“Ya tarih yazacağız ya tarih olacağız!” deyip gitti. Altılı masayı devirip gitti.
O konuşmaya canlı yayında rastlamış sıcağı sıcağına izlemiştim.
Aslında konuşmasını izlerken ikna olmuştum. “Akşener haklı!” demiştim. Ben de olsam ben de giderdim.
“Partisi bir kıskaca alınmış”, “bir dayatmaya mecbur bırakılmış”, “ölüm ve sıtma arasında, bir tercihe zorlanmış.” Ben içimden “Hiçbir parti buna boyun eğmez.” dedim.
Zaten konuşmasını “…Ve elbette, buna boyun eğmeyecektir.” diye sürdürdü.
Akşener’in rahatsızlığı; milletin haklı beklentilerini, Masa’nın kararlarına yansıtamamasıydı. Buna çabaladıkça “Türkiye’ye tercih edilen şahsi hırslar”, “kişisel ajandalar uğruna mübah sayılan kuyruklu yalanlar”, “Kutlu zafere tercih edilen küçük hesaplar…” kesmiş önünü.
Altılı Masa artık “millet iradesini, kararlarına yansıtma kabiliyetini” kaybedince;
“…Kişisel ikbal hesapları için üretilmiş, devşirme bir siyasetin, hınk deyicisi olmaz olmayacaktır.” diyerek, “kumar masası”, “noter masası” diye tanımladığı masayı terk etti…