İmge ve Kurgu Düzleminde Fotoğraf ve Şiir ilişkisi
M. ÖZELÖzgür Zeybek’in İmge ve Kurgu Düzleminde Fotoğraf ve Şiir ilişkisi üzerine yazdığı Göz ve Söz adlı kitabında yer alan söyleşisi
Kitap, Özgür Zeybek’in bakış açısı ile imge ve kurgu düzleminde, her iki sanat disiplini arasındaki ilişkiyi inceliyor ve üç farklı söyleşi ile anlatıma kitaptaki anlatıma farklı bakış açıları kazandırıyor. İşte o söyleşilerden biri. Özkan Mert ile Özgür Zeybek.
Özgür Zeybek: Biliyoruz ki şiir, düşsel bir haritadır. İnsanın, yaşamın ve verili bütün gerçekliğin önce şairin zihninde, oradan da okurun belleğinde ve algısında oluşturduğu bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın koşulları önce şairin nesnelliği sonra da okurun nesnelliği ile sınırlı gibi görünse de, her ikisinin ansal ölçeği kadar sınırsızdır da.
Siz, hem dünyalı bir şairsiniz ve çok geniş bir coğrafyanız var hem de şiiriniz kendi zamanının ötesine akan bir nehir şiir. Böylelikle, bana göre, sizi diğer şairlerden ayıran en temel özelliklerden biri, bu alabildiğine geniş sınırlar ve zamansızlık.
Buradan bakıca, şiir okuru sizin şiirinizi nasıl ele almalı?
Bu soru ile birlikte, bu fotoğrafı nasıl görmeli ya da hangi fotoğrafları görmeye hazır olmalı?
Özkan Mert: Bazı şiirlerin iç dinamizmleri onları çağlar ötesine taşır. Tüm çağların üzerine bir şemsiye gibi gerilirler. Hangi zamanda yazılmış olurlarsa olsunlar “Tüm zamanların şiirleridir”. Bu, an’dan sonsuzluğa uzanan bir “Şiirsel zamandır”. Bu tanımlamayı bütün sanat disiplinleri için de söylemek mümkün. “Filmsel zamanlama”, “Şiirsel zaman”…
İşte bu “zaman” kavramı içinde coğrafyasını da taşıyan kaçınılmaz bir “an’sal zamanlamadır”. An yoksa zaman da yoktur. Zaman hep firardadır: Ancak an’ı kullanarak zamanı yakalarız. Başka bir deyişle, an bir birimdir ve “Fotoğraf”tır.
Özgür Zeybek: Ben şiir ve fotoğrafın sanatçının ortaya koyduğu anlam ile ilintili, fakat aynı zamanda onun çok ötesinde anlamsal derinlikler ve oluşturulduğu andan bağımsız bir zaman akışı taşıdığını düşünüyorum. Bu ve benzeri birçok sebeple de aralarında güçlü bir ilişki ve benzerlik olduğuna inanıyorum.
Bu kitapta da her iki sanat dalını, imgenin kullanımı, metaforik anlatım, kurgu ve nesnellik ilişkisi düzlemlerinde ele almaya ve karşılaştırmalı bir değerlendirme ile aralarındaki bu ilintiyi anlamaya çalıştım.
Cemal Süreya günlüklerinde: ‘Özkan Mert kuşağının imge ustaları arasında birinci sırayı yakaladı. İmgeyi gözünden vuruyor’ diye yazmıştı.
Hem imgeyi bu denli etkili ve güçlü ele alan hem de şiirlerinde fotografik anlatımlara yer veren ve bunun en başarılı örneklerini görebildiğimiz sizin gibi bir şairin bu ilişkiyi nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum. Fotoğraf ve Şiir arasında, size göre ne gibi benzerlikler ve farklar var.
Özkan Mert: Şiirde sözcükler tıpkı insan teni gibi deri değiştirirler. Bunun da ötesinde nereye düşecekleri bilinmeyen meteorlar gibidir. Ünlü İsveçli şair Arthur Lundkvist ‘’Her sözcük biraz yamacına düşer’’ derken bunu anlatmak istiyordu Sözcüklerin yanma noktaları, geçirgenlikleri, saydamlaştırılması ve bir atom gibi parçalanarak sonsuz anlamlara ya da sizin söylediğiniz gibi fotografik anlamlara dönüştürülmesi şiirle fotoğrafın birbirleriyle nasıl içlendiğinin ve çekildiğinin en güzel örneğidir.
Yıllar önce Stockholm’de, dünyanın dört köşesinden gelen ünlü fotoğrafçıların katıldığı bir kursa “Şiir/Fotoğraf ilişkisini” anlatmak için davet edilmiştim. Bu konuda saatlerce konuştuk. Sonunda sınav vardı. Sınavda, katılımcılara seçtiğim ilk sözcük şuydu; “Silkinmek”.
Bu sözcüğün fotoğraflarını çekmelerini istedim. İkinci sorumsa; “Nehir, portakal ve Kuş sözcüklerinin arasındaki boşlukların resmini çekin” idi. Ertesi günü, derse muhteşem, çarpıcı fotoğraflarla geldiler.
Özgür Zeybek: Michael Foucault’nun “Gördüğümüzü söylememiz boşunadır. Çünkü gördüğümüz, söylediklerimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir. “ sözü üzerinden sormak istiyorum.
Şairin gördüğü fotoğraf ile şiirin aktardığı fotoğraf arasında eksilen ve çoğalan ne var.
Bu söze katılıyor musunuz? Özkan Mert şiirleri için bu sözü nasıl değerlendirmek gerekir?
Özkan Mert: ‘’Şiirde sözcükler yalnız anlattıklarıyla değil, anlatmadıklarıyla da vardır.’’ derken Foucault’un söylediğinden daha farklı bir şey söylemiyordum. Şiir’de önemli olan görünmeyeni göstermek, bilinmeyeni ortaya çıkarmaktır. Sözcükleri yalnız kendi anlamları ile kullanan insan şair değil, ancak arzuhalci olur.
Şair şiirinde kendini anlatmaz. Başkalarının yüreğiyle kendini avlar. Şiirde şair yoktur.
Rene Chair’in dediği gibi ’Şair şiirin fazlalığıdır’. Şairin gördüğü fotoğraf ile aktardığı fotoğraf hiçbir zaman aynı olmaz. Olsaydı şiir olmazdı. Şairin gördüğü fotoğraf ile aktaracağı fotoğraf arasında okyanuslar, yıldızlar ve binlerce hayat vardır.
Tek hücreli canlının bugünkü insan oluncaya kadar geçirdiği zaman ve evrime ihtiyacı var. Şair mekanı ve zamanı ve evrimi sözcüklerle kısaltan estetik büyücüdür.
Özkan Mert şiirlerini çok iyi anlayan ve açtığı yolda dünyayı gören ve algılayan Devrimci / Öncü bir okur kitlesi var. Bu gün Anadolu’nun her hangi bir kasabasında, bir kahvehanede, meyhanede, Pazar yerinde Özkan Mert şiirlerini ezbere okuyan insanların olduğunu biliyorum. Keza Özkan Mert şiirleri okuyarak yıllarca hapiste yatmaya katlanan ve direnen insanlar olduğunu da biliyorum. Sadece Türkiye’de değil, pek çok ülkede bana bunun örneklerini anlattılar. Örneğin İsveçli bir hanım yazdığı mektupta, bana şöyle demişti; ‘’Özkan Mert, Şiirlerinizi okuduktan sonra intihar etmekten vazgeçtim.’’
Şiir ne işe yarar? Sorusunun yanıtları bunlar. Bir devrimciye yaşamı ve inançları için direnme gücü vermek! Hiç tanımadığım ve görmediğim bir kadını intihardan vazgeçirecek yaşama döndürecek gücü vermek! İşte bütün bunlar, bir şair olarak bana verilen en büyük ödüllerdir. Geçenlerde, sosyal medyada, ‘Stockholm Senfonisi’ adlı şiirimi yayınlamıştım.
Okurlarımdan aldığım yanıtlar beni çok etkiledi: Bir okurum aynen şunu yazmış: ’’Önce özlem ve beğeniyle sonra huşuya varan duyum ile şiirden de öte görsel bir şölen gibi yaşadım Stockholm Senfonisi’ ile”. Bir başka okurum “Anzer balından bile bu denli tat alamazdım.’’diyor. Olay budur! Şiirle okurun kalbine ve damarlarına girmek ve orada dolaşmak… Okura kendisini tanıma ve kendisini bulma olanağı vermek.
İŞTE O ZAMAN GÖRDÜKLERİMİZ YAZDIKLARIMIZIN İÇİNE GİRER.
Aksi halde şiir, salt şairin kendi duygularını anlatması değildir. Bizim şiirimizde yapılan yanlışlık ise, şairin duygu ve düşüncelerini diğer insanları dışlayarak anlatması. Şiir burada başlamadan biter.
Özgür Zeybek: Başında da söz ettiğim gibi, şiirdeki görsel aktarımı, fotografik bir algı yaratacak biçimde aktaran Türkiye’nin önemli şairlerinden birisiniz. Bu anlamda fotoğrafa da uzak olmadığınızı düşünüyorum.
Son olarak, şiir ve fotoğraf sanatının dünü, bugünü ve geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Özkan Mert: Ben her zaman farklı sanat disiplinlerinin birbirleri ile güç birliği içinde olmasından yana oldum. Fakat bu güç birliği çok büyük bir bilgi, deneyim ve incelik ister. İsveç’in kuzeyinde Härnåsand kentinde düzenlenen “Caz ve Şiir” adlı uluslararası bir festivale davet edilmiştim. İsveçli bir caz gurubu eşliğinde şiirlerimi okuyacaktım.
Önce şaşırdım biraz. Ben ne zaman şiir okuyacaktım? Caz ne zaman eşlik edecek bana? Gibi sorulara takıldım. Caz gurubunun başındaki İsveçli saksofoncu: “ Sen başla şiirlerini okumaya bir seninle eşleşiriz” dedi.
Sonradan öğrendim ki, başta İstanbul olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde çalmış ve her konuda çok deneyli bir caz gurubuyla birlikteyim. Ben okudum onlar çaldı, onlar çaldı ben okudum. Sanki yıllarca çalışmış gibi akıl almaz bir uyum sağladık.
Daha sonra ben şiirlerimi Türkçe okudum. Her okuyuşumda inanılmaz bir alkış kopuyordu. Şaşırmıştım, dayanamadım sordum: “Sizler tek kelime Türkçe sözcük bile bilmiyorsunuz, bilmediğiniz, belki de hiç duymadığınız bir dilde şiir okuyorum. Neyi sevdiniz?”
Alkışların nedeni açıktı: Sentaks, sözdizimi. Şiirlerimdeki ses’e vurulmuşlardı.
İnsan evrende var olduğu sürece şiir de, fotoğraf da var olacaktır. Çünkü insan, sadece şiir ve fotoğraf değil, sanatın her türlüsü olmazsa kendini tanıyamaz, insanları tanıyamaz. Kendini ve başkalarını tanımayan insanlar birbirlerini düşman sanıp savaşırlar. Öyle ya; İnsanlar birbirlerini tanısalardı savaş ortadan kalkardı !
Özkan Mert Kimdir?
Özkan Mert, “Aşk’a ve hayat’a fiyaka atmak ince iştir” diyor
İçten, samimi, düş gücü yüksek, coşkulu bir anlatımı, sıra dışı ezgiler ve geniş çağrışımlarla ilmek ilmek ören, Modern Tük Şiirin önemli isimlerinden biri.
Sözcüklerle dünyanın saat ayarını yapan”, evrensel bir şair…
21 Ekim 1944 yılında Erzurum’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde öğrenime başladı bir yandan da TEK’ da topoğraf olarak çalıştı. 68 kuşağının önde gelen isimlerindendi. DTCF’nde DEV-GENÇ’in adayı olarak katıldığı Öğrenci seçimlerini ezici çoğunlukla kazanarak DTCF-Senatosu’na seçildi ve devrimcileri temsil etti. Amerikan 6.Filo protestosunda DTCF İşgal komitesi başkanı oldu. İşgali yönetti. Bu nedenle, gençlik yılları mücadele ve sürgün ile geçti.
Şiire ilkin İzmir’de başlayan şair, ilk şiirlerini “Demokrat İzmir” gazetesinin Atilla İlhan’ın yönettiği sanat sayfasında yayınlamaya başladı. Daha sonra Ankara’daki öğrencilik yıllarından itibaren, “İşçi Köylü” gazetesinde Gün Zileli ile hazırladıkları “ Mehmet ile Tancu” adlı resimli tefrika ile birlikte, Evrim, Devinim, Alan 67, Soyut, Dönemeç, Militan, Halkın Dostları, Dost, Ada, Papirüs, İnsan, Varlık, Broy..vs gibi pek çok dergide yazılar yazdı.
1969 yılı kasım sayısında, kuşağının 3 genç şairi İsmet Özel, Ataol Behramoğlu ve Süreyya Berfe ile ANT Dergisinde O.Saffet Arolat’ın yönettiği oturumda yayınladıkları “Devrimci Şairler Savaş Açıyor” adlı açık oturumda 2. Yeni hareketine karşı “Yeni Toplumcu Şiir” hareketini anlattı ve ’60Şiir kuşağı Manifestosu’na imzasını attı.
Aynı dönemde yayınlanan ilk şiir kitabı “Kuracağız Her şeyi Yeniden” çıkar çıkmaz toplatıldı. Dönemin sıkıyönetim mahkemelerince toplam 8 yıl hapis cezası alan şair, 1972 yılında önce Almanya’ya oradan da İsveç’e giderek politik iltica hakkı aldı ve İsveç’e yerleşti. Dilini, kültürünü bilmediği, kimseyi tanımadığı bu ülkede, ne ilginçtir ki, 7 yıl içinde önemli bir gelişim kaydederek, 1980 yılından itibaren İsveç Devlet Radyo’sunda program yapımcısı ve sunucu, daha sonra ise İsveç Devlet Tiyatrosunda, Uluslararası Tiyatro ve Kültür Projeleri şefi olarak çalıştı.
Modern Türk Şiirinin kilometre taşlarından sayılan Özkan Mert’e 2016 yılında merkezi Beyrut’ta bulunan Naji Naaman Kültür Vakfı tarafından Dünya Kültür Elçisi seçildi ve Micherella Zanarela (İtalya), Noris Roberts (Venezuela) ile birlikte Naji Naaman Uluslararası Edebiyat Ödülü ‘ ne değer görüldü.
Aldığı diğer ödüller ise, 1990 Cumhuriyet Yunus Nadi M., 1990 İlhan Demiraslan Şiir Büyük Ödülü, 1990 Salihli İkindileri Dianysos Şiir Ödülü, 1990 Petrol-İş Jüri Özel Ödülü, 1992 Gölcük Rotary Hizmet Ödülü, 2002 Cemal Süreya Şiir Ödülü, 2008, 2013 Bursa Dünya Şiir Günü Onur Ödülü, 2017 Lions Yüksek Hizmet Ödülü, 2018 Datça Uluslararası Kültür Sanat Akademisi-UKKSA tarafından Prof. İlber Ortaylı, Prof Erol Manisalı, Prof İbrahim Kabaoğlu ile birlikte verilen Yaşam Boyu Onur Ödülüdür.
Kocaeli Kültür Platformu, Nicomedia Akademi Derneği, ÇEKÜL, çeşitli Üniversiteler ve diğer Sivil Toplum örgütlerince seçilen bir jüri tarafından, her yıl 30 Nisan tarihinde Şiir, Sanat, Bilim, Barış, Hoşgörü, Doğa dallarında “Özkan Mert Ulusarlarası Onur Ödülleri” verilmektedir.
Özkan Mert, tüm şiirlerini ve kitaplarını 2020 yılında “ Evrenin Islığı” adı altında topladı. Klaros Yayınları tarafından yayınlanan 1070 sayfalık bu dev kitap, şairin Türkçe şiirlerini, şiirlerin 10 farklı dilde çevirisini, hakkında yazılmış yazıları ve akademik çalışmaları kapsıyor.
İsveç Yazarlar Birliği üyesi ve Türk Yazarlar Sendikası İsveç temsilcisi olan ve Modern İsveç şiirinde önemli şairler arasında gösterilen usta şairin, İsveçli Şairleri, Türkçeye kazandırdığı çok sayıda şiir antolojileri, romanları, tiyatro oyunları ve çocuk kitabı var.
Özkan Mert şiirini nasıl okumak, nasıl anlamak gerekir sorusunu, şair bize kendi cevaplarında açıklasa da ben kısaca onun şiiri ile ilgili birkaç söz söylemek isterim.
Onun şiirinde geniş ve sonsuza açılan zaman ve mekan kavramının yanı sıra, bunu imgelerle destekleyen güçlü bir yapı var. Kısa ve uzun çağrışımları, sözcükler ve/veya dizeler arası derinlikli susmaları, anlamsal genişliği ile yalın ve güçlü bir anlatım özelliği taşıyan şiirlerinde, alışılanın dışında akan bir hüzün tortusu, acı bir ezgi ile etkileyici felsefi bir anlatımdan da söz edebiliriz. Bu yönüyle de Özkan Mert, dünya gezginliğinin yanında bir düşünür de.
Güçlü anlamsal derinliği yalın bir ifade ile kurgularken, sözcüklerin sessel özelliği ile bir caz tınısı taşıyan şiirlerinde fotografik çağrışımlar ve sezdirmelere sık sık rastlıyoruz. Şiirlerin retorik yapısına eklemlenen ezgisel ve fotografik biçem, şiirlerindeki etkiyi artırdığı kadar, okura ayrı bir lezzette sunuyor.
Özkan Mert’in dünyanın farklı pek çok yerinde bulunmuş olması, Türk Şiiri’ne ve Dünya Şiiri’ne olan hakimiyeti, onun şiirini, okurun zihinsel gerçekliğinin el verdiği ölçüde geniş alanlara açıyor.
Bu geniş coğrafyanın yanı sıra, yaşam ve insana dair toplumsal, bireysel ve evrensel problemleri, yaşamın vazgeçilmez, değişmez niteliklerinden olan doğanın ve tüm canlıların halleri üzerinden seçtiği sözcüklerle ve anlatımın sadeliği ile kurgulayarak, uçsuz bucaksız alanlardan gelen ve coşkun akan bir nehir şiiri zamanın ötesine taşıyor.
Gökkuşağına, birer inci tanesi gibi özenle dizilmiş, nereye giderseniz sizi orada karşılayan bu şiirler, bana Sigmund Freud’un “"Nereye gittiysem, benden önce bir şairin oraya uğramış olduğunu gördüm." sözünü anımsatıyor.
İnsanın halleri, doğanın, yaşamın bütün gizemi ve biçimlerini fotografik, sezgisel ve incelikli bir anlatımla ele alan Özkan Mert şiirlerinin anlamsal derinliği içinden nasıl çıkarsanız çıkın.
İnsana ve dünyaya başka türlü bakacağınız kesin.
Özgür Zeybek’in İmge ve Kurgu Düzleminde Fotoğraf ve Şiir ilişkisi üzerine yazdığı Göz ve Söz adlı kitabı edinmek için;
D&R
İDEFİX
İlginizi Çekebilir