Çoğunlukla kayın ve meşe gibi geniş yapraklı ormanların gölgeliklerinde rastlanan bir bitki türü olan Hayalet Orkide (İng: "Ghost Orchid", Lat: Epipogium aphyllum), çok nadir görülmekte ve görüldüğü takdirde tüm dikkatleri üstüne çekmektedir - ki bu yönüyle de neredeyse eşsiz bir özelliğe sahiptir. (Başlangıçta şunu belirtmekte fayda var: Dendrophylax lindenii isimli bir başka "hayalet orkide" ile karıştırılmamalıdır.)
Gerçekten de bu bitkinin ilginç yanları saymakla bitmeyecek cinstendir. Öyle ki, bitki demek bile oldukça güçtür; çünkü, diğer bitkiler gibi, fotosentez işlemi ile kendi besinini üreten bir ototrof canlı olmak yerine, miko-heterotrofik bir yaşam biçimini benimsemiştir. Bunun anlamı şudur: zaten halihazırda ormanlık alanlardaki ağaçlar ile mikoriza mantarları, karşılıklı yardımlaşma temeline dayanan bir besin alışverişi içerisindedirler. Ağaçlar, azot ve fosfor gibi ihtiyaç duyduğu mineral maddeleri mantarlardan temin ederken, mantarlar da ağacın fotosentez ile ürettiği şekeri ağaçtan temin ederler. Hayalet orkideler ise bu mutualist ilişkiden faydalanarak, kökleri yardımıyla, mikorizal ağlardaki hiflerden (ipliksi mantar yapısı) şekeri ve diğer besin maddelerini çalarak parazitik bir yaşam biçimi oluşturur. Ancak doğal olarak, bitki-mantar simbiyozu gibi bir sürdürülebilirliğe sahip değildir. Bu nedenle, oldukça düzensiz ve rastlantısal bir yaşama sahiptir.
Bir diğer ilginç yanı, besinini fotosentez yoluyla elde etmemesi ve dolayısıyla klorofil pigmenti taşımaması nedeniyle, bitkilerde alışık olduğumuz yeşil bir renk yerine, isminin hakkını veren beyaz bir görünüme sahip oluşudur. Doğal olarak yapraklara da sahip olmayan bu orkide türü, sadece 20-30 santimetreye kadar ulaşan dik bir gövde üzerinde bulunan, aşağıya doğru eğilmiş çiçeklere sahiptir. Çiçeklerinde diğer bitkilerin çiçeklerinde olduğu gibi nektar üretilir ve bunun yanında vanilya kokusuna benzer bir kokuya sahiptir.
Bununla birlikte, üremesi de ayrı bir bilinmezlik içermektedir, çünkü bu zamana kadar nasıl ürediği tam olarak gözlemlenememiştir. Ancak bilim insanları, kuşlar yerine, daha ufak canlılar, örneğin çoğunlukla böcekler tarafından tozlaştığını düşünmektedir. Çünkü tohumları, bir kuşa yem olamayacak kadar küçüktür. Bunun yanında, yüzeysel su akışından da yararlandığı düşünülmektedir - ki bu da, onun neden sıklıkla su kenarlarında dağılım gösterdiğini açıklama potansiyeline sahiptir.
Bunların dışında, belki de en tuhaf tarafı ve çok nadiren gözlemlenmesinin en önemli nedeni, yaşamının çoğunu yeraltında rizom, yani köksap olarak geçirmesidir. Sonuçta besin ihtiyacını gidermek için başka canlıların besinini çalması nedeniyle fotosentez yapmak zorunda değildir ve dolayısıyla da yaprak üretimine kesin bir şekilde ihtiyaç duymazlar. Bu özelliğinden dolayı, yeraltında bulunan kısmı, bir nevi depo görevi görecek biçimde evrimleşmiştir. Bu sayede, üremek için gövde ve çiçek üretmediği yıllarda -ki bazen yıllarca yeraltında kalabilir- hayatını devam ettirebilir. Anlaşılan, yerüstü kısmını, yani gövdesini ve çiçeğini sadece üremek ve neslini devam ettirmek için oluşturur. Bu açıdan bakıldığında, sahip olduğu evrimsel adaptasyonların bir hayli ilgi çekici olduğunu söyleyebiliriz.
Ek olarak, çiçeklenmeyi "tam olarak" ne zaman gerçekleştirdiği bilinmemekle birlikte, uygun ekolojik koşullar altında her yıl, mayıs ve ekim ayları arasında çiçeklenme yaptığını ve sadece birkaç haftalığına kendisini yeryüzünde gösterdiğini bilmekteyiz. Halk arasında kendisine neden "hayalet" lakabı takıldığını bu bilgilerden hareketle şimdi daha iyi anlıyoruz. Eğer bu "hayalet bitki"yi görebilmek istiyorsak, sürekli olarak ormanın içinde doğru yerde ve doğru zamanda bulunmamız ve elbette aynı zamanda büyük bir şansa sahip olmamız gerekir. Dolayısıyla, onun hakkında yapılan bilimsel çalışmalar da, barındırdığı gözlemsel zorluklar nedeniyle, ancak geçmişteki kısıtlı verilerden faydalanılarak yapılmaya çalışılmaktadır.
Anlayacağımız, hayalet orkidenin sahip olduğu bu bilinmez ve karmaşık özellikler, onu canlılar dünyasında oldukça farklı ve bizim içinse epey merak uyandırıcı bir konumda bulundurur. Öyle ki, her ne kadar bilim insanları tarafından 2005 yılında neslinin tükendiği kabul edilse de, 2009 yılında, Mark Jannink isimli bir bitkisever tarafından Batı İngiltere'de keşfedilmesi üzerine tüm Birleşik Krallık'ta, özellikle de bilim dünyasında şaşkınlık ve sevinç yaratmıştır.[1] Günümüzde oldukça yüksek bir koruma statüsünde bulunan bu bitki türünün bulunması durumunda zarar verilmesi ve hatta bilimsel araştırmaya konu olması için rahatsız edilmesi bile yasaktır.
Ancak hayalet orkideyi bekleyen en büyük tehdit, ekolojik değişimlerdir. Bunların en büyüğü ise, tahmin edileceği gibi İklim Değişikliği'dir. Böylesine nadir ve hassas bir bitki türünün, İklim Değişikliği'nin yaratacağı büyük çaptaki ekolojik değişimlerden nasıl kurtulacağı, kendisi gibi oldukça bilinmezdir. Bunun yanı sıra, artan nüfus ile birlikte meydana gelen ormansızlaşma ve geniş yapraklı ormanların tahribi de, onun, gelecekte ne kadar görülebileceğini etkileyen çok kritik faktörlerdir.
Kaynak: Evrim Ağacı / Berkay Kalaycık