© Muhalif 2024

 “Kız meselesi” ilkelliği

Gazeteci milleti zaman zaman bazı kalıpları diline dolar, hemen her haberi aynı kalıpla aktarır ya da başlık atar. Bazen şifreler çözülür, bazen de yeni bir aşka yelken açılır.

Bugünlerde de “kız meselesi” kalıbını sık görüyorum haberlerde. Eski zamanlardan kalma bu laf son zamanlarda yeniden dirildi, yeniden haberlerin başlığına, içeriğine sızmaya başladı.

İHA’nın “Esenyurt’ta günlük kiralık dairede işlenen cinayetin detayları ortaya çıktı” haberinde 18 yaşındaki M. Ali Polat’ın “kız meselesi yüzünden öldürüldüğü” ifade ediliyordu.

NTV’nin “Kıvanç’ı döverek öldüren 5 çocuğa hapis istemi” haberinde İzmit’te lise öğrencisi Kıvanç Uman’ın da “kız meselesi” nedeniyle dövülerek öldürüldüğü belirtiliyordu.

Milliyet’in “Kız meselesi kavgasında feci son” haberine göre de 17 yaşındaki Yusuf Mutlu, tartıştıkları Zafer A. tarafından yine “kız meselesi” nedeniyle öldürülmüştü. (28 Kasım)

Elbette bu kadar değil “kız meselesi” haberleri. “Liselilerin kız kavgası”, “Sultangazi’de kız meselesi yüzünden çıkan kavga”, “Kız meselesi yüzünden akrabalar birbirine girdi”, “Kız meselesi yüzünden kan döküldü” gibi başlıklardan geçilmiyor internette.  Bir zamanlar kadın cinayetlerinin çoğuna “namus cinayeti” gerekçesi yapıştırılırdı; haberler bu yanlıştan yakın zamanda kurtulmuştu.

“Kız meselesi” de “namus cinayetleri” gibi yanlış ve her kavga ya da cinayetin asıl nedenini açıklamayı engelleyen bir şablon. Her şeyden önce “kız meselesi nedeniyle” deyip geçmek bir gazeteci tembelliği. Muhtemelen polisin verdiği bilgiyi aktarma rahatlığına kapılıyorlar. Araştırmak yerine “kız meselesi” diyerek olayın nedenini açıkladıklarını sanıyor da olabilirler.

Oysa yukarıda örnek verdiğim NTV, Milliyet ve İHA haberlerinde de görüleceği gibi, bu haberlerde “kız meselesi” demek olayı aydınlatmıyor; cinayetin nedeni belirsizliğini koruyor. İki erkek aynı “kızı” seviyormuş da “kızın” bundan haberi var mıymış? Biri diğerinin sevdiği “kıza” laf mı atmış, taciz mi etmiş? “Kızın” bu olaydaki rolü, etkisi ne? Bu soruların yanıtlarını vermeyen haber, “habercilik tekniği” açısından sorunludur.

Erkekleri başaktör, kadınları edilgen, iradesi olmayan ve güçlü erkeklerin paylaşılabileceği varlıklar olarak sunan bu haberler, cinsiyetçilik ve ayrımcılık çamuruna bulanmış durumda. Hem de eril bir dille, kadınlar “kız”lığa indirgenerek eski yüzyıldan kalma ahlak anlayışı yeniden üretiliyor. Kadına eşitlikçi gözle bakamayan ilkelliğin gazeteciliğe sızmış haline tanık oluyoruz.

İsrail’e gemiler, Filistin’e dualar

Gazze’deki katliama rağmen Türkiye’den gemilerle İsrail’e sevkiyatın devam etmesi, geçen hafta tüm muhalif medyada olduğu gibi FOX TV’nin de haber bülteninde ilk sıralardan düşmedi.

5 Aralık’taki bültende yer verilen, “Muhalefet, İsrail ile ticaretin peşini bırakmıyor” haberi, muhalefetin “iddiasına” dayanıyordu. Muhalif milletvekillerine mikrofon tutulan haber aktarılırken ekranda “İsrail ile ticaret tartışması”, “Muhalefet, İsrail’e giden gemi sevkiyatları üzerinden Erdoğan’ı eleştiriyor” başlıkları yer alıyordu.

6 Aralık’taki haber bülteninde GP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “İsrail’e ulaşan Türk gemisi sayısının 350’yi geçtiği” yolundaki Meclis grup konuşması “Muhalefetten Erdoğan’a ‘İsrail ile ticareti durdur’ baskısı” başlığıyla yayımlandı. Muhalif milletvekillerinin sözlerinin de aktarıldığı haber, “İsrail ile ticaret tartışmasını muhalefet gündemden düşürmüyor” diye bitti.  

7 Aralık’ta Selçuk Tepeli, bu haberi “Şimdi geçelim Gazze’de katliam sürerken Türkiye’den İsrail’e ticaret gemilerinin sevkiyatının sürmesine. Muhalefetin tepkisi de her geçen gün artıyor” diye sundu. Ekrandaki “İsrail’le ticaret yapan geminin sahibi kim?” yazısı eşliğinde yayımlanan haberde, İsrail’e giden gemilerden birinin AKP Trabzon milletvekili Vehbi Koç’a ait olduğu iddiası ve Koç’un buna verdiği yanıt işlendi.

İktidar medyası İsrail’e giden gemileri görmezden gelirken FOX TV’nin bu konuya her gün gündemde yer vermesi gazetecilik açısından değerli bir yaklaşım. Elbette sadece FOX TV değil, öbür muhalif medya kuruluşları da İsrail’e gemilerle sevkiyatı sürekli haber yapıyor.

Asıl vurgulamak istediğim bu haberlerdeki eksiklik. Kuşkusuz muhalefetin iddialarını aktarmak önemli. Ama aktarmakla yetinmeyip bu iddialar araştırılmalı, doğru olup olmadığı ortaya çıkarılmalı. Doğrulanmayan iddia -istisnai durumlar dışında- zaten haber değildir.

Kaldı ki, bu iddianın doğruluğunu kanıtlayan ve gemilerin İsrail’e gittiğini gösteren bilgiler ortalarda. Sosyal medyada Metin Cihan, gemi trafiğini gösteren Marinetraffic verilerine dayanarak İsrail’e giden gemilerin rotalarını ve sahibi olan şirketleri yayımlıyor günlerdir.

AKP’li Binali Yıldırım ve oğlu, sulh ceza hakimliğinden bu paylaşımları sildirme kararı aldırdı ama o silmedi. FOX TV, yasak kararını da yine muhalif milletvekillerinden kesitlerle “muhalefetin eleştirileri”, “muhalefetin iddiaları” olarak verdi. Metin Cihan’ın adını anmadığı gibi, paylaşımlardaki belgeleri ekrana getirmedi. Oysa aynı akşam Halk TV, o paylaşımları ve belgeleri açıkça yayımladı haber bülteninde.

Üstelik TÜİK verileri de kanıtlıyor İsrail ile ticaretin sürdüğünü. Sözcü’nün internet sayfasındaki “İsrail’e mal akışı devam ediyor: Listede silah da var” haberi TÜİK verilerine dayanıyor. Ama Sözcü de Davutoğlu’nun sözlerini “Can alıcı soru: İsrail’e ne taşıyorsunuz, açıklayın” başlığıyla basılı gazetede yayımladığı haberine TÜİK verilerini eklememişti.

“İddia haberciliği”nin kolaycılığına sığınan sadece FOX TV ve Sözcü de değil. Örneğin Cumhuriyet ile Karar da Davutoğlu’nun sözlerini aktarmakla yetinmişti. Halbuki o dedi bu dedi ile kalmayıp, iddiaya ilişkin veriler de eklense okur ve izleyici eksiksiz bilgilendirilmiş olurdu. Gazetecilerin bileğinde pranga oldu bu “iddia” ve “o dedi bu dedi” haberciliği…

Bu adam hâlâ “etik” diyor!

Yeni Akit, “Savaş çığırtkanlığı” eleştirime alınganlık göstermiş, “Katil soykırım yapmış, bu hâlâ ‘gazetecilik etiği’ diyor” diye saldırgan bir metinle yanıt vermişler yazıma. Sanırsınız evvelden “gazetecilik etiği” ile ilgileri vardı da şimdi etikten söz etmemden rahatsız oluyorlar!

Aslında gazetecilik etiğinin değeri tam da böyle zamanlarda ortaya çıkar. İsrail, insani, ahlaki kaygı gütmüyor, sivil, kadın çocuk demeden onbinlerce insanı katlediyor, devlet terörü uyguluyor diye mesleki ilkelerimizden vazgeçersek kendimiz olmaktan çıkarız. Gazze gerçeğini geniş kitlelere doğru biçimde anlatabilmek, toplumu bilgilendirirken başka hasarlara yol açmamak için etik ilkelere uymak zorundayız.

Yeni bir örnekle anlatayım meramımı. Yeni Şafak geçen hafta İsrail askerlerinin öldürdüğü bir bebeğin kanlı ve yakın plan fotoğrafını manşetten yayımladı. Aynı fotoğraf biraz küçük de olsa yine flulaştırılmadan Yeni Akit ve Akşam’da da yayımlandı.

Bu fotoğrafla şiddeti çarpıcı biçimde aktarmak istemiş olabilirler ama o fotoğraf tam bir şiddet pornografisiydi. O fotoğrafı ülkemizde görecek insanlar, özellikle de çocuklar üzerinde yaratacağı travmatik etkisini hiç ama hiç önemsemedikleri belli. Travmatik etkisinin yanı sıra böylesi kanlı fotoğraflar toplumda şiddeti olağanlaştırıyor, kanıksatıyor.

Bakın Washington Post, ABD’deki okullardaki katliamların kanlı fotoğraflarını, cesetlerin görüntülerini yayımlamıyordu; geçen ay gazete yönetimi tavrını değiştirme kararı aldı. Genel Yayın Yönetmeni Sally Buzbee kararın gerekçesini de okurlarına açıkladı. Ama yine de yayımladıkları kanlı fotoğrafların “rahatsız ediciliği” Yeni Şafak’taki o kanlı bebek cesedi fotoğrafı ile boy ölçüşemez.

Vahşeti anlatmak için illa şiddet pornografisine başvurmak gerekmez. Geçen hafta Milli Gazete’de Gazze’de öldürülen bir çocuğun fotoğrafı kullandı, Sabah’ta da. Biri kefen içindeydi, öbürü flulaştırılmıştı. İkisi de çarpıcı fotoğraflardı. Sağduyulu davranan Milli Gazete ve Sabah, o fotoğrafları görecek insanları da gözetmişti.  

 Brando’nun saatine ne olmuş?

Karar gazetesinin “Brando’nun kült filmindeki Rolex’i ortalığı karıştırdı” haberini okumakta zorlandım. 10 cümlelik kısacık haber, olayı bir öykü gibi giriş-gelişme-sonuç örgüsü içinde anlatmak yerine tekrar cümlelerle karmakarışık hale getirilmişti. Başlıktan başlayarak cümle sonlarını alıntılayıp anlatmaya çalışayım nasıl bir haber olduğunu:

“Rolex ortalığı karıştırdı”, “saati açık artırmada krize yol açtı”, “geçtiğimiz ay satışa çıkmıştı”, “satışı durduruldu”, “açık artırmada 5 milyon doların üzerinde teklif aldı”, “satışı gerçekleşecekken sorun yaşandı”, “42 milyon doların üzerinde bir fiyata satıldı”, “sonra işlem askıya alındı”, “Ne gibi bir sorunu olduğu belli değil”, “Ödeme yapmamaları söylendi”.

Görüldüğü gibi önce kriz çıktığından söz ediliyor; sonra başa dönüp satışa çıktığı anlatılıyor, sonra yine satışın durdurulmasına dönülüyor. Ardından bir kez daha başa dönülüp teklif alındığı noktasına geçiliyor, hemen sonra satışta sorun çıktığı tekrarlanıyor, sonra satıldığı bir daha aktarılıyor. Haber biterken de işlemin askıya alındığı, satışın durdurulduğu bilgisi veriliyor.

Kısacık bir haberin kördüğüme dönüşmesi bir editörlük hatası. Sayfayı düzenleyen editör, makaslamak dışında emek harcamamış habere…Yeniden yazma zahmetine katlanmamış…

Tek cümleyle:

Hakkari’de, çikolata çaldığı gerekçesiyle market deposuna kilitlenen çocuğun sosyal medyadan alınan fotoğrafının medyada yüzü çiçekle kapatılarak ya da flulaştırılarak haber yapılması “çocuk mahremiyeti”nin korunması bakımından olumlu bir örnekti.

Hürriyet’in “Hürriyet Bakan Tekin’le ‘Öğretmenler Odası’nda” haberinde öğretmenlerin o odadaki konuşmaları ve soruları hakkında tek cümle olmaması haberin içeriğini sakatlıyordu.

Akşam, Cumhuriyet, CNNTürk, Habertürk, NTV ve Takvim’in Alina Boz ve Umut Evirgen’in düğün haberlerinde, Fatih Terim’in bir süredir “Denizbank’taki dolandırıcılık” olayı nedeniyle ortada görünmediği, gazetecilerden kaçtığı bilgisi yoktu.

Korkusuz’un 81 yaşındaki sanatçı Gönül Akkor’un fotoğrafını “Gönüllerin sultanı’ son haliyle kahretti” diye haber yapması ayrımcı bir yaklaşımdı.

Türkiye gazetesindeki “Sıcaklık 10 derece birden düşecek” başlığı, hemen yanındaki spotta “hava sıcaklığının 10 derece seviyesine inmesi bekleniyor” ifadesiyle çelişiyordu.

AA, DHA’nın geçtiği, Akşam, Sözcü ve Milli Gazete’de yayımlanan, “81’lik dedeye nafaka hapsi” haberinde ödenmeyen nafakanın 5.700 TL olduğu bilgisi eksikti.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin geçen hafta Sabah ve Yeni Şafak’ta yayımlanan balıkçılara desteğiyle ilgili tanıtım metni bu hafta da Milliyet’te haber görünümünde yayımlandı.

Posta, yeni bir araç modelinde “baş mesafesinin 5 mm., diz mesafesinin 10 mm ve bacak mesafesinin 17 mm” artması “önemli bir artış (!) olarak spottan duyurdu.  

Trendyol’un Bakü’ye davetli götürdüğü Akşam, Dünya, Ekonomi, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkiye muhabirleri, karşılığında şirketin CEO’sunun sözlerini geniş haber yaptılar.

Otomotiv satışlarında rekor kırılmasını Akşam, Dünya, Hürriyet, Karar, Posta, Sabah, Takvim, Türkiye, Yeni Asır ve Yeni Şafak, TOGG fotoğraflarıyla yayımladı.

Yeni Şafak’ın “Akşener’e küfür yağdı” haberinde küfür ettiği öne sürülenlerin adı yoktu.

Takvim yazarı Ufuk Özcan’ın, evinde beslediği oğlak için yandaki, alttaki ve üstteki daireleri satın aldığını yazdığı “ünlü iş insanı”nın adını vermemesi inandırıcılığını yok ediyordu.

Hürriyet yazarları da Sabah yazarları gibi gazetenin reklam gelirlerine katkı için Afyonkarahisar’a giderek, yayımlanan altı sayfada belediye ve kentin tanıtımını yaptılar.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

 
 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER