Muhalif. Özel / Emel Seçen
HER DEVRİN AMA DÜZGÜN ADAMI
1974 yılında Anakent olarak Ahmet İsvan ile başlayıp, Kadir Topbaş ile bitirdiniz. 1956 yılında amatör olarak başladığınız fotoğrafçılık, İstanbul Belediyesinde, o yıllarda Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf Bölümü, Belgesel Fotoğraf Sanat Dalı Başkanı olan Prof.Dr.Sabit Kalfagil ile birlikte, tek kişi olarak basın koordinasyon birimi yürüttünüz. Dron’suz, dijitalsiz, bin bir emekle; sayısız minare tepesinde, okul bahçesinde, saray avlusunda, fotoğrafları arşivlediniz. 1980 sonrası Bedrettin Dalan ile birlikte, Anakent, ve her şube ilçe olduğunda, aynı zamanda yürüttüğünüz, Fatih Belediyesine bağlı, Fen İşlerinde ki göreviniz dışında, fotoğraf sanatçılığınız ile sayısız hizmetlerde bulundunuz. İstanbul tarihi hk. en iyi bilgiye sahipsiniz. Ve doğma, büyüme bir İstanbullu’ da olarak son durumlar hk. ne söylersiniz.
Zeki Üstek: Kadim kent ve tarihi yapılar kadar, binalar, yaşayanlar ve artan nüfus. Öncelik alınıyor mu? Alınıyorsa, neler yapılıyor? Eskiden her yerde tatbikat yapılırdı. Bunların hiçbiri yok. Kırk yıl neredeyse, yani otuz altı yıl hizmet verdim. Sadece işimizi yaptık, hizmet sunduk. Özellikle seksenli yıllardan itibaren iyi bir ekip oluşturarak, örnek oluşturacak işler ortaya koyduk. Telefon kablolarının yer altına alınması, önemli işlerdendir. Bugün ki operatörlerin ulaşamama konusunu da önemseyerek ifade etmeye çalışıyorum. PTT’nin yaptığı hizmet projeye uygun olarak gerçekleşti.16 proje vardı, tüm Fatih bir anda şantiye alanına döndü. Müteahhitlerin amacı bir caddeden girip, diğer caddeden çıkıp, her birini birbirine bağlamaktı ama düşünceme göre önemli olan ambulans ve itfaiyeyi düşünerek, onlara öncelik vererek; her çıkan ekiple, aynı anda hareket ederek, ellerimizde haritalarla oraya kırmızıçizgi koydurdum. Baktığımızda o sokakta kazı olduğunu anlıyorduk. Yolları meşgul etmeden çalıştık. Kazı varsa, başka sokağa yöneliyorduk. Parça parça gibi görünse de önemli olan vatandaşın emniyetiydi. Hâlâ o sistem yürüyor, sokak başlarında menhol çukurlar var, görevliler içine girer, yer altından hallederler. Eskisi gibi değil ayrıca kablolar vs sarkmıyor, şu an.
Öncelik olarak Allah işin başındakilere de yaşayanlara ve yaşayacaklara da yardım etsin. İstanbul için en büyük sorun, iletişim ve ulaşım olacak. O kadar dar sokaklar, yüksek irtifa birde imar afları ile iş tatlıya bağlandı ise sonu acı bitecek. Eğer alt yapı sağlam, zemin sert ise Allah’ın gücüne akıl ermezde daha dayanıklı olabilir, düşüncesindeyim.
ES: Farklı farklı müteahitlerin işlerine tanıklık ettiniz. Deniz kumu kullandıklarını açıklayanları da düşünürsek, neler söylemek istersiniz?
Aslında bu yani inşaat, imar kısmını ilgilendiren konu, biz fen işleri olarak alt yapı ama mesela geçmişte, doğal gaz yok, hava gazı vardı. Su, atık su, kanal kazılarına nezaret ediyorduk. Anakent, projeleri kabul ediyor ve bize Fatih bölgesi için uygulaması düşüyordu. Deniz kumu hikâyesinde, müteahhit(yüklenici), kendince en hesaplısını kullanmış. Ama onu kontrol edecek; yapı-denetimciler var, o bölgeye bakan, İmar Müdürlüğünde; imarda çalışan görevli arkadaşlar var.
Kaldı ki bir başka önemli konu, bir zamanlar İstanbul’da ciddi su sıkıntıları çekiliyordu. Şimdi inşaatlarda; kat betonları atıldığı zaman hazır betonun üzerine demir döşenip, kat betonu döşendiği zaman, belli bir süre, o betonu bekletirler ve akşam serinliğinde sularlardı. Çünkü betonun; tüm malzemeler ile iyice iç içe geçmesi lazım. Yani demiri, kireci, kumu karışmalı, birbirine kenetlenmeli. Dolayısı ile hem çok su sık kesiliyor ya da belli aralıklarla, belli saatlerde verilebiliyordu. Betonların gerektiği kadar pişmediği noktalarda, çok çabuk ufalanması söz konusu.
ES: İstanbul, aşırı nüfus alt yapı yok. Maddi yetersizlikler, bazı bölgelerde yıkımlar yapılıyor, insanların yer bulma zorluğu başka bir önemli konu. Toplanma yerleri ile ilgili yeterli bilgi ve gerekliliklerin yerine getirilebildiğini düşünüyor musunuz?
Allah korusun, bir yıkım olsa; kim nereye gidecek, hangi araç nereye gidecek, bir bunun bir koordinasyonu var mı? Bir salgın dönemi geçirdik, tam anlamıyla geçmedi ama o süreçte, bir tane maske bulamadık. Bir maske veremeyen devlet, o an ne yapabilecek. Deprem bölgesini görüyoruz. Bütün bunların koordinasyonunun olması lazım. 1974’de göreve başladığımda, Fatih Belediye ile Kaymakamlık, aynı binadaydı ve içeri girdiğimizde, kırmızı yangın kovaları, yanında da bir liste buluyordu: Merdiveni kim taşıyacak? Kovayı kim tutacak? Hortumu kim tutacak? Hepsi belliydi ve seyrekte olsa bir tatbikat yapılırdı. Ufakta olsa kendi içinde bir koordinasyon, vardı. Burada bir şey olsa; halk nerede toplanacak, toplanma yerlerinde yeterli malzeme güncel var mı, hangi araçlar, hangi yolu kullanacak? 1999 depreminden sonra ki Belediye Başkanı döneminde; her mahallede, her parkta, küçük küçük, konteynır gibi kulübeler yapıldı. İçinde demir makas, jeneratör, gibi bunların o zaman fotoğrafları çekildi. Haberleştirildi, bugün onlardan hangisini görebiliyoruz? Hangi parkta ve kullanılabilir, durumda deprem kulübesi var? Her birimin koordinasyonu iyi olarak şimdiden sağlanmalı, zira yardıma koşacak kişinin de bir ailesi var. Her birinin çok iyi hesaplanması lazım.