Plaza sufisi
KÜLTÜR SANAT2023 yılında yayınlanan ve 2.baskısını Ocak 2024 tarihinde yapan, yazar Selcen Gür’ün içimizi hem ısıtan, hem aydınlatan kitabı “Plaza Sufisi”, kapağı dâhil olmak üzere İstanbul’da hapis olmuş; faturalar, mecburiyetler ve aile bağları ile içinden boğaz geçen efsane şehir İstanbul’dan ve denizinde esir Yunus Balığının, aydınlığa kavuşması gibi yükselerek; mavi mavi açılıyor.
Moderatörlüğünü Mehmet Cemil’in yaptığı ve harika bir söyleşide; Nesimi’den, Mevlana’ya, Yunus Emre çatısı altında yükseldik.
Selcen Gür’ün sıcak, samimi anlatımından ve Edebiyat açılımlarında ki bu söyleşide de Sabahattin Âli’nin, Kırlangıç kuş çiftinin hikâyesi gibi çok güzel edebiyat notları ile harmanlanan, doğaya hasret kalmamayı ifade eden gayet sıcak ve felsefe, edebiyat, tasavvuf ve de en çok hayatta ne olmak hikâyesi üzerinden şekillenen dolu dolu programa ilgide büyüktü.
Sabrın önemini, insanın var oluşu üzerinden anlamlandıran ve soru-cevap kısımları arasında, izleyenlerin interaktif olarak yüksek enerjileri ile dâhil olması, ortamı daha da zenginleştirdi. Kendini bulma hikâyesinde, esasında sigorta işi ile uğraşan ama özünde medya, gazete içinde olma hayali olan Selcen Gür’ün dünyaya gelmiş ve gelmiş nedenini arayan her varlık gibi arada kendi hayallerini anlatıyor. Kendisinin özel gününde tüm yakın dostları, arkadaşları yalnız bırakmamış. Tasavvuf, Edebiyat, Felsefe çizgisinde kitabın özünü içeren kısımardan soru-cevap bölümüne geçiliyor. Toplam 236 sayfanın dışında; kitabında (22.bölüm) oldukça yer verilmiş olan “hasetlik” başlığına değinirken “Acaba Selcen Hanım ne çekti ki bu kadar, kitabında özel yer verdi hasetlik kavramına” diye soran Mehmet Cemil’e cevap olarak; “ Buralara gelene kadar çok sabrettim. Çok sabırlı biri olmadığım halde. Mesela araç kullanırken kızım hep derin nefes al Anne” diyerek uyarır. Sabırda umuttur, aktif bir nurdur. Hayatımda doğru, hasetlik ile çok karşılaştım. Hatta psikologum, şu an arkada oturuyor gayet iyi biliyor evreleri. Haset, kendi bataklığında büyüyen çamurdur. Peki, insanlar niye böyle. Biz yaşayarak, deneyimleyerek ve her şeyden ders alarak kendimizi bulmaya geldik.
-Dünyada en huzursuz, en bahtsız kimseler; haset eden ve kin tutan kişilerdir-İmam Şâfi’nin sözü ile başlıyorum. 121.sayfada yer alan kısım, başlığını içeren bölüm tasavvufta ruhun hastalıklarından biri olarak kabul edilen -haset duygusu- günümüzde de insanı mutsuzluğa götüren önemli sebeplerden biri olarak görülüyor.
Özellikle sosyal medyanın haset duygusunu tetiklediğine ve kişinin daha mutsuz hissetmesine sebep olduğuna dair araştırma ve yayınların sayısı artarak çoğalıyor. Haset ve kıskançlık birbiri ile karıştırılsa da ikisi de farklı duygulara işaret ediyor. Haset, başkalarının zenginlik, mutluluk, güzellik, başarı, statü, şöhret gibi istenir alanlarda –daha üstün olduğunu fark etmek, bundan ötürü bir rahatsızlık hissetmek ve bu kimselere karşı kötü niyet beslemek olarak tanımlanıyor. Haset duygusunda birey “ 0 kişi ben olabilirdim!” ya da “ O şeye ben sahip olabilirdim!” diye düşünüyor ve bu durum kişinin acı ve eksiklik hissetmesine neden oluyor. Kıskançlığı haset duygusundan ayıran en önemli etmen –sahip olmak- veya –olmamak- farklılığı olduğu söylenebilir.
Haset duygusu bir şeyden “yoksun kalmak” iken kıskançlık duygusu “kaybetmekten korkmak” kavramıyla açıklanır. Hasette bireyler sahip olmak istedikleri ancak sahip olamadıkları bir şeyin yoksunluğunu ve acısını çekmektedir. Sosyal medyada “iyi oluş hali” ve medyanın kullanım yoğunluğu arasındaki ilişkide – hasedin- aracı bir rolü olduğunu göstermiştir.
Öz olarak insanın yaşam, konfor alanı değişti de temel duygular değişmedi. Haset, öfke, özenme, adına ne derseniz deyin aşama aşama yumuşayan durumlar insanlara yaşatılıyor. Daha uzun, daha iyi koşullarda olabilir belki insanlar ama bu yüzyıllar önceki insanlardan farkı yok. Onlarda dile getirmişler, manevi yolculukta bunlar senin karşına çıkacak taşlardır, demeye getiriliyor. Ve insan olabilmek için bunlardan arınmamız gerektiğinin şirazesidir.
Toplamı 236 sayfa, araştırma ve pek çok okuma ile biçimlenmiş olan Selcen Gür’ün yüreğinden damıtılan ve hayatın özü, yaşam serüvenimizi anlatan yolculuk PLAZA SUFİSİ içimizi aydınlatırken, unuttuğumuz değerlerimizi hatırlatacak ve sevgi ile çemberleyecek bir derinlik sunmakta.
Bende merakla okuyacağım.
Yazar Selcen Gür’ün, HEDEF mi DEĞER mi açılımından yola çıkarsak sizi hedefe birçok yol, deneme ulaştırabilir ama DEĞER sarsılmazdır. Bu yaşınıza kadar değerleriniz ne ise yaşamda hep o çizgide var olursunuz.
İlginizi Çekebilir