28 Temmuz’da başlayan yangınlarda 181 bin 393 hektar (yaklaşık 254 bin futbol sahası) kadar alan kül olmuştu. Sekiz kişi de hayatını kaybetmişti. 12 Ağustos’a gelindiğinde sadece Muğla ve Antalya’da yanan ormanlık alan yaklaşık 124 bin hektardı (yaklaşık 174 bir futbol sahası).
21 Mart Dünya Ormancılık Günü kapsamında açıklanan ‘Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri’ başlıklı raporda, değişen iklimsel ve toplumsal koşullara bağlı olarak artan yangınlara yönelik yaklaşımların, güncel gerçekler ışığında gözden geçirilerek geliştirilmesi, önleyici tedbirler alınması ve hazırlıklı olunması gerektiği belirtildi.
AA’nın aktardığına göre WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, normal şartlarda 20 yılda yanan alanın geçen yıl 15 günde kaybedildiğini söyledi. Pasinli, 1,2 derecelik küresel ısınmanın 2,5 dereceye varmasının beklendiğini, bu yüzden daha donanımlı ve hazırlıklı olunmasının önemini vurguladı.
Toplam 54 ilde yangın
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, Türkiye’de son 20 yılda 2-3 bin kadar büyüklü küçüklü orman yangınında 7-8 bin hektar orman kaybedildiğini dile getirdi.
Geçen yıl sadece Akdeniz Bölgesi’nde değil, 54 ilde orman yangınları görüldüğüne dikkat çeken Kalem, şöyle devam etti: “Yaklaşık 150 bin hektar yandı. Bu yaklaşık 20 yılda yanan toplam alana eşit ve bunların büyük bir bölümü de Antalya ve Muğla’da gerçekleşti. Mega yangınların sayısı ise 16. Tabii ki böyle durumlar bazı istisnai yıllarda olabilir, iklimsel ya da çeşitli sebeplerle ama önemli olan bunun bir alışkanlığa dönüşmemesi. Yani gelecek sene veya daha kısa bir süre sonra aynı şeylerin yaşanmaması. Bu yangınların sadece götürdüğü ormanlar değil aynı zamanda canlar da oluyor. Geçen sene 13 can kaybettik. Kırsal yerleşim alanları boşaltıldı. Hayvanlar, çiftlikler, seralar yandı.“
‘Odun üretimi ve alan tahsisi gözden geçirilmeli’
Kalem, 2021’deki yangınlardan sonra bazı avlakların kara avcılığına kapatılmasını olumlu karşıladıklarını kaydetti: “Ormanlarımıza büyük bir darbe vuran yangın dalgasından sonra, son yıllarda ülkemizde hızla yükselen odun üretimi ve alan tahsisi gibi uygulamalar gözden geçirilmeli. Orman yönetiminde artık odun üretimi yerine ormanların sunduğu ekosistem hizmetlerini gözeten koruma hedefi önceliklendirilmeli.”
‘Doğal restorasyon yöntemleri tercih edilmeli’
Natura Doğa ve Kültür Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ekolog Dr. Okan Ürker, bölgedeki geleneksel çam balı, zeytin, kekik, defne ve adaçayı üretiminin de ağır zarara uğradığını aktardı.
Bölgedeki büyük yangınlardan en çok etkilenen bitki örtüsünün 0-1000 metre arasında görülen kızılçam ormanları ve maki ve frigana toplulukları olduğuna dikkat çeken Ürker şöyle devam etti: “Yangın sonrasında hızla yeşeren bitkiler, ekosistemin doğal rejenerasyon potansiyeli hakkında önemli ipuçları veriyor. Yanan ormanların geri kazanımında esin kaynağımız doğa olmalı. Geniş alanlarda entansif mühendislik çalışmaları yerine mümkün olduğunca doğal restorasyon yöntemleri tercih edilmeli.”
‘Akdeniz ormanlarının yeniden ayağa kalkma potansiyeli var’
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi ve yangın ekolojisi uzmanı Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu, söndürme konusuna verilen önem ve gösterilen titizliğin, yangın sonrası süreçte önleyici çalışmalarla da gösterilmesi gerektiğini belirtti.
Yangınlarla evrimleşmiş Akdeniz ormanlarının yeniden ayağa kalkma potansiyeli olduğunu dile getiren Tavşanoğlu, şunları kaydetti: “Yanan bazı alanlarda hızla başlatılan çalışmalarda geniş alanda ağır makinelerle yoğun toprak işlemesine dayalı uygulamalar görüyoruz. Bunlar toprağa zarar verebilir, sürgün veren bitkiler ve topraktaki tohum bankası tahribata uğrayarak biyoçeşitlilik bundan olumsuz etkilenebilir. Tek türe dayalı plantasyonlar, ekosistemi, dış etkilere karşı kırılgan hale getirebilir. Özellikle yanmış kızılçam alanlarında ve makiliklerde harekete geçmeden önce bir süre bekleyerek yapılacak gözlemlere göre müdahalenin belirlenmesi yerinde olur. Doğal yolla alanda yeterli miktarda fidenin görülmesi halinde, alan kendi seyrine bırakılabilir ya da tohum takviyesi ile alandaki çam varlığının desteklenebilir. Oluşturulacak tür ve habitat çeşitliliği, alanı biyolojik olarak zenginleştirdiği gibi ekosistemin iklim değişikliğine karşı direncini artırır. Bu nedenle her vakanın, sükunetle kendi özelinde değerlendirilerek en uygun müdahale biçiminin buna göre belirlenmesini öneriyoruz.”