Beklemekten sıkılmıştı

Ölümü beklemekten iyice sıkılmıştı. ‘Yaşanmış yaşanmışlığıyla kalır. Ölü diriltilemez. Yaşamımın son basamaklarını çıkıyorum. Huzur yok. Hani bir iki senecik kendimle barışık yaşayabilseydim. Ne gezer? Kimsesizler mezarlığına gömdüm imgelerimi’ diye yazıyordu artık.

Zorlukla biraz daha yürüyüp, Sakarya Caddesi’nin nispeten serin gölgeliğine sığındı. Sabah evdeki köhne televizyonda o gün hava sıcaklığının otuz üç derece olacağını dinlemişti ama bunun ne demek olduğunu pek kestirememişti. Ankara yanıyordu. Kızılay meydanına döşenmiş pembeli beyazlı granit taşlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış ‘art nouveau’ tarzı binaların sarı cepheleri, sıcaktan cayır cayır yanıyordu.

Son bir çabayla lokantadan içeri attı kendini. Akşamüstü saatlerinden itibaren yer bulmanın imkansız olduğu ünlü ‘Tavukçu Lokantası’,  vakit henüz öğle olduğundan tenhaydı. Duvar dibindeki bir masaya ilişti. Yüzü hiç gülmeyen o ‘suratsız’ Laz garson, etrafındaki komilerle birlikte at yarışı bültenini incelemeyi sürdürdü, istifini hiç bozmadı...

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

İLGİLİ HABERLER