Hristiyan anneden müslüman gelinine son görev
GÜNDEMYazarımız Yasemin Mıstıkoğlu kaleme aldı.
Migel ile son karşılaşmam Antakya’nın eski sokaklarında olmuştu. Zaten Migel ile dostluğumuz da orada başlamıştı. Ben ve ortağım Belgin Ünal Antakya’nın o kadim sokaklarında ilk işletmeyi kuran “deli kadınlardık” biz. Mahalleli gerçekten öyle düşünüyordu, hatta arkadaşlarımız da.
2006 yılında Hatay’ın Samandağ ilçesinin ipek ve iğne oyaları ile yola çıktık Belgin ile. İstanbul’da bir takı tasarımcısı ile anlaştık. İpek ve iğne oyalarını yolluyor, şahane takılar olarak geri alıyorduk. O eski sokaklarda (sokağın adı, Kırk Asırlık Türk Yurdu Caddesi’ydi, kiraladığımız yıkık dökük evde, tabi biraz boya badana yapmıştık) satış yapıyorduk. Markamız Soterya, hedef kitlemiz turistlerdi. Zaten o sokaklara turistlerden başkası da girmiyordu. Dedim ya eş dost ne işimiz olduğunu anlayamadı o yıkık dökük sokaklarda, mahalleli de. Ama bizim arkamızdan işletmesini oraya taşıyan ilk kişi Mişel Migel Huri oldu, antikacı dükkânıyla. 6 Şubat depreminde göçük altında kaldı Migel, 2 gün konuştu “yaşıyorum, iyiyim” dedi.
Dedim ya son karşılaşmamız o sokaklarda oldu Migel ile. Biriyle ele ele görünce Migel’i , tam da telefonda Belgin ile konuşuyordum, “kapat kapat, mühim bir şey var. Anlatırım sonra” dedim. Selam verdim Migele ve yanındaki güzeller güzeli kadına. Merak içindeyim elbette, tanıştırdı, “Nişanlım Sevil” dedi Migel. “Annem (Burcu abla) senin ile tanışmasını çok istiyordu, sana benziyormuş” dedi gülümseyerek. “Bu kadar güzel kadın bana mı benziyor Migelcim?” dedim. Gülüştük ayrıldık. Cunda adasında tanışmışlar, 30 Mart doğum gününde Migel Sevil’den evlenme teklifi almış. Evet Sevil evlenme teklif etmiş Migel’e hatta yüzükleri alarak yapmış teklifi. Kısa sürede de evlendiler ve bizim mahallede karşı binalarımızdan bir tanesi olan Wilyam Apartmanı’na taşındılar. 6 Şubat depreminde anında çöken ve kömür kazanının alev alması sebebiyle yanıp kül olan apartmana.
Depremden kısa bir süre sonra, herkes oraya buraya dağıldı, hayatta kalanlar elbette. Ben de Ankara’ya geldim. Kimi arayayım bilemiyorum, çünkü kim hayatta kaldı onu bilmiyorum. Kayıplarımız o kadar çok ki. Tek biri için, sadece bir canımız için bile, dini hiç fark etmez, hakkıyla cenaze merasimi yapılır, ritüeller günlerce sürer Antakya’da. Ardı ardına gelen kayıp haberleri ile adeta duygularımız yok oldu. “Başsağlığı” dilemek anlamını yitirdi. Duydum ki Burcu abla (Migel’in annesi) Ankara’ya gelmiş. Hemen aradım. Süreyya çıktı telefona, kızı. Migel’in küçüğü. Telefona konum istedim. Gönderdi. Yürüme mesafesi 5 dakika. İnanamadım, bizim evin karşısı. Hemen gittim elbette. Bitmiş Burcu abla. Deprem olduğunda henüz bel fıtığı ameliyatı olmuştu. O halde kaçabilmiş evinden düşe kalka. O halde, yarılmış gibi gökten yağan yağmurun altında beklemiş Migel’i. 6 Şubat depreminde Migel’in apartmanının yerle bir olduğunu bilmeden.
İlginizi Çekebilir