Hakikaten insan, ne için yaşar?
Elbette kendisi, idealleri, amaçları ve sevdikleri için yaşar. Öncelik sıralaması bireyin yetişme tarzı, yaşam beklentileri içerisinde gidip gelse de hayat içine anlam katıldığı, katılabildiği zaman değerlenir. Ve bir sonra ki kuşaklara aktarılabilir.
O kadar yazı birikti ki, bu birikim kumbarası içinde birde duygular var. Oynana duran türlü algı oyunlarına rağmen insan yanımızı besleyen, hatta ayakta tutan duygular. Hepsini parsel parsel anlatırız. Mühim olan şudur ki; doğduğun andan itibaren bir nefes gibi sorumluluğunu aldığın ya da almadığın her olgu, ömrünün akan nehrinde muhakkak seni bulacaktır. Çok sık bahsederim, benim ayakkabılarımı giymeden ne kadar yol katletmediğimi bilemezsin, der. Geçen yıl Afyonkarahisar’da, Kocatepe’de o Büyük Taaruz’un tam gününde, Ağustos sıcağında, anlamaya çalıştım. Bir Mehmetçik olup, duyumsayabilmeye… Ve ayakkabısının altı delik koca bir dehayı. Ondan kondu sanırım, sırtıma da Kocatepe’de uğur böcekleri. Hep diyorum, doğa size cevabı verir. İyi baktıysan iyi, kötü baktıysan kötü. Eninde sonunda verir. Hele bir de doğa ile bütün olmuşsan.
Algılar, dedik. Değerler, dedik. İyi anlayamamak, iyi anlatamamak, dedik.
İki turlu, bir seçimin ardından geldik önümüze bakmaya, neye bakacağız soğan fiyatına değil herhalde. Sanırım baksak da bir şey anlayamıyoruz. O zaman şikâyet etmeyelim! Gerçekten şikâyet etmeyelim. Karşı komşum, milli bayramlarda hiç o şanlı al bayrağımızı asmaz. Oysa belirttiğim gibi cephelerde bir taş dahi hissedebilmek, bayrağın kazanılma sebebini tetikler. Çünkü dünyada hiç de sıradan bir zafer değildir, Türk ulusunun zaferi. Elbette bakidir. Ama seçim meydanlarında kullanılan, sanki herhangi bir siyasi partiye aitmiş gibi dalgalandırılan bayrak, her miting sonrası yahut başarı sonrası asılıyorsa, orada anlam kargaşası vardır.