Türkiye'nin yeni dönemde karşılaştığı çetrefil sorunlar ve siyasi tartışmalar giderek karmaşıklaşıyor. Bir yandan CHP, tarihi başarılar ve büyük hayal kırıklıkları arasında sıkışmış durumda. Diğer yandan ülke Kürt meselesiyle ve dünyayla birlikte de Suriye kriziyle, ulusal ve bölgesel güvenlik sorunlarıyla boğuşuyor. Aslında bu yazıda genel olarak belediyeler meselesini ele almak istiyordum ama ne yerel yönetimleri ne de herhangi bir siyasi partiyi ülkedeki ve coğrafyamızdaki genel sorunlardan bağımsız düşünüp ele almak mümkün olmuyor.
O nedenle bu yazıda İstanbul’dan başlayarak, yerel sorunlardan uluslararası krizlere uzanan geniş bir spektrumda ilerleyeceğiz.
***
Kent lokantaları, kreşler...
Kent lokantaları ve kreşler gibi hizmetler, İstanbul halkına sunulduğunda yüzeyde oldukça çekici görünse de, bu tür hizmetlerin erişim ve yeterlilik açısından gerçek bir fayda sağlaması güçtür ve sosyal dışlanmışlık durumlarını göz ardı eder. Örneğin, kent yoksulları, evsizler ve diğer marjinalleşmiş gruplar, genellikle toplumsal kabul ve dış görünüş normları nedeniyle bu hizmetlere erişmekte zorlanırlar. Bu insanların, çoğu zaman düzgün giyimli olmamaları veya toplumsal beklentilere uymayan dış görünüşleri sebebiyle lokantalara girmeleri bile mümkün olmaz. Bu durum, sosyal adaletsizliğin sadece ekonomik boyutlarını değil, aynı zamanda kültürel ve simgesel kapitalin eşitsiz dağılımını da yansıtır.
Velev ki bu bireyler içeri girdi ve bir kereye mahsus karnını doyurdu diyelim.. Burada temel mesele geçici çözümler yerine onlara kalıcı bir barınak ve hayatlarını sürdürebilmelerini sağlayacak yapısal desteklerin sunulmasıdır. Kentte yaşayan bu insanlar için özellikle banklarda, metrolarda geceyi geçirirken, ölümü beklemekten başka çare kalmamıştır. Bu noktada yerel yönetimlerin sosyal politikaları, sadece kısa vadeli çözümler sunmak yerine, bu bireylerin yaşam koşullarını iyileştirecek sürdürülebilir ve kapsayıcı stratejiler geliştirmesi gerekmektedir…