Muhalif- Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların 2025 yılı bütçesi görüşmelerinde DEM Parti Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın oturumu yöneten MHP’li Celal Adan’ın onayı ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı Kürtçe selamı tutanaklara ‘Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi' diye geçti. Ancak, Adan’ın daha önceki tutumunun aksine Kürtçe hitapta mikrofonu kapatmaması genel kurulun en dikkat çekici anı oldu.
Genel Kurul’da dikkat çekici anlar şöyle:
BAŞKAN - Söz sırası Şırnak Milletvekili Sayın Ayşegül Doğan'da.
Buyurun Sayın Doğan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz'a kendi ana dilimde hoş geldiniz diyemiyorum sanıyorum, değil mi?
BAŞKAN - Deyin, deyin.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - "..." [5] diyebiliyor muyuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Tabii, tabii.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Peki. "..." [6] (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Ekranları başında gözü kulağı bütçe görüşmelerinde olan herkesi selamlıyorum; tecritte, hapiste, sürgünde bizleri izleyenlere de özel olarak selamlarımı iletmek isterim.
Şimdi, Türkiye'nin en tartışmalı kurumlarından biri olan İletişim Başkanlığı bütçesine ilişkin konuşacağım, takdir edersiniz ki kolay bir şey değil. Aslında konuşmamak gerekiyor, bir nevi protesto etmek gerekiyor ve Türkiye'nin en çok izlenen, en çok reyting yapan televizyon kanalından yani buradan yapılması gereken şey susmak, ağzımızı bantlamak, gözümüzü kapatmak, kulaklarımızı tıkaçla tıkamak ve böyle bir protesto etmek İletişim Başkanlığını çünkü İletişim Başkanlığının tam olarak Türkiye'de kurulduğu günden beri yaptığı şey bu. Hiçbir zaman İletişim Başkanı lütfedip buraya gelmez, Komisyona gelmez, doğrudan sorularımıza yanıt vermez her nedense ve iletişemeyen birisi nasıl İletişim Başkanlığı yapar, o da ayrı bir mesele, iletişim kuramıyor çünkü kendisi. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, ben İletişim Başkanlığına aynı zamanda bir motto düşündüm grubumuz adına, kendilerine buradan bir söylem önerim var; ne benim motto önerim: "Hakikat hiçbir şey, algı her şey." İletişim Başkanlığı bunu söylüyor "Hakikat önemli değil, algı her şeydir." diyor, çünkü bunu yapıyor. Bütün bir performansına bakarak, öyle bir iki olaya bakarak değil, tüm performansına bakarak İletişim Başkanlığına bunu öneriyoruz; güle güle kullansınlar, boşuna uğraşmasınlar, bizden kendilerine böyle bir katkı olsun.
Şimdi, gelelim bu İletişim Başkanlığının neden ve nasıl kurulduğuna; herkese hatırlatmak faydalı olacaktır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kuruldu biliyorsunuz, İletişim Başkanlığı oluşturuldu 2018 yılında ve bu kararnamenin, 14 no.lu Kararname'nin 3'üncü maddesine göre "Cumhurbaşkanınca belirlenecek stratejilerin tespitine yardımcı olmak, basın mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmak, basının gelişimine ve basın özgürlüğüne katkıda bulunmak, iletişim stratejileri oluşturmak, basın kartı vermek, olanları toplamak -iptal etmek diye değiştirmek gerekiyor bunu- devletin tanıtma faaliyetlerini yerine getirmek." Bu faaliyetlere bakınca da kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi şöyle dursun aslında İletişim Başkanlığı ne yapıyor; kamuoyu algısını iktidar lehine yönetiyor, eleştirel tüm görüşleri hedef alıyor ve kuruluşundan bu yana da esas hedefi kim? Gazeteciler ve gazetecilik faaliyetleri ve bunun için de muazzam bir performans sergiliyor.
Şimdi, bakalım, İletişim Başkanlığı basın özgürlüğüne Türkiye'de nasıl bir katkıda bulunmuş? Yalnızca Sınır Tanımayan Gazetecilerin verilerini paylaşacağım, çok sayıda örgüt bu konuda çok sayıda rapor yayınladı ama veriye boğmak istemiyorum. Diyor ki Sınır Tanımayan Gazeteciler: 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye, 180 ülke içerisinde kaçıncı sizce? 179'uncu değil ama 158'inci sırada yer alıyor.
Basın mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmaktan bahsediliyor amaç olarak ama bakınız, birkaç gün önce Türkiye'de bir gazeteci, gıpta ettiğim şahane bir gazetecilik refleksiyle -zamanında ben de yapmıştım aynı söyleşiyi yüz yüze, Dışişleri Bakanlığı refakatinde yapmıştım ama- Salih Müslim'le yani PYD lideriyle yaptığı video söyleşiyi kendi Youtube kanalından kaldırmak zorunda kaldı.
Şimdi, iki açıdan hepimizi ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız. Bu gazeteci arkadaşımızın "kamuoyuna bilgilendirme" diye yazdığı "tweet"te ne var? "Hukukçular uyardı, 'suçu ve suçluyu övmek' olarak değerlendirilebilir, o yüzden yayından kaldırdım." dedi. Gazetecilik açısından şahane bir iş yapıyor tam zamanında, kamu yararı çünkü ve sesi duyulmayan, duyulmasın istenilen bir kesimin sesini topluma ulaştırıyor. Kime? Merak edenlere, ilgilenenlere. Neyi koruyor yani? Hepimizin bilgi edinme hakkını koruyor bunu yaparak. Ne oluyor? Bu videoyu kaldırıyor.
Hukukçuların uyarmak durumunda kalması üzerine düşünmeliyiz; bu hürriyet nasıl böyle ortadan kalktı, bu özgürlük nasıl böyle ortadan kalktı? Bu arada, tüm zamanların değişmeyen gerçeğidir Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu, gazetecilerin tehdit altında olması; bu, ayrı bir şey ama geldiğimiz aşamada bir gazetecinin daha önce Dışişleri Bakanlığı tarafından buraya davet edilmiş, görüşülmüş, hemen hemen tüm televizyon kanallarında ağırlanmış Salih Müslim'le söyleşi yaptığı için gözaltına alınıp hakkında soruşturma açılması artık kabul edilemez bir aşama.
Şimdi gelelim ifade özgürlüğünün ne olduğuna, çok üzülerek bunları belirtmek durumunda kalıyorum Türkiye'nin en çok izlenen televizyon kanalından ama sevgili yurttaşlar, maalesef Parlamentonun düzeyi buradan size anlattığımız kadar; çok üzgünüz, durum bu; iktidar blokunun da durumu bu, İletişim Başkanlığının performansı da bu, sizden tüm bunlar gizleniyor yani size de bize de yalan söylüyorlar -bir yazardan alıntı yapmam gerekirse- üstelik yalan söylediklerini biliyorlar, bizim onların yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar ama buna rağmen yalan söylemeye devam ediyorlar.
Bakın, sürem az, şunlara girmeyeceğim: Kaç sosyal medya hesabı üzerinden neler yapılıyor, nasıl bir trollük haritası var, kimler için, neden bu bütçeler böyle artırılıyor, niye geçen sene yerel seçimler zamanında bir anda İletişim Başkanlığının ödeneğe ihtiyacı oldu, neden bu kalemlerin nereye harcandığını bilmiyoruz, niye personel sayısı düzenli olarak artış gösteriyor, hiç bunlara girmeyeceğim ama size nasıl bir manipülasyon yapıldığını anlatacağım şimdi.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi bir karar alıyor sayın milletvekilleri, bu karara göre de İletişim Başkanlığı bünyesinde manipülasyon ve dezenformasyonla mücadele için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılan böyle bir düzenlemeyi basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulduğu gerekçesiyle bu tür düzenlemenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılamayacağını, kanunla yapılabileceğini söylüyor; Anayasa'ya aykırı bulduğu için de İletişim Başkanlığının bazı yetkilerini iptal ediyor. Aynı gün, bakın, medya doğal olarak bu kararı haberleştiriyor; İletişim Başkanlığının bazı yetkilerinin iptal edildiğini duyuruyor haberler ama İletişim Başkanlığı tarafından bu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı gün -Bakın, bu İletişim Başkanlığından aldığım; manipülasyon nasıl yapılır- deniliyor ki: "Başkanlığımızın bazı yetkilerinin iptal edildiği yönündeki iddialara dair açıklama: 'Anayasa Mahkemesi, İletişim Başkanlığının basın ve ifade özgürlüğüne müdahale eden yetkilerini iptal etti. Kararın ardından Dezenformasyonla Mücadele Merkezi çalışmalarına devam edemez.' iddiası manipülasyondur." Bu da Anadolu Ajansından, aynı haber. Yani, AYM'yi manipüle ediyor, Anayasa Mahkemesinin sansürle ilgili kararını İletişim Başkanlığı sansürlüyor. İletişim Başkanlığı, manipülasyon yaparak AYM kararının manipülatif bir haber olduğunu topluma denetlemeye çalıştığı bütün aygıtlarla ulaştırmaya çalışıyor ve bizim bu yalana inanmamızı bekliyor; hepimizin, siyasi parti fark etmeksizin, toplumsal kesim fark etmeksizin hepimizin bu yalana inanmasını bekliyor. Üzgünüm "yalan" az kalır ama "yalan" demek zorunda kalıyorum. Ve sonra bu İletişim Başkanlığından ne bekleniyor? Dezenformasyon ve manipülasyonla mücadele. Sözünü ettiğimiz rakamlar yani halkın bütçesi oldukça büyük rakamlar; öyle "Bu kalemler nereye harcandı, niye şeffaf değil; burada ne oluyor?" diyebileceğimiz rakamlar değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bir mânipülasyon örneği de bugünden ve yine, yurttaşlara buradan bir katkımız olsun çünkü bizi bunun için buraya gönderdiler. Biraz önce bir gazetecilik örneğinden bahsetti sevgili İstanbul Milletvekilimiz Cengiz Çiçek; 1988'de Birand'ın Sayın Öcalan'la yaptığı gazetecilikten bahsetti ve bakın, bugün, burada, bunu alıntılama ihtiyacı hissediyor. Eğer bir ülkede gazeteciler özgür değilse, toplum haber alamıyorsa, bilgi edinemiyorsa o ülkede demokratik bir siyasal hukuk düzeninden bahsetmek mümkün değil, demokrasi standartlarından bahsetmek mümkün değil. O yüzden, Türkiye, aynı zamanda hem içeride hem dışarıda çok önemli bir kararın eşiğinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)-
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Alacağı karar içeriyi de dışarıyı da etkileyecek; demokrasi mi yoksa giderek demokrasiden uzaklaşmak mı?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)