“Aşk Hikayesi”

Tüm zamanların en çok satan aşk romanı olan Love Story’nin yazarı Erich Segal, ileride karşılaşacağı o ağır eleştirileri bilebilseydi eğer, “Love Story”yi yine de yazar mıydı? Segal bu soruya her zaman “evet” diye cevap verdi. Ne de olsa o “aşk asla pişmanlık duymamaktır” diye unutulmaz bir cümlenin yazarıydı ve Love Story’yi de aşkla yazmıştı.

Sonradan çok düşündü. İleride yaşayacağı o onulmaz acıları bilebilmesi mümkün olsaydı eğer, yine de gider miydi kütüphaneye o gün?

Şıkırdım bir mayıs günüydü. Sabahtan üniversitedeki küçük kütüphanenin yolunu tutmuştu. Burayı seviyordu. Ana kütüphanede kitap alma işlemleri çok uzun sürüyordu. Oysa burada  istediği her kitaba hemen erişebiliyordu.

Kütüphane görevlisi değişmişti. Yeni bir kız işe başlamıştı. Emredici bir sesle istediği kitabın adını söylemiş ve kız da ona alayla bakıp, kütüphanenin sahibi olup olmadığını sormuştu. Sertçe kitabı yeniden istemiş, kız da ona “sen zengin ve aptal bir züppesin, bu kütüphane senin malın değil” diye cevap vermişti.

Böyle tanışmışlardı işte. Kızın kahverengi kocaman gözlerine, zekasına, korkusuzluğuna vurulmuş, ne olduğunu  anlayamadan ona sırılsıklam aşık oluvermişti. Ne çok zengin ailesi, ne hokey takımı, ne hukuk dersleri. Hepsi gözünden silinmişti. İri kahverengi gözler, üstünkörü bir at kuyruğu yapılmış saçlar ve muzip bir gülümsemeden başka hiçbir şey görmüyordu artık.

Sonra? Tanışmanın derinleşmesi. İki kişinin bir kişi olması. Soluk alır gibi, su içer gibi sevişmek. O olmadığında binlerce kişi içinde bile yapayalnız kalmak. Aşık olmak…

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

İLGİLİ HABERLER