaldırmıştır. Kolluk güçlerine verilen aşırı yetkilerin dokunulmazlık ile tahkim edilmesi, diğer taraftan yasal bir usul haline getirilen kolluk güçlerine “cezasızlık politikası” yükselen militarizmi de körüklemiştir.

2015 yılından itibaren anayasasızlaştırma ve güvenlikleştirme politikaları üzerinden şekillendirilen yeni rejimin neye tekabül ettiği/edeceği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Ocak 2016’da mülki idare amirlerine hitap ettiği bir konuşmada açığa çıkmıştır. Erdoğan: “Sizden ricam bu. Mevzuat şöyledir, böyledir, yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara, kendi zihinsel inkılabınızı devreye sokun. ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın. İşte bu, iradeyi kullanmaktır. Kim için kullanıyorsunuz bunu? Vatandaş için. Hiç çekinmeyin kullanın.” ikili devletin ikili hukukuna dair talimatı vermiştir.

Darbe girişiminin bastırılmasının ardından OHAL ilanı ile siyasi iktidar ve müttefikleri, anayasal ve yasal hiçbir norma uymaksızın bir KHK rejimini de ilan etmiştir. İlk başta Fethullah Gülen Örgütü kurumlarına yönelik görünen operasyonların namlusu, hızla muhaliflere çevrilmiş, HDP ve bileşenleri de bundan nasibini almıştır. 22.07.2015 tarihinden bu yana HDP'ye, tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen operasyonlar neticesinde on binlerce kişi gözaltına alınmış, aralarında eş genel başkanları, milletvekilleri, il-ilçe eş başkanları, yöneticileri ve parti üyelerinin de bulunduğu binlerce kişi tutuklanmıştır. 70 belediye eş başkanı tutuklanmış 50 belediyeye ise yine OHAL KHK'leri marifetiyle kayyım atanmıştır. O dönem Görevden alınan belediye eş başkanlarının sayısı ise 60’tır. Kobani Kumpas davası ve HDP’ye açılan kapatma davası için “yargının taraflı ve bağımlı hale gelmesinin vücut bulmuş hali” demek abes olmayacaktır.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ BAHANE EDİLEREK

15 Temmuz Darbe Girişimi bahane edilerek yürütülen güvenlikçi siyaset, ülkenin belki de on yıllarını alacak, çoğu alanda neredeyse geri dönülmez tahribatlar yaratmıştır. Hukukun lağvedilerek bir hukuksuzluk düzeninin yaratılması, her türlü itiraz ve protestonun terörize edilmesi, on binlerce muhalifin gözaltına alınması, kadına yönelik şiddete geçit verilerek ülkenin bir kadın mezarlığına dönüştürülmesi, işçinin, emekçinin güvencesiz, güvenliksiz alanlarda yoğun sömürü koşullarında çalıştırılması ve her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirerek aynı zamanda ülkenin bir işçi mezarlığına dönüşmesi, ekolojik tahribatın bilinçli bir rant politikası olarak izlenip doğanın sermayeye talan ettirilmesi bunlardan sadece birkaç örnektir.

OHAL ilanıyla iktidar, geniş yetkilerle donanmış, TBMM’nin yasama yetkisi kısıtlanmış ve meclis devre dışı bırakılmıştır. KHK’ler Anayasa Mahkemesi denetiminden kaçırılmış ve iktidar da bu yetkileri toplumu sindirmek ve muhalefeti bastırmak için fırsata çevirmiştir.

Mahkemeler tutuklu muhalifleri serbest bırakmamak için AİHM kararlarına uymamayı normalleştirmiştir. AİHM’nin Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere siyasetçilerin başvurusu hakkında verdiği ihlal kararının içeriği ve bu karara uyulmaması bunun en canlı örneğidir. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, infaz yakmalar ve taraflı ATK kararlarına dayanılarak hasta mahpusların tahliyelerinin engellenmesi, işkence vakalarının cezasız kalması ve saydığımız tüm hukuk dışı uygulamalar taraflı yargı sisteminin yarattığı sorunlardan sadece birkaçıdır.

Esas ve acil çözüm bekleyen sorunlar geniş bir havza halindedir. Yasama faaliyetlerinin fonksiyonel tutarlılığı, acil sorunlara öncelik tanınması halinde sağlanmış olacaktır. Ancak eldeki kanun teklifinde iktidar, anılan sorun alanlarına dair en ufak bir eğilim sergilememiştir. Bunun yerine nispeten ikincil nitelikli alanlarda düzenlemeler önerilmekte ve hakimiyet şartlarının tahkim edilmesine dönük değişiklikler getirilmektedir. Oysa toplumun kanun tekliflerinden öncelikli beklentisi; demokratik siyaseti ağır bir tahribata uğratan, özgürlükleri askıya alan, haksız ve adaletsiz tasfiyelere yol açan, yargıyı siyasal iktidarın bir aracı haline getiren ve dolayısıyla yargıya olan güveni ortadan kaldıran uygulamaların son bulması ve adalet sisteminin düzeltilerek bir onarım süreci yaratılmasıdır.

Bu çerçevede tespit ettiğimiz başlıca sorunlar ve bu sorunlara ilişkin öneriler aşağıda yer almaktadır;

İvedilikle Yapılması Gereken Yasal Düzenlemeler:

1.AİHM Öcalan/Gurban/Kaytan kararları doğrultusunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı 25 yılla sınırlandırılmalı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasındaki koşullu salıverme yasağı ve tecrit niteliğindeki infaz rejimi kaldırılmalıdır.

2.Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır.

3.%7 seçim barajı halkın iradesinin temsilinin önünde engel olarak hala mevzuattaki yerini korumaktadır. Bu nedenle kaldırılması demokratikleşme ve temsilde adaletin sağlanması için zorunludur.

4.Hasta mahpuslar derhâl tahliye edilmeli, buna dair Adli Tıp Kurumu tekeli ve toplum güvenliğini tehlikeye atmama kriteri başta olmak üzere gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.

5.Uzun tutukluluk konusu derhal gündeme alınarak CMK 100’üncü maddede ciddi bir düzenleme yapılmalı, katalog suçlar önemli bir hak ihlaline dönüşen uzun tutukluluk halleri sonlanmalıdır.

6.Yerel yönetimlerde eşbaşkanlık sistemi kabul edilmeli, buna dair yasal düzenleme yapılmalıdır.

7.Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin 6, 7, 8. fıkraları ile 314. maddesinin 3. fıkraları kaldırılmalıdır. (Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu)

8.TCK 301. maddesi kaldırılmalıdır. (Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu)

9.TCK 216. maddesi değiştirilmeli, muğlak ifadeler yerine objektif tanımlamalar getirilmelidir. (Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu)

10.TCK 299. maddesi kaldırılmalıdır. (Cumhurbaşkanına hakaret suçu)

11.Gizli Tanıklık ile ilgili mevcut düzenleme değiştirilerek evrensel kriterlere uygun hale getirilmeli, başkaca somut delille desteklenmeyen gizli tanık ifadeleriyle yapılan gözaltı, tutuklama ve cezalandırmalara son verilmelidir.

12.Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105/A, 107. ve 108. Maddesi değiştirilmeli, adli ve siyasiler arasında infazda eşitlik sağlanmalıdır. (Denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme)

13.Hükümlülerin koşullu salıverme tarihleri geldiğinde cezaevindeki idare ve gözlem kurulları tarafından yapılan iyi hal incelemelerinde objektif, gerekçeli, pişmanlık dayatmayan, keyfi olmayan ve yeni bir paralel yargılamaya dönüşmeyen değerlendirmelerin yapılması gerekir.

14.5393 Sayılı Kanun’un kayyım düzenlemesini içeren 45. ve 46. Maddeleri yürürlükten kaldırılmalı, kayyım uygulamasına derhal son verilmeli, bu konuda gerekli demokratik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

15.AİHM ve AYM ihlal kararlarının uygulanması sağlanmalıdır.

16.BM Sözleşmelerine konulmuş olan çekinceler kaldırılmalıdır.

17.5442 Sayılı İl İdaresi Kanunun 11-C hükmü kaldırılmalıdır. (Valinin sokağa çıkma, eylem, etkinlik yasaklama yetkisi)

18.Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair çıkarılan kanunlar yürürlükten kaldırılmalıdır.

19.KHK’ler ile ihraç edilenlere ilişkin haklarında beraat kararı verilenlerin kurumlarına dönmeleri sağlanmalıdır.

20.2911 Sayılı Yasa’nın 17., 19., 33. Ve 34. Maddeleri yeniden düzenlenmeli, demokratik kriterler esas alınmalıdır.

21.442 Sayılı Köy Kanununda düzenlemeler yapılarak güvenlik koruculuğu adı verilen sistem kaldırılmalıdır.

22.Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanununda düzenlemeler yapılmalı ve Adalet Bakanının kuruldaki varlığına dair düzenlemeler kaldırılarak tarafsız ve bağımsız yargı erkinin varlığı sağlanmalıdır.

23.Kamusal alanda anadil kullanımına ilişkin düzenleme yapılmalıdır.

24.Adları Askeri Darbe ile Anılanların İsimlerinin Kamu Kurumları ile Kamusal Nitelikli Yer Adlarında Kullanılmayacağına dair düzenleme hayata geçirilmelidir.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER