İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4904 %0.05
36,6696 %0.26
3.525.823 %2.85
3.075,08 0,02
Ara
MUHALIF GAZETECILIK ÇEVRE İnsan yapımı nesnelerin kütlesi her 20 yılda iki katına çıkıyor

İnsan yapımı nesnelerin kütlesi her 20 yılda iki katına çıkıyor

Amazon’un o muhteşem yeşilliğinin tamamı. Pasifik’teki her balık. Ayağımızın altındaki her mikrop. Ovalardaki her fil, her çiçek, mantar ve tarlalardaki meyve sineği; artık insanların üretmiş olduğu muazzam madde miktarının ağırlığına yetişemiyor.

İnsan yapımı maddelerin toplam kütlesine yönelik tahminlere göre 2020 yılı, Dünya üzerinde yaşayan her bir canlıya ait kuru ağırlığın toplamını geride bıraktığımız yıl olarak ifade ediliyor.

İnsanların ilk defa tarla sürüp çiftlik hayvanlarına baktığı zamana gitseydik, gezegenimizin yaklaşık 2 x 10¹² ton ağırlığındaki bir biyosferle (canlıküre) kaplandığını görürdük.

Bir zamanlar ormanların olduğu yerlerde çiftçilik, madencilik ve yol yapma alışkanlığımız yüzünden, bu rakam şimdi yarıya düşmüş.

Weizmann Bilim Enstitüsü’nde çalışan çevre araştırmacılarının oluşturduğu küçük bir takıma göre, insanların ürettiği cisimlerin kütlesi (gökdelenlerden düğmelere kadar) o kadar çok artmış ki, içinde bulunduğumuz yıl biyolojik kütlenin ve seri imalatın denkleştiği yıl olabilir.

Dönüm noktası niteliği taşıyan bu olayın kesin zamanlaması, bir kaya parçasının veya bir damla ham petrolün doğal kaynaktan çıkıp üretilmiş bir nesneye dönüştüğü kesin noktayı nasıl tanımladığımıza bağlı.

Fakat bugünlerde doğanın 30 gigatonluk kısmını her yıl kitaplıklardan lüks apartmanlara dönüştürdüğümüz düşünüldüğünde (ki bu oran, 1900’lerin başından beri her 20 yılda bir iki katına çıkmış); bu belirsizlik çok geçmeden keyfi hale gelecek.

Tarihin bu iç karartıcı dönemine dikkatimizi çeken araştırmacılar, bunun gezegen üzerinde artan nüfuzumuzun bir simgesi olduğunu belirtiyorlar.

“Biyolojik kütlenin ötesinde, insanlığın oluşturduğu küresel etkiler hız kazandıkça; sosyo ekonomik metabolizma şeklinde de bilinen sosyoekonomik sistemimizden kaynaklı madde akışlarını niceliksel yönden değerlendirmek ve izlemek, hiç olmadığı kadar mecburi hale geliyor” diye yazıyor araştırmacılar raporlarında.

Toplumun genişlemekte olan mecazi bel çevresine yönelik endişeler yeni değil. Araştırmacılar, insanlığın enerji ve ham madde açgözlülüğü üzerinde yıllardır karmaşık hesaplamalar yapıyor.

Endüstriyel komplekslerimizin silip süpürdüğü kaynakların kütlesini hesaplamak söz konusu olduğunda, önceki çalışmalar genelde birincil verimliliğe dönük tahminlere odaklanmış.

Aslında bu rakamlar o kadar da şaşırtıcı değil. Ormanları tarım için biçmekten tutun da, okyanusları balık rezervleri için talan etmeye kadar; T kemikli bifteklere ve pratik ton balığı konservelerine duyduğumuz açlığın büyük bir ekolojik bedel getirdiğini gitgide daha çok fark ediyoruz.

İçinde yaşadığımız çevrenin yeşil kısımlarını göz önünde bulundurmak önem taşısa da, bu çalışma; altyapı tesislerinin genel tüketime yaptığı katkı hesaba katıldığında, doymak bilmeyen kum, beton ve asfalt açlığımızın neden görmezden gelinmemesi gerektiğini gösteriyor.

“Bu çalışmada ne kadar biriktiği gösterilen antropojenik kütle, biyokütle rezervinden kaynaklanmıyor. Bunun yerine, birkaç kat daha büyük olan ve çoğunlukla kaya ile minerallerden oluşan rezervin dönüştürülmesinden ortaya çıkıyor” diye belirtiyor araştırma takımı.

Bu rakamları kafanızda canlandırmak kolay olmayabilir. Eğer bütün insanların toplam kütlesi 300 milyon tonu aşıyorsa; Dünya’da her birimiz için yıl başına 3,8 tonluk yemek pişirme malzemesi, jumbo jet, mikrodalga fırın ve arka bahçe yüzme havuzu olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak ne bu büyümenin sağladığı faydalarda hepimizin eşit payı var; ne de hepimizin bunda aynı miktarda etkisi var…

Ekonomik büyüme saplantımızın, artan tüketim oranlarımızda büyük bir rol oynadığı göz önüne alındığında; bunu yavaşlatmak için küresel bir toplum olarak nasıl faaliyet gösterdiğimizi en temelden yeniden düşünmemiz gerekecek.

Ormandan daha çok betonun olduğu bir gelecek öngörüsü, pek yeni bir öngörü değil. Fakat 2020 yılı insanların tüketim alışkanlıklarında yeni bir dönemece geldiğimizi gösterirken, harekete geçmek için bundan daha iyi bir zaman da olamaz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *