Öğretmenlik, taşrada memuriyet, sıkışmışlık, kendi gibi olmak veya olmamak; kısaca hayatın ta kendisi, Kuru Otlar Üstüne’de birebir karşılığını buluyor. Nuri Bilge Ceylan’ın bu filminde dramatik yapı, olaylardan değil karakterlerin iç yolculuğundan, söylenmemiş sözlerinden ve yerine göre tavır almalarından besleniyor. Hem mecazi hem gerçek anlamda “zorunlu hizmeti” tamamlayıp başladığı yere dönmeyi hayal edenlerin dünyasını anlatan Kuru Otlar Üstüne filminin açılış gününden itibaren kapalı gişe oynadığını görmek şahane bir duygu.
Doğa şartları ve iklimlerin oyuncu gibi kullanıldığı “Kuru Otlar Üstüne” hikaye ve kurgusuyla seyirciyi klasik izleme alışkanlıklarının dışına çıkarıyor. İyi ve kötü, kurtarılan ve kahraman yok; Samet, Nuray ve tüm diğer karakterlerle birlikte her birinin mükemmel yazılmış diyalogları eşliğinde iç yolculuklara tanıklık etme sözkonusu. Tarih bana umut etmenin yorgunluğunu çağrıştırıyor diyen Samet’in karşısına idealist ve hayatın sunduğu yılgınlığa karşı kararlı duruşunu korumuş Nuray karakterini yerleştiren Nuri Bilge Ceylan müthiş bir düşünsel derinlik sunuyor. Kuru Otlar Üzerine senaryosu başlı başına bir tez konusu olabilir.