Hızla büyüyen Çin’e karşı, Avrupa’nın büyük aktörleri, her ne pahasına olursa olsun, Türkiye’yi AB’de (Avrupa Birliği) tutmaya çalışan bir politika uyguladı.
İkinci bir grup vardı ki, Türkiye’yi cezalandırmak istiyordu, ancak başarısız oldular.
Jeostratejik büyük çıkar gruplarının toz dumanı arasında, kaybedense, hep AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşları oldu.
Anımsayalım, 1970 yılındaki katma protokolün temel ilkelerinden biri, “Mevcut ilişki, geriye doğru gidemez” der. Yani, 1970 yılındaki ilişki her ne ise, o durumdan geriye doğru hiçbir adım atılamaz. Buna karşılık aradan geçen, 51 senelik sürede, Türkiye’den AB’ye giden insanlarımızın pek çok hakları ellerinden alındı.
Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Avrupa’daki en yüksek mahkemedir. Kararları kesin ve tüm AB ülkeleri için bağlayıcıdır. Ve ABAD’a göre, Türkiye’deki işverenlerle, hizmet sunmak isteyenlerin, Avrupa seyahatlerinde vize almamaları gerekir. Yani, gazeteci olarak, Köln’e, bir konferansa ve benzeri bir yere gidiyorsanız, vize almamanız gerekiyor. Buna karşın, turistik amaçla gidiyorsanız, vize almalısınız. Buna karşılık, işinizle ilgili AB’ye giderken, AB’nin vize talebi suçtur!
Hayatını, Türkiye’deki vatandaşların, AB’de serbest dolaşım hakkına vakfetmiş bir isme, Antalya Bilim Üniversitesi’nden, Prof. Dr. Harun Gümrükçü’ye göre, bu suçun işlenmesi durumunda, gitmek istediğiniz ülkede dava açmalısınız. Ki bu konuda açılan davalar kazanılmış, emsal oluşturmuştur. Bu davalarda, vize alamamaktan dolayı, yaptığınız masraflar dışında, olası iş kayıplarının tanzimi de alınabiliyor. Aslında, ABAD’ın, vize alma suçunun işlenmesi kararı ile ilgili, AB Komisyonu gerekli hukuki müdahaleyi yapmadığını gözlemliyoruz.
Ve, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, 6 Nisan'da Türkiye'ye planlı bir ziyareti söz konusu.
İşte tam bu noktada, Prof. Dr. Gümrükçü, AB Komisyonu başkanı Von der Leyen’e, “AB Komisyonu, Türkiye’den AB’ye giden vatandaşlara karşı işlenen, vize suçuna karşı neden sessiz kalıyor?” Sorusunun yöneltilmesini gerektiğini belirterek, şu saptamayı yapıyor: “Bu sorunun sorulmasıyla bile, bugün konuştuğumuz birçok sorun ortadan kalkacaktır.”
AB’DE HAK ARAYIŞI MAHKEMELER ÜZERİNDEN YAPILIR!
İşiyle ilgili AB’ye giden insanlara karşı işlenen vize suçuna karşı, AB Komisyonu’nun söz konusu ülkelere dava açma yükümlülüğünü yerine getirmediğini kaydeden Gümrükçü, ulusal menfaat arayışı için mahkemeyi adres gösteriyor: “Türkiye’de bu konuda mağdur edilen insanlar da, durumu mahkemeye taşımadı. Oysa AB’nin temeli mahkemedir. AB ülkeleri birbirlerini sürekli olarak mahkemeye verirler. Kendi aralarında açtıkları dava sayısı şu anda 20 binin üzerindedir. Yine bu konuda, Türkiye’deki insanımız da 60’tan fazla dava açmış ve kazanmışlardır.”
HAKLARIN BİLİNMESİNİ, AB’DE HÜKÜMET DE İSTEMİYOR!
Avrupa İnsan Hakları’nın kararlarını Türkiye’de anlatmak için, AB Komisyonu’na büyük paralar vermektedir, Gümrükçü, bu davaların anlatılmasını, AB Komisyonu’nun da, Türk hükümetinin de engellediğini söylüyor. Gümrükçü, ABAD’ın kararlarını ve Anadolu’daki insanların haklarının anlatılması için, Türkiye’deki barolara para verildiğini, ancak, AB’nin bu durumun anlatılmasını engellemek için her türlü çabayı gösterdiğini anlatıyor.
AB’NİN İŞLEYİŞİNDE, NE YAPMALI?
Gümrükçü, yapılacak en doğru reçeteyi, mevcut hakların raporlarla belirlenmesinden sonra, pazarlıklara devam edilmesi şeklinde kaydederken, “Türkiye’nin yaptığı ise sadece, zaten var olan mevcut haklarını pazarlığa açmaktan ibaret. Başka bir deyişle, Türkiye, var olan haklarını pazarlığa açarak, inkâr etmektedir. Haklarını inkâr eden bir ülkenin, AB’den yeni haklar alma şansı ise yoktur.” diyor.
Eski ismi ile AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ile 60 yıllık ilişkisi olan Türkiye’nin, bu süre içerisinde, AB’ye birçok taviz verirken, birçok taviz de almıştır. Bununla birlikte, aldığı tavizleri, AB tam olarak uygularken, Türkiye’nin, AB’den aldığı tavizleri uygulamasının önünde her türlü engel çıkartılıyor. İtalya’nın, dünyadaki vatandaşlarını korumak için, anayasasındaki “koruyucu melek” maddesini işlettiği biliniyor. AB’deki Türkiye vatandaşlarına yönelik, mevcut Anayasa’da ya da hazırlanmakta olan yeni Anayasa’da koruyucu maddelerin olmadığını öğreniyoruz.
Gümrükçü, Türkiye nüfusunun, 15 milyonunun, AB’ye direkt ya da endirekt göçten etkilendiği, tespitini yaparken, “Buna karşın, AB’deki vatandaşlarımızla ilgili anayasamızda bir madde bulunmamaktadır. İtalyan anayasasındaki, koruyucu melek maddesinin, istenirse, Türkçe çevirisini paylaşabilir, yeni anayasa çalışmasında yer verilmek istenirse, İtalyan akademisyen dostlarımızı Türkiye’ye bilgi vermek üzere davet edebilirim.” diyor.
Prof. Dr. Gümrükçü, AB’deki vatandaşlarımıza yönelik yürütülen çalışma zeminini de eleştiriyor. Çalışma Bakanlığı’nın yurtdışı organizasyonunun yanlış, olduğunu kaydeden, Gümrükçü şu tespiti yapıyor:
“Türkiye, yurtdışındaki vatandaşları için Çalışma Bakanlığı’na ödeme yapıyor. Ve bakanlığın kompleks hizmet talep etmesini bekliyor. İtalyanlar bunun işe yaramadığını gördü. Detaylı anlatımla, Türkiye’den dört yıllık görevle, o ülkeye gidenlerin ilk yıllarda adaptasyonla, son yıllarda ise bulundukları ülkeden, ‘turistik olarak ne alacağım’ sorusuyla geçirdikleri gözlemlenmiş. Bu memurlara verilen parayı, İtalya, siyasi görüşüne bakılmaksızın, o yabancı ülkede somut hizmet üreten STK’lara ödedi. Ve önemli kazanımlar elde ettiler.”
Türkiye’de ise işlerin küçük hediyelere karşı verilen büyük ödünlerle, sekteye uğradığını, şöyle anlatıyor: “AB, zaman zaman, ‘Ben size 10 tane panzer vereceğim, sen sosyal haklarından vazgeç’, diyor. Vazgeçiyoruz. Ama o 100 panzerden, yüzlerce kat fazla kaybediyoruz.” Prof. Gümrükçü, ihtiyaçları, devletin sosyal politikasına karıştırmamak; bunları birbirinden ayırmak ve sivil topluma mal etmek gerektiğini vurguluyor.
TÜRKİYE, AB’DE ÜNİVERSİTE KURMAKTAN KAÇIYOR!
Türkiye’de, AB’nin kurduğu, özel üniversiteler var. Artık Türkiye’nin de, buna karşılık olarak, Almanya ile birlikte, Berlin’de, Türk-Alman Üniversitesi’ni kurması beklenirken, bundan imtina ediliyor. Prof. Dr. Gümrükçü, kurulacak üniversitenin 5-6 milyon Avro bütçeli ve zannedildiği kadar zor olmadığını anlatıyor. Alman –Yahudi cemaatinin, Almanya’da dört üniversite kurarak, eğitim işini çok iyi değerlendirdiğine dikkat çekerken, “Türkiye’de ise anlaşılmaz bir tutum var. Biz, Batılıların, ülkemizde üniversite kurmasını istiyoruz. Buna karşılık, Türkiye olarak, o ülkelerde üniversite kurmuyoruz.” diyor.
ok uluslu hocalarla, sorunların ortaya konulup anlatılması gerektiğini belirten, Prof. Gümrükçü, yurtdışında kurulacak bir üniversitenin 5-6 milyon Avro’luk bütçesi için, “Erasmus çerçevesinde, Türkiye, AB’ye ciddi bir para ödüyor. Ancak, bu parayı geri almıyor. Sadece buradaki kayıpla bile, Türkiye’nin AB’de kuracağı üniversitenin maliyeti karşılanır.” tespitini yapıyor. AB’deki haklarla, yapılan yanlışların bir an önce, Türkiye’de anlatılmasını öneriyor. Prof. Gümrükçü, “Avrupalı ne veriyordan ziyade, bizim ne hakkımız var, diye bakılmalı! Ve bu hakların kapsama alanına, çok iyi çalışılmalı. En pahalı şey, karşılıksız olarak alınandır. Karşı tarafın hediyesini bir başarı olarak görmeyelim.” diye uyarıyor.
GB ANTLAŞMASI YOKTUR
Türkiye’de Gümrük Birliği (GB) terminolojisinin yanlış anlaşıldığını belirten Gümrükçü, “GB antlaşması yoktur. Konsey kararı vardır. O karar da, GB kararını kısmen hayata geçirmiş, kısmen de geçirmemiştir. Daha da vahimi, Türkiye gümrüklerini, artık Ankara değil, Brüksel belirliyor. Ancak, Brüksel bunu belirlerken, Türkiye, orada temsil edilmiyor. Yani, gümrükle ilgili kararda, Türkiye’nin hiçbir dahli yok. Her şey Brüksel’e bırakılmıştır. Dolayısıyla, biz Çin’den, 10 kat daha fazla mal alıyor; çok daha az ihracat yapabiliyoruz. Alınan kararları, bize de söylemiyorlar. Daha sonra biz bu kararları, Çin’den ya da Meksika’dan duyuyoruz. Ondan sonra da o ülkedeki işverenlerle, kendi işverenlerimizi eşit kılmaya çalışıyoruz. Egemenlik haklarını, Türkiye, Brüksel’e devretti. Bu siyasi bir karardır. Ancak, Türkiye’nin orada bir temsilcisi bulunmadığından veya AB komiserleri arasında bir Türk komiseri bulunmadığı sürece bu sorunlar devam edecektir. Dahası, acaba ekonomiyle ilgili sorunlardan dolayı bizim bir komiserimizi kabul edip, söz ve karar hakkı verecekler mi?” Diye sorarken, bu adım atılmazsa, yapılanların göz boyama olacağını belirtiyor.
AB, TÜRK SENDİKALARINI ÇOK ZAYIF BULUYOR
Gümrükçü, AB’deki sendikaların, Türkiye’deki sendikalara karşı olduğu tespitini yapıyor. Bu karşılığın da, siyasi olmadığını belirtiyor. AB’nin, Türkiye’deki sendikaları çok zayıf gördüğünü ve AB’de temsil kabiliyetlerinin olmadığını, ifade ediyor.
TÜRKİYE HAKLARINI KULLANAMIYOR
Prof. Gümrükçü, Türkiye’nin kısmen AB’nin içerisinde olduğunu, üyeliğin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirirken, haklarını kullanamadığını söylüyor.
HAKKINI MAHKEMEDE ARAMAYAN TEK ÜLKE TÜRKİYE
“AB kendi içinde neden bu kadar çok mahkemeye gidiyor?” sorusuna, Prof. Dr. Gümrükçü, devletlerin kendi ulusal menfaatlerini kolladığını, belirterek yanıtlıyor. Avrupa’da hak arayışının savaşlarla değil, mahkemeler aracılığıyla arandığını belirten Gümrükçü’ye göre, bu durumun tek istisnası “Türkiye.” Yurt dışındaki vatandaşlarımızın açtıkları bireysel davalar dışında, Türkiye’nin organize edip, açtığı hiçbir dava olmamış. Gümrükçü, AB’de, “Hakkını bilmezsen, ben de sana hakkını vermem.” Anlayışının hâkim olduğunu kaydediyor.
HER YIL 19 BİN TÜRK HAKSIZ SINIR DIŞI EDİLİYOR!
AB ülkelerinin, her yıl 20 bin Türkü sınır dışı ettiğini, 2020’de de, 20 bin vatandaşımızın sınır dışı edildiğine işaret eden, Gümrükçü, yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “Halbuki bu sayı, binde kalmalı. Bu noktada 3. ülke yasaları değil, AB yasaları uygulanmalı. Buna karşılık, ‘Sosyal yardım aldın; altı ay Türkiye’de kaldın’ gibi usulsüz gerekçelerle 19 bin kişiyi haksız yere sınır dışı ediyorlar. Özellikle, pandemiyle birlikte, bu sınırdışı edilme vakaları iyice abartıldı, son günlerde yapılanlara artık bir set çekilmeli.”
TÜRK TARAFI, HAKSIZ SINIR DIŞINA SES ÇIKARMIYOR!
Gümrükçü, Türkiye’nin, haksız sınır dışına ses çıkartmadığını başkonsolosların, önüne gelen her sınır dışı kararını, itirazsız kabul ettiğini anlatıyor. Gümrükçü, buna karşı, öncelikle siyasi görüş oluşturulmasını; bu duruma engel olabilecek bakanlık temsilcilerinin devreye girmesini önerirken, bakanlık temsilcilerinin de, doğru bilgilendirilmesinin elzem olduğunu; bu konuda çıkan, dört mahkeme kararını, ezbere kendilerinin bilmesi gerektiğini vurgularken, “Ancak, başkonsoloslar önlerine gelen sınır dışı kararlarına, itiraz etmeden, olduğu gibi imzalıyorlar.” Tespitini yapıyor.
ümrükçü, dört yıllığına gönderilen bir memurun bu sorunları çözemeyeceğini, bunun yerine, Ankara’da ciddi bir merkez tesis edilmesini öneriyor. Bu merkezin, sorunları çeşitli boyutlarıyla sürekli gündemde tutmasını öneriyor. Sorunun, Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya’dan ithal edilen milletvekilleri ile de çözülemeyeceğini kaydediyor. Jeostratejik çıkarlarla, işçilerimizin sorunları çatıştığında, daima, işçilerimizin kaybettiği tespitini yaparak, bunların da birbirinden kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini söylüyor.