CHP lideri Özgür Özel'in konuşmasının satır başları:
19 Mart darbe girişimine karşı dimdik ayakta duranlara, ülkesine milletine geleceğine sahip çıkanlara korkmayanlara sinmeyenlere bir adım geri atmayanlara sosyal demokratlara milliyetçi demokratlara muhafazakar demokratlara, kürt demokratlara yüreğinde vatan millet bayrak sevgisi olan Türkiye ittifakını tüm renklerine, karşımızdaki br avuç zalime teslim olmayan iradesini savunan adalete ve demokrasiye susamış milyonlar merhaba merhaba merhaba.
Silivri cezaevine, Edirne'ye, Sincan'a, Kandıra'ya bu cezaevlerinde siyasi tutsak olan cumhurbaşkanı adayımıza, genel başkanlara, belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, siyasetçilere ama en çok da hepimizin gelecek umudu gençlere, öğrencilere merhaba.
Çocuklar gülsün, gençler geleceğini Türkiye’de düşünsün diye bu meydanı dolduran buraya miting değil eylem yapmaya gelen milyonlar hepinize merhaba. Bayramın arefesi ve sivil darbenin, darbe girişiminden sonraki ilk tatil günü herkes memleketine gidebilirdi. Bugün bu meydana gelip toplanmak burada buluşmak böyle bir iradeyi ortaya koymak bu fikri ilk ortaya attığımızda "yanlış zaman yanlış mekan o meydan boş kalır bu mücadele aksar" dediler. Ama Silivri'de yatan arkadaşlarımız da bizler de 19 martta yaşananlardan sonra sokağa çıkmayı neredeyse yasaklayıp, 3 kişinin toplanmasına yasak getirip bütün ulaşım araçlarını durdurup Saraçhane'ye Şehzadebaşı'na, tarihi yarım adaya gelen bütün yolları kesip, vapurları, metroları durdurup İstanbul'un iradesini yalnız bırakmaya çalışanlara inat 23 Mart'ta buraya koşan milyonlar bize şunu gösterdi; biz artık korkuyu ve yorgunluğu evde bıraktık. Sokaklardayız. Meydanlardayız.
Bugün burada bir tarih yazıyorsunuz. Türkiye’nin geleceğine el koyuyorsunuz. Geleceğimizi savunuyorsunuz. 19 Mart günü yurt dışındaki belli odaklardan icazetli bir darbe planı hayata geçirildi. milletin aldığı yetkiyi kötüye kullanarak Türkiye'ye ihanet eden bir avuç insanın darbe girişimine hep birlikte tanık olduk. Bu darbe milletin gözünden ve gönlünden düşmüş bir avuç insanın bu ülkenin gelecek umuduna gelecek iktidarına bundan sonraki cumhurbaşkanına karsı giriştiği onu siyasetten uzaklaştırma kendisini yeneceğini bildiği rakibini siyasetten yasaklama ve sandıkla geldiği halde sandıkla gitmeme ve bu hayalini hayata geçirmek için demokrasiyi araç gören, sandıkla gelip sandıkla gitmek istemeyen, kendinen sonraki cumhurbaşkanını engellemek için darbe yapan, ölene kadar o koltuğu bırakmak istemeyen birinin ilk denemesiydi.
En ciddi denemesiydi ve bunu milyonlar püskürttü, siz püskürttünüz. Darbecileri siz yendiniz, onları yeneceğiz onlara bu güzel ülkeyi asla teslim etmeyeceğiz.
"CHP 47 yıl sonra birinci parti oldu"
Hatırlayalım millet 31 Mart'ta türkiyede iktidar değişim sürecini başlattı. AK Parti 22 yıl sonra ilk kez yenildi. CHP 47 yıl sonra ilk kez Türkiye'nin birinci partisi oldu. Ekrem İmamoğlu Beylikdüzü'nde bir kez İstanbul'da ise tam üç kez Erdoğan'ı ve karşısına çıkardığı adayları yendi.
6 ay boyunca belediye başkanlarımız ve başta Ekrem Başkanımız inanılmaz bir mücadele sürdürdü. Bu iktidar sadece seçimi kazanabilmek için tüketici güven endeksini bir noktada tutabilmek için öyle şeyler yapmıştı ki 128 milyar dolarımızı yakmış dolar yükselmesin diye olmadık işler yapmış hepimizi borçlandırmış, bütün dünya enflasyonu faizi doğru kullanarak dizginlerken bu güya bu işe ideolojik yaklaşmış. Enflasyonun sebep değil sonuç olduğunu, bununla mücadele için faizin asla artmayacağını söylemiş.
Artık acı reçeteden, kemer sıkmaktan, maaşlara zam yapmamaktan çekinmiş durumdalardı. Hal böyle olunca iş belediye başkanlarımıza düştü.
Biz milletten aldığımız, biz milletten aldığımız yetkiyi kimseyle didişmeden, takışmadan, kutuplaşmadan, o ağzı kötü, zihni kötü her fırsatta hakaretler yağdıran dile teslim olmadan, onlara uymadan hem 31 Mart seçimini hem de devamını götürüp AK Parti'nin, MHP'nin kıymetli ancak birileri tarafından oyları kendinde tapulu gördüğü, hor gördüğü seçmenleriyle ilişki kurduk. Cumhuriyet Halk Partisi'nin, İmamoğlu'nun halkçı belediyeciliği 6 ay sonraki ölçümlerde %48'lik bir oy oranından, memnuniyet oranından yüzde 58'lere tırmandı.
“Erdoğan karşısında kazacak isim olarak ortaya çıktı”
Ekrem İmamoğlu Recep Tayyip Erdoğan karşısında aday olduğu takdirde şüphesiz, tartışmasız açık farkla kazanacak isim olarak ortaya çıktı. Bu süreçte biz bu sonuçları memnuniyetle takip ederken birilerinin bu sonuçlardan kimyası bozuldu ve hepinizin gözü önünde talimatı verdiler. Dediler ki silkeleyin. CHP'li belediyeleri madden, manen ve hukuken silkeleme yarışına giriştiler, hadsizliğine giriştiler.
Biz o aşamada bunların yaptığımız sosyal yardımları engellemek, protein, süt yardımını kesmek, çocuğun beslenme çantasına saldırmak, kent lokantalarını kapatmak, kreşleri kapatmak, öğrenci yurtlarını, burslarını durdurmak niyetine girdiklerini görünce teslim olmadık. Meydan okuduk ve dedik ki eğer bu vakitten sonra emekliye bunu yapıyorsan, asgari ücretliye bunu yapıyorsan, öğrenciye bunu yapıyorsan, dar gelirliye bunu yapıyorsan, seçim yoksa bundan sonra seçim var dedik. Erken seçimin adayı da Ekrem olur, sandıklar kurulur, aday belirlenir dedik.
Biz Türkiye'nin geleceğini, iyiliğini beklerken birileri kötülüğe iyice karar vermiş ve buraya talimatlı aparatlarını çoktan göndermişti.
Geçmişte hangi dava varsa, hangi siyasi yasak davası varsa onların altında imzası olan, mahkeme mahkeme gezen, Tayyip Bey'in karşısındaki herkesi ezen seyyar giyotin'i Tayyip Bey ödüllendirerek bakan yardımcısı yapmıştı. O gün kendi deyimiyle, kendi deyimiyle bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondu ve bu siyasi pozisyondan bir daha kanunlarımıza göre savcılar, hakimler, milletvekili aday adayı bile olsalar göreve dönemezdi ama o seyyar giyotin'i İstanbul'da görevlendirdi. Oradan sonrasını hep birlikte yaşadık. Gazetecileri, sanatçıları, akademisyenleri, iş insanlarını, siyasetçileri, siyasi partilerin genel başkanlarını, öğrencileri bir bahane tutup onları bir şekilde sorgulayıp, tutuklayıp, içeriye atıp, bir gün cesaret göstermemeleri, bir gün dışarıya çıkmamaları, bir gün hak aramamaları üzerinden yıldırmaya ve bezdirmeye çalışıyorlardı.
Hepimizin bildiği gibi öyle işler yaptı ki, bir gün tepki göstermek gereken bir şey yaparsam, sanatçılar 12 yıl önceki Gezi sorgulanıyor diye, gazeteciler canlı yayında söyleneni haber yaptılar diye, akademisyenler tweet yazdılar, iş insanları kürsüde ekonomiyi eleştirdiler diye gözaltına alındılar, tutuklandılar.
Hal böyle olunca biz sinmek yerine ayağa kalkmayı, biz adayımızı belirlemeyi ve buna karşı bir büyük mücadele vermeyi Türkiye'ye ilan ettik. Önce meydanlara indik, ardından sandığa gittik. Yaptığımız ön seçimin duyurulduğu gün Ekrem Başkan'ın diploması için yasak getirilmeye çalışıldı ve o günden itibaren süreci o kadar çok hızlandırdılar ki diplomasını iptal etmek istemeyen fakültenin dekanını görevden alıp, iptal etmeyeceğini anladıkları yönetimin yerine üniversite yönetimini toplayıp sabahın köründe, şafak vaktinde Ekrem Başkanımızın evine 40 tane polis aracıyla gidip onu, İstanbul'un seçilmişini gözaltına alıp 4 gün tuttular.
İşte orada tarihin kırılma noktasındaydık. Öyle bir yerdeydik ki ya bu korku iklimine teslim olacaktık ya onların hesabı tutacaktı ya bekledikleri gibi öğrenciler, gazeteciler, sanatçılar, siyasetçiler sinip evde oturacaklardı ya da tarihin bu kırılma noktasında dünyanın en acımasız ve en korkak saldırısına karşı cesaret kazanacaktı.
İşgal yıllarında İstanbul işgal altındayken kim ilk ayağa kalktıysa Darülfünun öğrencileri, İstanbul Üniversitesi önüne çekilen barikatı yıktı attı ve ilk yola onlar çıktı.
İstanbul Üniversitesi'nin öncü sesine o dönemin devrimcisi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul'daki diğer üniversiteler, Boğaziçi'nin büyük mücadelesi eklendi. Yıldız eklendi, tüm üniversiteler eklendi. O gün 5 günlük verilen yasak, toplanma yasağına karşı bizler sivil darbenin, Tayyip Erdoğan'ın, saray darbesinin karşısında direnmek için sizleri, hepinizi yürüyerek, gerekirse yalınayak Saraçhane'ye yani İstanbullunun Ekrem Başkan'a emanet ettiği sembol mekana davet ettik.
O gece İstanbul'un dört bir yanından hiçbir araç olmadan yürüyerek, elleriyle, yürekleriyle gelerek önlerine çekilen barikatı kimseye zarar vermeden devirip geçerek Saraçhane'ye toplanan yüz binler Türkiye'nin geleceğine, İstanbul'un geleceğine, gelecek cumhurbaşkanımıza ve iktidarımıza sahip çıktılar. Hepinizi ayrı ayrı kutluyorum.
Bu süreçte her gece, her gece biz çoğaldıkça, her gece biraz daha kalabalık oldukça, ODTÜ Ankara'da yürüyüp Ankara ODTÜ'ye yürüdükçe, bu sese Türkiye'nin 81 ili, 973 ilçesi eklenince ve artık her gece on milyonlar demokrasiye sahip çıkınca hesap yapanlar, hesap kuranlar, rakibini saf dışı edip, İstanbul Barosu'na kayyum atayıp, Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyum atayıp, İBB'ye kayyum atayıp, dikensiz gül bahçesi, korkmadığı rakipler, takatsız partiler, sinmiş yapılar bekleyenler meydanlardaki on milyonları görünce gözüne ışık tutulmuş tavşana döndüler. Ne yasakları işledi, ne tehditleri işledi ne de bundan sonra mücadelemizi kıracak bir şekilde yaptıkları hesaplar tuttu. Oyunları bozanlara, hepinize, on milyonlara teşekkür ediyorum. On milyonlara.
Ve 19 Mart darbe girişimini tam olarak tarih önünde mahkum eden ise bizim 23 Mart'ta üyelerimizi sandık başına davet etmişken, üyeler gelip oy kullanacakken, o güne isabet ettirerek tutuklama yapanlara karşı sandıkların yanına koyduğumuz dayanışma sandıklarına, o 23 Mart sabahı yataklarından kalkanlar elini yüzünü yıkayıp devrim yapmaya gidiyorlardı. 15,5 milyon kişi Türkiye'nin dört bir yanında kalktılar, geldiler, seçtiler ve tarihe geçtiler.
15,5 milyon kişinin Türkiye'de oluşturduğu o kuyruklar, o iki elinde bastonuyla merdivenleri tırmanan annem, 3 aylık bebeğini karnında taşıyan, karnında cinsiyeti belli olmayan çocuğunun geleceğini demokratik devrimde arayan anne, gençler, işçiler, emekçiler, emekliler, köylüler hep beraber sandıklara koştular, demokrasiye sahip çıktılar. Tek adama hayır, diktaya hayır, millet biziz, bizim dediğimiz olur, biz kazanacağız dediler. Biz kazanacağız dediler. Şimdi o on milyonlar artık eve girmez.
“Mücadelenin yeri sokaktır”
Diyorlar ki sokağa çağırıyorsunuz. Eğer, eğer birileri bindikleri demokrasi treninden iniyorlarsa, eğer birileri kendilerini getiren sandığı meşru görüp götürecek sandığa direniyorlarsa, rakiplerine yasak getirmek için iftiraya kalkışıyorlarsa, iftiraya kalkışıyorlarsa ve eğer birileri demokrasiyi araç görüp esas bir tek adam rejimine, hayallerindeki saltanata, hilafete doğru yürümeye kalkıyorlarsa bunlara karşı demokrasiyi savunmak haktır ve bu mücadelenin yeri sokaktır.
Buradan sonra klasik hiçbir ezbere teslim olmayacağız. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum bakın yasak dediniz, milyonlar her gece toplandılar, sandığı yasakladınız 15,5 milyon kiş gittiler. Hep birlikte bir şeye sahip çıkıyorlar bunlar sadece CHP’liler değil, bunlar senin zulmünden yılmış 10 milyonlar ve diyorlar ki millet benim ben milli iradeyim, adayımı bırak sandığı getir, adayımı yanımda sandığı önümde istiyorum
Buradan sonra klasik hiçbir ezbere teslim olmayacağız. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Bakın, yasak dediniz, milyonlar her gece toplandılar. Sandığı yasakladınız, 15,5 milyon kişi gittiler. Hep birlikte bir şeye sahip çıkıyorlar. Bunlar sadece Cumhuriyet Halk Partililer değil, bunlar senin zulmünden yılmış on milyonlar ve diyorlar ki millet benim, ben milli iradeyim, adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.
Yaşadığımız süreç, 19'undaki darbe girişiminin 7 gün boyunca Saraçhane'de gece mitingleriyle, 23'ünde sandık başında tüm Türkiye'de 15,5 milyon kişiyle ve bugün Maltepe'de daha önce yine bize ait olan rekoru hep birlikte kırmamız ve tarihin en büyük buluşmasını burada gerçekleştirmemizle birlikte geriye püskürtülmüştür. Ancak darbeciler halihazırda bizim irademize, gelecek hayalimize, cumhurbaşkanı adayımıza darbe girişiminde bulunanlar halihazırda iktidarda oldukları için şu an başımızdaki cunta pozisyonundadırlar. Halk desteği, kamuoyu desteği hatta devletin içinde destekleri gitgide erimiştir. Başımızdaki cunta darbe girişimine birtakım ufak tefek yerlerden devam etmeye çalışmakta. Örneğin Radyo Televizyon Üst Kurulu'ndan, oranın penceresinden demokrasiye kurşun atmaktadır. Kapatma kararı verilen Sözcü TV ile çeşitli cezalarla lisans iptaline niyetlenilen Halk TV ile, Tele1 ile, Fox TV ile bu meydanları gören, bu meydanlarla konuşan, milletin sesini milletten esirgemeyenlerle dayanışma içinde olacağız ve özgür basına, cesur basına kuvvetli destek alkışlarınızı yolluyoruz.
İstanbullular sizin iki seçimde üç kez seçtiğiniz Ekrem Başkanımızı yolsuzlukla, teröre yardımla itham ediyorlar. Ellerinde hiçbir delil, hiçbir kanıt yok. Yolsuzluk, terör gibi boş laflarla bikemedikleri bileği savcılara, hakimlere kırdırmaya çalışıyorlar. Kumpas dosyasında her yalan var ama hukuk yok. Bir MASAK raporunu aylarca konuştular, ortaya çıktı ki tutuklanmadan, gözaltından iki gün önce teslim edilmiş. 10 Mart'ta MASAK'tan istenmiş, 17 Mart'ta teslim edilmiş. Oysa aralık, ocak, şubat, anlattıklarının hepsi yalanmış. Ekrem Başkan kendine sorulan tüm sorulara cevap verdikçe MASAK raporu perişan oldu, eridi gitti. Zaten o rapora imza atacak bir uzman bile bulamayıp uzman yardımcısının mahcup ifadeleriyle suçlamayan, kanıtlamayan, sadece savcıdan korkusuna yasak savan o kağıt parçaları yok oldu gitti. Şimdi buradan Tayyip Erdoğan'a tarihin en büyük meydan okumasını aktarıyorum. Ekrem Başkan diyor ki benim bir suçum yok, günahım yok, senin yalan ve iftiraların var. Eğer kendine güveniyorsan ben istiyorum, gerekli düzenleme yapılsın, yargılandığım mahkeme TRT'de canlı yayınlansın. Hodri meydan!
Soruşturmada tanık yok, şahit yok, delil yok. Peki ne var? Ne var biliyor musunuz? FETÖ'den miras kalan gizli tanıklar var. Adı kim bu tanıklar? Meşe, Ladin ve Çınar. Hukuka dair tek ilkesi olmayan bir odunun gizli tanıkları bunlar. Meşe, Ladin ve Çınar. Ve bu gizli tanık şöyle ifade veriyor: "Şu şu ihalede böyle bir şey olduğunu duydum, böyle verildiğini düşünüyorum, bu ihaleyi şu kişi almadığına göre şu kişiye vermişlerdir diye değerlendiriyorum." İspat, kanıt hiçbirisi yok. Rüşveti ne verdim diyor ne aldım diyor ne gördüm diyor. Sadece başkalarından duydum diyor ve birileri bununla İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı'nı tutukluyor. Bütün işleri güçleri, bütün işleri güçleri yalan ve dolan. Bakın gizli tanık dediklerinin 55 tane suç dosyası çıktı. Tanıklardan, iftiracı tanıklardan. Yani eskiden AKP'den iş alan şimdi Ekrem Başkan'a kara çalan adamın 100'den fazla suçu çıktı. Tecavüzcülerden, tacizcilerden tanık icat edip Ekrem Başkan'ı size yargılatmayız, karalatmayız.
Yıllarca oluşturdukları medya düzeniyle, Atatürk'ün kudurduğu ajansları hepimizin vergisiyle kurulmuş çalışan televizyonları, TRT'yi yalanların en büyüğüne alet ederek iftira ve kara çalanlara inat, örneğin kalbinde altı stent olan Mahir Polat'ın hesabından gariban vatandaşa 50 TL, 100 TL yolladığı havaleleri terör örgütüne destek diye, 100 lira, bir çorba parası. Yolda önünü kesmiş, para istemiş, alın hesabını atın bana para demiş. 100,200 atmışlar, bunu MASAK raporuna yazmışlar. Yedi kişilik, yedi kişilik terörden sorumlu arkadaşlar, bir tanesi de Ekrem Başkan. Eski görüntülerle bir şirkete yapılan baskında şirket kasasından çıkan parayı böyle yayıp göstererek yaptıkları algı operasyonuna inat yedisinin evlerinden, kasalarından, iş yerlerinden toplam çıkan para tutanak altında 15.000 lira, yedi kişiden çıkan toplam para. Oysa bu utanmazlar 560 milyar lira diye bir rakam atıp milletin midesini bulandırmaya çalışıyorlardı.
Ekrem Başkan'ın, Tayyip Bey soruyor, soruyor. Diyor ki ya kardeşim siz bu adamlara kefil misiniz? Buradan Özgür Özel olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin son genel başkanı olarak söylüyorum. Ekrem Başkan'ın temizliğine, dürüstlüğüne ve namusuna kendi namusum kadar kefilim ben Erdoğan, kendi namusum kadar.
Yine onun gibi içeride tutulan bütün belediye başkanlarımızın, belediye meclis üyelerimizin, belediye bürokratlarımızın, içeride haksız yere tutulan bütün arkadaşlarımızın suçsuzluğuna kendi namusuma inandığım kadar inanıyor, hepsini yürekten selamlıyorum.