© Muhalif 2024

Yurdum insanına hayranım...

Neden mi? Anlatayım.

Bu satırların yazarı yaklaşık 51 yıldır Almanya`da yaşıyor, çalışıyor ve öğreniyor... Son 30 yıldır yılda en az dört kez, son yıllarda ise bir-iki ayda bir Türkiye`ye gidip geliyor... Bu gidiş gelişler sadece izin yapma amaçlı değil. Yüzde yetmiş-seksen eğitim amaçlı.

Türkiye`de bulunduğumuz sürelerde sadece akademik dünyada mesai yapmıyoruz. Evet, üniversitelerde ve benzeri eğitim kurum ve kuruluşlarında mesai yapıyoruz. Ama, geri kalan zamanlarda halkın arasına karışıyoruz... Trene, metroya, metrobüse, dolmuşa ve taksiye biniyoruz... Yeri geliyor Boğaziçi`nde balık yiyoruz yerine göre sanayi sitelerindeki esnaf lokantalarında karnımızı doyuruyoruz, bazende salaş lokantalara takılıyoruz... Nadiren otellerde geceliyoruz. Genellikle öğretmen evlerinde kalıyoruz.

Peki neden? Bir eğitimci, siyaset bilimci ve sosyolog olarak merakımızdan. Gözlem yapmak istiyoruz. Halkımızla birebir iletişimimiz olsun istiyoruz, yurdumuz insanına dokunmak istiyoruz...

***

Bütün bu seyahatlarim, gözlemlerim ve halkın arasında balık misali yüzmelerim esnasında şunlara şahit oluyorum: Pahalılık can yakıyor... Enflasyon tavan yapmış... İşsizlik, son yüzyılın en yüksek noktasında... Gençler arasındaki işsizlik daha da yüksek... Eğitim sistemi tamamen bozulmuş... Hukuk Devleti ortalarda görünmüyor... Ülkenin politik sistemi çözüm üretemiyor... Politik arenada çapsız politikacılar rant kovalıyor... (Sadece bazı genç politikacıların umut verdiğini de belirtmeliyim...) Üretim çok düşmüş... Sanayi üretiminin büyük bölümü montaj zaten... İhracaat düşmüş... İthalat gittikçe artıyor... İthal edilen ürünler, kalemler arasında saman bile var...

***

Bütün bu noktalardan hareketle halk burnundan soluyor. Ama hareket yok.

Öğrenciler perişan, ama hareket yok.

Tek tükte olsa çiftçiler alım fiyatlarını protesto ediyor, ama halktan destek yok.

İşçiler aldıkları ücretle ailesini zar zor geçindiriyor, ama ortada ne hareket var ve ne de sendikalar... Sendika başkanlarının aldıkları maaşlar ve bindikleri resmi arabalar gözalıcı...

Peki bunu nasıl izah edeceğiz? Arjantin`de sığır çobanları ayağa kalkerken, Bengaldeş´de halk sokağa inerken bizim halkımız ne yapıyor? Bir kısmı bir hırka bir lokma anlayışında yaradana şükrediyor diğer kısmı da klavye kahramanlığı...

***

Ama her şeye rağmen çark bir şekilde dönüyor... Ya da dönüyor gözüküyor...

Hayret etmemek elde değil. Bu halk nasıl geçiniyor? Bu çark nasıl dönüyor?

İşte bu yüzden güzide halkımızı tebrik ederim, tüm zorluklara rağmen bir şekilde geçinebildikleri için...

***

``Türkiye`de yaşayanları tebrik ederim...`` desem dudak büker misiniz? Bükerseniz haklısınız.

Diyarbakır`da Narin bir çocuk ve Tekirdağ`da 2 yaşında bir bebek:

Gel de Diyarbakır`da 8 yaşında öldürülen Narin konusunda bile sesini yükseltmeyen yurdum insanını tebrik et... Gel de Tekirdağ`da cinsel tacize uğrayan 2 yaşında Sıla bebek için sokağa inmeyen yurdum insanını tebrik et... Yaşar KEMAL ustanın dediği gibi: ``Bu ülkede kadın, çocuk, ağaç ve sokak hayvanı olmayacaksın.``

Aklımda deli sorular... Türkiye tam bir çürüme sürecinde ve de çöküyor (mu?)...

Ama, endişe etmiyorum. Yer yarılır yerden bir arslan, arslanlar  çıkar... Bizler de elbirliğiyle bu arslana destek oluruz... Bu arslanlarla birlikte çalışırız.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER