İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4679 %-0.04
36,6762 %0.23
3.511.629 %2.251
3.057,91 0,15
Ara
MUHALIF GAZETECILIK BİLİM - TEKNOLOJİ IQ artırılabilir mi? Zekâ geliştirilebilir mi?

IQ artırılabilir mi? Zekâ geliştirilebilir mi?

Çoğumuz, günlük yaşamamızda reklamlar veya çeşitli sosyal medya paylaşımları vasıtasıyla "IQ'nuzu Test Edin!" ya da "Şu Bulmacayı Çözerek IQ'nuzu Artırın!" gibi başlık bombardımanlarına tutuluyoruz. Birçoğumuz, bu tür başlıkların kulaktan dolma bilgilerin bilimsel mahiyete büründürme çabası olduğunu bilecektir; ama yine de insan sormadan edemiyor: IQ ya da daha doğrusu genel olarak "zeka", artırılabilir bir özellik mi? Örneğin basketbol oynayarak boyumuzu artıramayacağımızı veya halter kaldırarak boyumuzu kısaltamayacağımızı biliyoruz. Peki bir bulmaca çözmek, çocuklarımıza erken yaşta klasik müzik (örneğin Mozart) dinletmek, "beyin egzersizleri" yapmak, IQ testlerine çalışmak gibi uğraşlar, gerçekten zekayı ve bunu ölçen IQ değerlerini değiştirebilir mi?

1905'te Alfred Binet'in ilk IQ testini tasarlamasından beri geçen süre zarfında, bilişsel psikolojinin uzmanları arasından tutun popüler kültürün birçok ögesinde IQ günlük hayatımızda bile sıklıkla karşımıza çıkan bir kavram haline gelmiştir. Bir yandan zeka araştırmaları alanındaki bilirkişiler arasında IQ'nun kalıtsallığı ve sosyoekonomik statü gibi sosyal faktörlerin etkileri tartışılırken; konuya vakıf olmayan halk IQ üzerine zıt perspektifler sunan Gattaca ve Harrison Bergeron gibi eserler yoluyla konuya aşina hale geldiler. 2021'de 27 yaşına basan Çan Eğrisi kitabının yarattığı tartışmalar fırtınası günümüzde de aynı şiddetle devam etmektedir. 1996 yılında Amerikan Psikoloji Derneği'nin (APA) oluşturduğu çalışma kolu, Çan Eğrisi kitabının yayınlanmasıyla başlayan tartışmaları ele alan bir rapor yayınlamış, IQ ölçüm yöntemleri, bu skoru etkileyen çeşitli parametreler ve zaman içerisinde IQ'nun değişimi ile ilgili kapsamlı bir inceleme yapmışlardır. Bu yazının amacı, bu konudaki tartışmalardan ziyade, IQ'nun çaba sarf ederek geliştirilip geliştirilemeyeceği ve ne tür yöntemlerle bunun yapılabileceğini aktarmaktır.

Çoğumuz, günlük yaşamamızda reklamlar veya çeşitli sosyal medya paylaşımları vasıtasıyla "IQ'nuzu Test Edin!" ya da "Şu Bulmacayı Çözerek IQ'nuzu Artırın!" gibi başlık bombardımanlarına tutuluyoruz. Birçoğumuz, bu tür başlıkların kulaktan dolma bilgilerin bilimsel mahiyete büründürme çabası olduğunu bilecektir; ama yine de insan sormadan edemiyor: IQ ya da daha doğrusu genel olarak "zeka", artırılabilir bir özellik mi? Örneğin basketbol oynayarak boyumuzu artıramayacağımızı veya halter kaldırarak boyumuzu kısaltamayacağımızı biliyoruz. Peki bir bulmaca çözmek, çocuklarımıza erken yaşta klasik müzik (örneğin Mozart) dinletmek, "beyin egzersizleri" yapmak, IQ testlerine çalışmak gibi uğraşlar, gerçekten zekayı ve bunu ölçen IQ değerlerini değiştirebilir mi?

IQ, (Güvenli Bir Şekilde) Nasıl Ölçülür?

IQ testlerinin tasarlanması ve uygulanması, uzmanlık gerektiren ve karmaşık bir psikometrik süreç teşkil eder. Profesyonel bilişsel psikologlar tarafından tasarlanan başlıca testler arasında bulunan Woodcock-Johnson, WAIS, WISC ve Raven Standart İlerleyen Matrisler gibi testler, öncelikle nüfusu temsil ettiğine kanaat getirilen bir grup insanın skorları üzerinden normalize edilirler ve yaş sabit tutularak, ortalama skor 100 IQ kabul edilir. Psikometri uzmanları bu noktada skorları Gaussyen normal dağılım modeline oturtarak, standart sapma değerini 15 IQ puanı olarak ayarlarlar. Bunun ardından belirli bir süre zarfında psikoloğun denetiminde sınanan kişiler, kendisine verilen yönergeler doğrultusunda en isabetli cevapları vermeye çalışır. Son olarak psikolog, elde edilen cevapları değerlendirir, genel ve özel faktörleri de göz önünde bulundurarak tashih yapar ve sınananın skorunu IQ puanı olarak rapor eder.

Bu kadar kapsamlı planlanması gereken testlerin, ucuz Facebook sayfalarınca taklit edilmediği açıktır. Bu testler veya egzersizler, herhangi bir zihinsel çaba sarfiyatının, IQ'yu artırabileceği iddiasını pazarlamaktadır. Bu, doğru değildir. Sosyal medyada karşınıza çıkacak bir test sizin belli becerilerinizi (yapboz çözebilme, örüntü tanıyabilme veya matematik gibi) ölçebilir; ancak bundan yola çıkarak size genel geçer bir IQ skoru veremez; verdiği skorun herhangi bir geçerliliği olmaz. Cambridge Analytica skandalında da görüldüğü üzere, bu tür oyunların genel amacı reklam pazarlama ve sizden veri toplamaktır. Ancak bunu görebilmek için, sadece IQ testlerinin değil, genel olarak insanlar üzerinde uygulanacak testlerin güvenilirliğinin nasıl belirlendiğini anlamamız gerekiyor.

IQ testleri gibi kritik sınama görevi görecek olan profesyonel testlerin güvenilirliği, üç bileşen ile belirlenir: 

İçsel geçerlilik, irdelenen olgunun kendi içindeki sebep-sonuç ilişkilerini;
Dışsal geçerlilik, irdelenen olgu ile başka olgu ve olayların sebep-sonuç örüntülerini;
Yapı geçerliliği ise de belirli bir gözlemin gerçekten de irdelendiği iddia edilen yapıyı incelediğine dair doğruluğunu gösterir.
IQ testleri bağlamında da bu tür geçerlilik kriterleri, bir IQ testinin güvenirliğini değerlendirmek için kullanılırlar. 

Yapı geçerliliği bakımından IQ testleri, tanımlanma gereksinimi olmayan ve sayısal olarak ifade edilen bir yapıya işaret etseler de son otuz yıl boyunca sinirbilim uzmanları IQ'nun beynin fizyolojik ve anatomik yapısı ile yakından ilintili olduğunu ortaya koymuşlardır. 

İçsel geçerlilik bakımından IQ testlerindeki farklı bilişsel kabiliyetleri sınayan alt-testlerin pozitif korelasyonu, bilimsel tabiriyle "pozitif manifold" ve alt-testlerin farklı derecelerde "g-yüklü" olmaları (yani Spearman'ın genel zeka faktörü olan g ile korelasyonlarının farklı olması) gibi gözlemler mevcuttur. 

IQ kavramı ile zeka araştırması alanını tartışmalı kılan, IQ skorlarının dışsal geçerliliği üzerine olan literatürdür. Dışsal geçerlilik bakımından IQ; sosyoekonomik statü, genel sağlık durumu, eğitimsel kazanım, gelir, ömür uzunluğu, iş performansı ve hatta yaşam doyum düzeyi ile pozitif ilintili; evlilik dışı çocuk yapmak, istihdamsızlık, okuldan terk, suç işleme oranı ve hatta sigara içmek ile negatif ilintilidir.

Ancak bugüne kadar bu ilişkilendirmelerin birçoğuna meydan okunmuş, IQ ile bu konular arasındaki nedenselliğin yönü ve bulguların genellenebilirliği eleştirilmiş, konu hakkında çok kapsamlı tartışmalar yapılmıştır (APA raporu bunu güzel bir şekilde yansıtmaktadır). Benzer şekilde, IQ araştırmalarının gruplar arası farklara yönelik argümanları da fazlasıyla tartışmalıdır. Dediğimiz gibi, burada bu tartışmaların hepsine gir(e)meyeceğiz; kaynaklar kısmından bu konuda daha fazla okuma yapabilirsiniz.

IQ Artırmaya Yönelik Başarısız Projeler

IQ skorlarının çeşitli müdahaleler yoluyla geliştirilebileceği iddiası, uzun süredir tartışılmakta olan, son derece ateşli bir konudur. Öyle ki, 1969 yılında yazdığı bir makaleyle IQ skorlarını artırmaya odaklı bir programın başarısız olduğunu ileri süren Arthur Jensen'in görevden alınması için protestolar başlamış; Jensen, kampüs çevresinde polis korumalarının eşliğinde seyahat etmek zorunda kalmıştır.[29] Peki Jensen'ın bu bahsettiği IQ'yu artırmaya odaklı olan proje nedir ve gerçekten başarısız mı olmuştur?

Harvard Educational Review, 1969 yılında Jensen'den, Beyaz Amerikalılar ile Afro-Amerikalılar (Siyah Amerikalılar) arasındaki 15 puanlık IQ farkının ortadan kaldırılması için yürürlüğe konulan yardımcı eğitim programı "Head Start"ın gidişatını değerlendirip, ne kadar başarılı olduğu hakkında bir makale yazması istenmiştir. Jensen, gidişatı irdeledikten sonra, "yardımcı eğitimin denendiğini" fakat "başarısız olduğunu" yazmıştır. Jensen'ın "Head Start" programına karşı sunduğu veriler, eğitimsel kazanım ve akademik başarı gibi değişkenlerin çoğunlukla zeka, yani IQ ile nedensel olarak ilişkili olduğunu göstermiş ve zekanın kalıtsallığının "%80 civarında olmasından ötürü" hiçbir yardımcı eğitim programının büyük bir başarı elde edemeyeceğini öne sürmüştür (ne var ki IQ'nun genetik kalıtsallık oranı da oldukça tartışmalıdır ve bugüne kadar yapılan çalışmalarda, %50 civarından %80 civarına kadar değişen sonuçlar elde edilmiştir).[30], [31] APA'nın zeka ve IQ hakkındaki 1996 raporu, konuyla ilgili şöyle yazıyor:

Head Start ve benzeri programlara katılan çocuklar, okulla ilişkili birçok malzeme ve deneyime 1-2 yıllığına maruz kalırlar. Bu program süresince çocukların test skorları sıklıkla artış gösterir; ancak bu kazanımlar zamanla söner. İlk öğretimin sonlarına doğru, bu programlara katılan çocuklar ile katılmayan kontrol grupları arasında dikkate değer bir IQ farkı gözlenmez. Ancak bu çocuklar arasında bazı diğer farklar bulunuyor olabilir: Sonradan yapılan çalışmalar, okul öncesinde bu programlara katılanların özel eğitim programlarına daha az yazılmak zorunda kaldıklarını, notlarından daha az geri kaldıklarını ve kendileriyle örtüşen kontrol grubu öğrencilerine nazaran liseyi bitirme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu gösterdi.

Daha kapsamlı müdahalelerin, daha büyük ve daha uzun süre etkili farklar yaratması beklenmektedir; ancak bu programların pek azı sistematik bir şekilde değerlendirilmiştir. Daha başarılı programlardan biri olan Carolina Abecedarian Projesinde bir grup çocuğun erken bebeklik döneminden okul öncesi yaşa kadar daha zengin bir çevrede bulunması sağlanmış ve düzgün kontrol grupları kullanılmıştır.[35] Zenginleştirilmiş gruptaki çocukların test skorları daha 2 yaşındayken bile kontrol grubundan yüksek çıkmıştır ve müdahalenin sona ermesinden 7 yıl geçmesine rağmen, 12 yaşına geldiklerinde puan farkı 5 civarında kalmıştır. Daha önemlisi, zenginleştirilmiş grup, akademik başarı konusunda kontrol grubundan daha yüksek başarı göstermiştir.

IQ testlerine önceden çalışarak, sınav esnasında hile yaparak yada yardım alarak sadece kendinizi kandırırsınız! Elde edeceğiniz skorun yordama geçerliliği ciddi bir şekilde düşer ve aldığınız skor anlamsız hale gelir.
Şimdi, bu tür okul öncesi eğitim müdahalelerine biraz daha yakından bakalım.

Okul Öncesi Eğitim Müdahaleleri
Milwaukee Projesi
1966 yılında Milwaukee Projesi için toplam 48 tane Afro-Amerikalı çocuk seçildi. Bunların yarısı kontrol grubuna atanarak hiçbir yardımcı erken eğitim almazken, diğer yarısı da anaokullarına gönderildiler ve oldukça yoğun bir müdahale programına tabi tutuldular. Deneysel gruptaki çocukların evlerine ilk 18 ay boyunca haftalık 3-5 saatlik ziyaretler düzenlenerek, annelerine mali yönetim, hijyen, beslenme, ev işi becerili gibi birçok konuda eğitim verildi. Bunun ardından ise çocuklar başta bire bir, sonlara doğru da üçe bir olacak şekilde anaokulu öğretmenleri ile düzenli bir şekilde etkileşimde bulunmuşlardı. Bu program süresince çocuklara "çocuk gelişim uzmanlarının tavsiye ettiği tüm didaktik uyarım" uygulanmış, kontrol grubundaki çocuklar ise bu deneyimlerin hiçbirine sahip olmamışlardır. 

Çocuklar 6 yaşlarına geldiklerinde araştırmacılar için başarı tezahürünü veren bir gelişme yaşanmış ve çocuklar IQ testleri ile sınanınca, deney grubunun IQ'sunun kontrol grubunkinden yaklaşık olarak 21-32 puan daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat sonradan "sönümlenme etkisi" olarak adlandırılacak etki, kendini yıllar içinde göstermiş, iki grup arasındaki IQ farkı 10 yaşına geldiklerinde 18 puana, 14 yaşına geldiklerinde ise de 10 puana düşmüştür. Wilson, etkisinden ötürü IQ'nun kalıtsallığı 18-20 yaşları arasında asıl kapasitesine ulaştığından dolayı iki grubun arasındaki IQ farkının yetişkin olduklarında daha da daralacağını kestirmek mantıklı bir çıkarım olacaktır.[36] Fakat bunun da ötesinde iki grup arasındaki IQ farkı 14 yaşında bile zekanın gerçek temsilcisi olan g-faktörü ile negatif korelasyona sahipti ve bu da IQ farkının hiçbir pratik değeri olmadığını göstermişti. Deneysel grubun akademik olarak beklenenden başarısız olması da bunun bir göstergesi olmuştur.

Fakat bu tür projelerin ne kadar tartışmalı olduğunu şuradan anlamak da mümkündür: Projenin yürütücüsü Rick Heber'in federal fonları kullanarak kişisel çıkar elde etmesi sonucunda, bu çalışmadan bir süre sonra Wisconsin-Madison Üniversitesi'nden kovuldu ve bir soruşturma sonucunda sahtekarlık suçuyla yargılanarak hapse atıldı. Sadece Heber de değil, projeye dâhil olan 2 diğer çalışma arkadaşı da aynı suçtan yargılanıp suçlu bulundu. Buna bağlı olarak, Milwaukee Projesi'nin sonuçları hiçbir hakemli akademik dergide yayınlanmadı ve Heber, kendisinden talep edilen ham veri ve teknik detay taleplerini reddetti. Buna bağlı olarak Heber'in daha en başından çalışmayı yapıp yapmadığı, yaptıysa nasıl yaptığı konuları tartışmaya açıldı. Buna rağmen birçok psikoloji ders kitabında bu araştırmanın sonuçlarına yer verilmektedir.

Carolina Abecedarian Projesi
Milwaukee Projesi'ni takiben 6 yıl sonra ise, yukarıda da sözünü ettiğimiz Carolina Abecedarian Projesi başlatılmıştır. Bu çalışmada deneysel gruptaki (çoğu Afro-Amerikan olan çocuklar), ortalama 4.4 aylıkken 5 yaşlarına kadar haftanın 5 günü çocuk bakım merkezlerinde günlük 8 saatlik bir eğitimsel programa tabi tutulmuşlardır. Buna ek olarak da deneysel gruptaki çocukların ailelerine düzenli ziyaretler ile çocuklarına akademik hayatlarında nasıl yardımcı olabilecekleri hakkında eğitim verilmiştir. 

Milwaukee Projesi'nde de olduğu gibi bu çalışmada da zaman içinde IQ farkları sönümlenme etkisi göstermişse de bu çalışmaya mahsus deneysel grupta gerçekten de bir miktar eğitimsel kazanımda artış gözlemlenmiştir. Bu çalışmada:

Çocuklar 21 yaşına geldiğinde, müdahale edilen grubun:
Okuma başarısı puanlarının 1.8 puan yüksek,
Matematik başarısı puanları 1.3 puan yüksek,
Tam Skala IQ skorları 4.4 puan, Sözlü IQ skorları 4.2 puan yüksek olduğu;
Yarım yıl daha fazla okul okudukları,
Okula kayıt olma oranlarının dikkate değer miktarda yüksek olduğu (%42'ye karşı %20),
Okula katılma oranlarının dikkate değer miktarda yüksek olduğu (%36'ya karşı %14),
Yetenek isteyen işlerle uğraşma oranlarının dikkate değer miktarda yüksek olduğu (%47'ye karşı %27),
10'lu yaşlarda çocuk sahibi olma oranlarının dikkate değer miktarda düşük olduğu (%26'ya karşı %45),
Daha düşük kriminal faaliyet sergiledikleri;
Çocuklar 30 yaşına geldiğinde, müdahale edilen grubun:
4 yıllık bir üniversiteden mezun olma oranlarının 4 kat yüksek olduğu (%23'e karşı %6),
Son 2 yılda düzenli olarak iş sahibi olma oranlarının dikkate değer miktarda yüksek olduğu (%74'e karşı %53),
Son 7 yılda devlet yardımı alma oranlarının 5 kat düşük olduğu (%4'e karşı %20),
Ebeveyn olma yaşlarının 2 yıl ertelendiği gösterilmiştir.
Ayrıca bu yoğun müdahale programının, g-faktörü ile zayıf da olsa pozitif ilintili olduğu gösterildi. Head Start Programı ile örtüşmeyen bu sonuçların nedeninin, Abecedarian Programı'nın çocuklara çok daha kapsamlı bir müdahalede bulunmuş olması olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu çalışmaların doğası gereği, bu pozitif ilişki de bazı araştırmacılar tarafından hatalı bir çıkarım olarak yorumlanmaktadır.

Perry Anaokulu Projesi (HighScope)
Bir farklı örnek de Perry Anaokulu Projesi'dir. 1962 yılında başlayan bu çalışmada da bahsi geçen diğer iki çalışmada olduğu gibi sönümlenme etkisi yaşansa da bu etki daha kapsamlı bir şekilde kendini göstermiş, deneysel grup ve kontrol grubunun baştaki IQ'ları sırasıyla 95 ve 83 olmasına rağmen belirli bir süre zarfında iki grubun da IQ'su 85 olmuştur. Ancak Nobel Ödüllü James Heckman tarafından yapılan bir incelemede, müdahale edilen grubun liseden mezun olma oranlarının, gelirlerinin, üniversite eğitimi görme ihtimallerinin çok daha yüksek; suç işleme oranlarının ise çok daha düşük olduğu görülmüştür. Ayrıca yapılan incelemeler, müdahale edilen çocukların çocuklarının da bu müdahaleden fayda gördüğünü, müdahaleyi yapan öğretmen kalitesinin sonuçlarda belirleyici rol oynadığını, bu tür müdahalelerin suç oranlarını düşürmek suretiyle kendi masraflarını dengeleyip toplumu kâra geçirdiğini göstermiştir. 

Görülebileceği üzere, okul öncesi program müdahalelerinin IQ skorlarına pek etkisi yok gibi gözükse de çocuklara başka yönlerden katkı sağlayarak topluma daha faydalı ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmaktadır. Bu da sosyal performansın sadece IQ ile ilişkili olmadığını, sunulan fırsatların elde edilen sonuçları doğrudan etkileyebildiğini göstermektedir.

Çocuklara Klasik Müzik Dinletmek...
Günümüzde bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçeklerden kurtularak, halk arasında devamlılığını sürdüren bilişsel mitlerden bir tanesi, klasik müzik dinlemenin özellikle de küçük yaşlardaki çocukların IQ'sunu artırdığıdır. 

Bu iddianın kökeni 1993 yılında yayımlanan, 10 dakikalık kısa bir süre Mozart dinlemenin uzamsal akıl yürütme testlerinde elde edilen skorların artırdığını gösterdiğini iddia eden bir çalışmada yatar. Rauscher ve meslektaşları, elde ettikleri bu 8 IQ puanlık bulgu medya tarafından coşkuyla karşılanmış olsa da alanlarında uzman olan zeka araştırmacıları tarafından şüphecilik ile karşılandı. Böylesi bir artışın olasılık dışı olduğunun ve çalışmadaki metodolojik ve teorik hataların ortaya konması için 6 sene geçmesi gerekti. Nihayet Christopher Chabris, 1999 yılında Rauscher'in çalışmasını değerlendirerek bunu başardı.

Buna rağmen bu popüler mit, 17 sene boyunca hayatta kalmıştır - ta ki 2010 yılında Jakob Pietschnig "Mozart-Şmozart" etkisine öldürücü darbeyi vurana kadar... Farklı soyut akıl yürütme testlerini birbirlerine denk saymak, tekil bir bilişsel kabiliyeti (soyut akıl yürütme) FSIQ'ya (tüm bilişsel kabiliyetleri kapsayan bütünsel IQ puanı) çevirmek, örneklem boyutunun 36 kişi olması gibi birçok teorik ve metodolojik hata orijinal çalışmanın güvenilirliğini ciddi derecede zedelemiştir.[53] Konu hakkında kapsamlı bir incelememizi buradan okuyabilirsiniz.

Mozart gibi besteleri efsanevi bir mevkiye gelen sanatçıların eserlerini dinlemek her ne kadar mutluluğunuzu artırsa da zekanızı artırmaz!
Benzer şekilde, müzik eğitimi almanın da yüksek IQ ile ilişkili olduğu yaygın bir şekilde iddia edilir. Ancak 10.500 ikiz üzerinde yapılan bir çalışmada, müzik eğitiminin IQ üzerinde hiçbir etkisi olmadığı, önceki çalışmaların müzik ile IQ arasında tespit ettiği korelasyonların genetik faktörlerden kaynaklandığı gösterilmiştir.[56] Benzer şekilde, 2017 yılında yapılan bir meta-analiz, müzik eğitiminin çocukların ve gençlerin IQ seviyesinin, akademik başarısının veya bilişsel yeteneklerinin iyi bir göstergesi olmadığını, önceki çalışmaların üçüncül faktörlerden mustarip olabileceğini ortaya koymuştur.

Hafıza ve Zeka Egzersizleri
PNAS'ın 2008 sayısına kapaktan giren çalışma, akıcı zekanın geniş kapsamlı bir şekilde artırılabileceğini ve bunun da basit hafıza egzersizleri ile gerçekleştirilebileceğini iddia etmiştir. Akıcı zeka, g-faktörü ile önemli derecede pozitif korelasyona sahip olduğundan, bu iddia anında şüphecilik ile karşılanmış olsa da medyada kendine yer bulmuş, bazı araştırmacıların g-faktörüne karşı çıkmalarına ve IQ'nun kalıtsal olmadığınını iddia etmelerine neden olmuştur.

2009 yılında David E. Moody, bu araştırmayı eleştiren ve hatalarını gösteren bir makale yayınlamıştır. Akıcı zekanın ölçülmesi için kullanılan BOMAT testi, kolay sorular ile başlayarak gittikçe zorlaşan bir formata sahiptir ve sınanana testi tamamlaması için tam olarak 45 dakika tanınır. Fakat bu çalışmada, sınananlara sadece 10 dakika tanınmış, bu da onlara tanınan süre içinde sadece kolay soruların bazılarını çözmelerine, daha g-yüklü olan ve bilişsel olarak zor olan sorulara ulaşamamalarına yol açmıştır. Metodolojideki bu hata, örneklemin boyutunun az ve sadece üniversite öğrencilerine kısıtlı olması ile daha da ciddi bir duruma gelmiştir. Öğrenciler daha kapsamlı bir şekilde uygulanabilen RAPM testi ile sınandıklarında, akıcı zekada hiçbir artış göstermemişlerdir.

Gerçekten de, zekayı geliştirdiği iddia edilen yapboz, bulmaca, oyun, vb. uygulamaların IQ üzerinde dikkate değer hiçbir etkisi bulunmamakta, sadece o oyunda sizi daha başarılı yapmaktadır (bazı çalışmalar, bu etkinin plasebo etkisi olduğunu göstermektedir).

Bilgisayar Oyunları
IQ'yu artırabileceği iddia edilen bir diğer araç ise bilgisayar oyunlarıdır. 2011 yılında Mackey ve meslektaşları, düşük gelirli ailelerden gelen çocuklarının bilgisayar oyunu idmanının ardından IQ'larının 10 puan arttığını iddia etmişlerdir.[65] 28 öğrenciden oluşan örneklem grubu, sekiz hafta boyunca haftada iki gün bir saatlik idmanlardan oluşan bir programa tabi tutulmuşlardır. Araştırmacılar, programın sonunda çocukların IQ'larını sözel olmayan TONI testi ile sınadıklarında, ortalama 9.9 puan bir artış kaydetmişlerdir. 

2017 yılında yapılan bir diğer çalışmada, League of Legends ve DOTA 2 gibi bilgisayar oyunlarının bilişsel performans konusunda küresel ölçekte iyi bir vekil test olabileceği gösterilmiştir.

Ne var ki bu çalışmalar, bilgisayar oyunlarının IQ'yu artırdığını iddia etmek için yeterli değildir ve özellikle de örneklem boyutlarının küçük olmasından ötürü bu sonuçları genellemek doğru olmayabilir.

Beyin Egzersizi Programları
IQ artışını iddia eden hiçbir uygulama ya da program, beyin egzersizi programları kadar (kötü) şöhret elde edememiştir. Beyin egzersizi programları, müşterilerini, onlara sundukları testlerdeki kabiliyetleri bakımından şüphesiz daha verimli yaparlar - her ne kadar bu kabiliyetler bile programın bitmesinin ardından sönümlenme etkisine uğrayarak doğal noktalarına geri dönseler de... Yani bu firmalar, bir test üretirler, sonra sizi o testte başarılı yapacak bazı araçlar sunarlar, sonra da testte kendinizi geliştirdiğiniz için genel zekanızın arttığını iddia ederler. Bu, ucuz bir numaradan ibarettir ve o testlerin genel zekayı ölçtüğü iddia edilemez.

Bu tür programlar, sadece müşterilerine sundukları testlerin ölçtükleri kabiliyetlere kalmayıp, bu egzersizlerin yakın kabiliyetlerde ve modaliteler arasında transfer etkisi göstermeleri gerekmektedir. Bu da demek oluyor ki sözel zeka kategorisine düşen egzersizlerin sonucunda kullanıcının uzamsal ve matris akıl yürütme kabiliyetleri de gelişmelidir.

Bu tür programlar üzerine olan bilişsel psikolojik literatür, beyin egzersizlerinin IQ'yu anlamlı bir şekilde artıramayacağını göstermektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde Lumos Labs, "Lumosity" isimli beyin egzersizi programının akademik ve iş performansını artırabileceğini, yaşlılarda ise de zeka gerilemesini durdurabileceğini iddia etmesi üzerine 2 milyon dolarlık bir tazminat davasını kaybetmiş ve 13.000 müşteriye paralarını iade etmek zorunda kalmıştır. Aditi Jhaveri, 2016 yılında şöyle demiştir:

Başka hiçbir şeyi aklınızda bulunduramazsanız, şunu bulundurun: Hafızanızı ya da zihinsel gücünüzü hızlı ve kolay bir şekilde artırabileceğini iddia eden herhangi bir uygulama, ürün ve hizmetten şüphe duymalısınız.
Bilişsel psikoloji uzmanı olmayan birisinin yazmış olduğu sözde bilimsel bir kitap. Bilim IQ'nuzu artırma isteğinizi cezbetmeye çalışan ürün ve hizmetlere paranızı vermekten imtina etmeniz taraftarı. Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir!
Bilişsel psikoloji uzmanı olmayan birisinin yazmış olduğu sözde bilimsel bir kitap. Bilim IQ'nuzu artırma isteğinizi cezbetmeye çalışan ürün ve hizmetlere paranızı vermekten imtina etmeniz taraftarı. Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir!

IQ'nun Artırılması İçin Ümit Verici Projeler
Paylaşılan çevrenin zeka üzerindeki etkisinin yetişkinlerde çoğu durumda sıfıra yaklaştığı ve önde gelen sinirbilimcilerin zekanın beynin yapısına bağlı olan biyolojik bir kabiliyet olduğu hakkındaki teorileri göz önünde bulundurulduğunda, kısa vadeli ve yalnızca çevresel faktörleri kullanan çalışmaların başarısızlığı bazı araştırmacıların dikkatini IQ'nun artırılabilmesi için biyolojik etkisi olacak çevresel faktörlere adamalarına yol açmıştır. Gerçekten de çoğu çalışma zekanın nörolojik temelli biyolojik bir özellik olduğuna işaret ettiğinden dolayı beynin gelişim sürecini etkileyebilecek çevresel müdaheleler önemsiz olmayan bir başarı sergilemişlerdir.

Evlat Edinmek
Düşük gelirli ailelere doğan çocukların daha yüksek bir sosyoekonomik statüye sahip olan ailelerden tarafından evlat edinilmesi sonucunda IQ'larının evlat edinilmeyen biyolojik kardeşlerine kıyasla daha yüksek olduğuna işaret eden birçok çalışma vardır. Örneğin İsveç'te yapılan bir çalışmada 436 çift birisi biyolojik ebeveynleri tarafından yetiştirilirken öbürü evlat edinilen biyolojik kardeşlerin IQ'ları 18-20 yaşları arasında zorunlu hizmet sırasındaki bilişsel incelemeler ile ölçülmüş, daha yüksek sosyoekonomik statüye sahip olan ebeveynler tarafından evlat edinilen kardeşlerin IQ'larının ortalama 4.41 daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir.

Bir başka çalışma ise Iowa Evlat Edinme Projesinin sonuçlarını irdeleyerek evlat edinilen çocukların ilerleyen yaşlarında gelir gibi sosyal sonuçlar bakımından evlat edinilmeyen kardeşlerine kıyasla daha avantajlı olduklarını göstermiştir. Fakat birçok bilişsel psikolog bu artışın eğitimsel fırsatlardan ziyade gelişim süreci boyunca evlat edinilen çocuklara sunulan ortamın bilişsel bakımdan daha zenginleştirici olmasından kaynaklanabileceği düşüncesindedir. Buna rağmen evlat edinme çalışmaları, IQ'nun uzun vadeli ve bireyin hayatını hem çevresel hem de biyolojik olarak etkileyen bir müdahalenin sonucunda az miktarda olsa da artırılabileceğine dair en sağlam kanıtı teşkil ederler.

IQ'nun oldukça yüksek bir genetik bileşeni olmasından ötürü (ve çocuklarda bu kalıtsallık katsayısının genel olarak daha düşük olduğu da göz önünde bulundurulduğunda), bu çalışmalardaki IQ artışlarının sönümleme etkisine tabi olup olmadığı yada bu artışların gerçekten g-yüklü, yani hakiki artışlar olup olmadığı tartışmalıdır.

Kandaki Kurşun Düzeyinin Azaltılması
Uzun bir süredir, kandaki kurşun düzeyinin belli bir seviyenin üstünde olduğunda bilişsel işlevlere hasar veren ve hatta bazı durumlarda bilişsel engellere yol açabilen bir etken olduğu bilinmektedir. İnsanlardan önce hayvanlarda kandaki kurşun düzeyinin bilişsel etkileri incelenmiş, kan kurşun düzeyi yüksek olan farelerin bilişsel kabiliyetlerinin köreldiği gözlemlenmiştir. 4 boylamsal araştırma sonucunda, kandaki kurşun düzeyinin insanların bilişsel performansında da olumsuz olduğu gösterilmiştir: Kurşun seviyesinin, 10 ug/dl düzeyinden 20 ug/dl düzeyine çıkması, 2.57 IQ puanı düşüşüne tekabül etmektedir.

Fakat sonraki çalışmalar, kurşuna maruz kalmanın bilişsel etkilerinin doğrusal olmadığını, kurşun seviyesinin 2.4 ug/dl'den 10 ug/dl düzeyine çıkmasının 3.9 IQ puanı kaybına karşılık gelirken ,10 ug/dl'den 20 ug/dl'ye çıkmasının 1.9 IQ puanı kaybına karşılık geldiğini göstermiştir. Boylamsal bir çalışmada, 11 yaşında ölçülen kandaki kurşun düzeyinin aynı bireylerin 18 yaşlarındaki IQ'larını bir miktar öngörebildiği gösterilmiştir.

Kandaki kurşun düzeyinin sağlıksız derecede yüksek olduğu durumlarda kişinin zihinsel gelişimine ve bilişsel kabiliyetlerine zarar veren bir etken olduğu göz önünde bulundurulduğunda, özellikle de çocukların kurşuna maruz kalmadığı sağlıklı ortamların yaratılması doğrultusunda geliştirilecek kamu sağlık projeleri bireylerin genetik potansiyellerine erişmelerine olanak sağlayacaktır.

Gelecek Daha da Ümit Verici!
Birçok sinirbilimci, IQ'nun veya genel olarak zekanın temelde beynin anatomik ve fizyolojik yapısına dayalı olduğunu ve yüksek derecede kalıtsal bir özellik olduğunu düşünmektedir. Buraya kadar yaptığımız incelemeden de görüleceği üzere, çevresel faktörlerin IQ üzerinde hiçbir etkisi olmadığı söylenemez; ancak IQ'nun değiştirilmesini mümkün kılan tekil, basit ve etkili bir yöntem henüz keşfedilebilmiş değildir.

Zeka araştırmacıları, geleceğin teknolojileri arasında bulunan nöromodülasyon tekniklerinin IQ'yu artırabileceği düşünmektedirler. 15 senedir transkraniyel manyetik stimülasyon üzerine yapılan çalışmaların meta-analizini yapan bir araştırma, bu tekniğin bilişsel kabiliyetleri artırabilme potansiyeli gösterdiği sonucuna varmıştır. Buna ek olarak derin beyin stimülasyonu gibi teknikler ile belki de insanların genelinin IQ puanlarını arttırıcı nörolojik müdahalelerde bulunmak mümkün olacaktır.

Sonuç
Özellikle de internet teknolojilerinin gelişmesi sonucu eğitim programlarının kişiye özel olarak geliştirilmesi, sağlıklı besinlere erişimin kolaylaşması, insan ilişkilerinin daha iyi anlaşılması sonucu sosyolojik faktörlerin iyileştirilmesi, psikolojik destek alma gibi yardımların normalleştirilmesi, azınlık haklarının iyileştirilmesi gibi çok yönlü müdahaleler, kişilerin eğitime ve maddi kaynaklara erişimini kolaylaştıracak ve genel zeka oranlarını iyileştirecektir. Örneğin 2018 yılında yapılan ve toplamda 600.000 katılımcıyı içeren 28 akademik makaleyi inceleyen bir meta-analiz, bir insanın fazladan erişebildiği her 1 yıllık eğitimin IQ'ya 1-5 puan katkı sağladığını göstermektedir. Ancak bu katkının tam olarak nasıl gerçekleştiği ve IQ artışının mekanizmaları henüz çözülebilmiş değildir. Örneğin sırf 4 yıllık üniversite okuduğunuz için IQ'nuzun 5-20 puan artmasını beklememelisiniz.

Çevresel (özellikle de psikolojik ve sosyolojik) faktörlere ek olarak genetik faktörlerin bu kadar yoğun etkili olduğu bir fenotipik özellikte, biyolojik müdahalede bulunmaksızın IQ puanlarını anlamlı düzeyde yükseltmek çok zor olabilir. Bu noktada da CRISPR gibi gen düzenleme teknolojileri ve az önce sözünü ettiğimiz nörobiyolojik müdahale araçları devreye girebilir. Elbette, bunların uygulanmasının yaratacağı etik tartışmalar ve daha en başından IQ'nun ne olduğu, ne kadar etkili olduğu, ne kadar önemli olduğu (veya olması gerektiği) gibi konular, kısmen bilimsel, büyük orandaysa felsefi alanda tartışılmaya devam etmektedir. Bu süreçte yapabileceğimiz en iyi şey, beyni ve onun çevreyle etkileşimini olabildiğince iyi anlamak olacaktır.

KAYNAK: Evrim Ağacı / Tan Yıldız

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *