Antakya’ya yerleşmeye karar verdiğimizde nereye geldiğimin pek farkında değildim açıkçası. Bir Antakya gelini olarak yaşamaya başladığım şehir, her gün başka bir sürpriz yaşattı bana. İki çocuğumu büyüttüğüm şehirde 2 kitap yazdım, üç dernek kurdum, halen onursal üyeliğini yaptığım Hatay KAGID’in başkanlığını yürüttüm, Antakya sokaklarının ilk işletmesi Soterya, ortağım Belgin Ünal ile benim projem. Kardeşim Selma ve Mete ile Çiçekli Konak markasını yarattım, Karakterli Ekmekler markasıyla ekşi maya ekmek üretimi yaptım, ikinci üniversiteyi okumaya başladım, “İklim Gazeteciliği” ile basın sektörüne yeniden döndüm. Hayaller kurdum ve gerçekleştirdim. Kadim şehir Antakya’ya “Trenli Gelin” olarak teşekkürü bir borç bilirim.
Şehre yerleşirken, büyük şehir Ankara’dan gelmiş olmam sebebiyle, kendimi özel hissetmem çok uzun sürmedi. Ankara’dan gelsen ne olur? Çin’den bile gelen gelin vardı Antakya’da. Üstelik kadının adı da Çin’di. En yakın dostlarımdan biridir halen. Antalya’dan, Mersin’den, Suriye’den, Rusya’dan, Almanya’dan, Rize’den Meksika’dan, İran’dan gelenleri fark ettikçe, yazmalıyım dedim. Hangi rüzgâr bu kadınları buraya attı? Ben dâhil, 24 kadının Antakya’ya geliş hikâyelerini kaleme aldım. Elbette sayımız çok daha fazla ama herkesi yazmaya kalkışsam kitap değil cilt cilt ansiklopedi olurdu, bu da mümkün olmazdı. “Herkes nasıl istiyorsa öyle anlatsın kendini” dedim, “istediğiniz fotoğraflarla da süsleyelim kitabı”. Fikrim çok hoş geldi onlara, evlerini, fotoğraf albümlerini açtılar bana. Röportaj sırasında amatörce çektiğim görüntülerle de bir video hazırladım. Kitabın arkasına yerleştirilen bir QR Kod ile bu videoya ulaşılsın istedim. Kitabın adına da “Trenli Gelinler” dedim. Neden dedim? Bunu anlatmadan önce, şehirdeki evlilik kültürünü kısaca anlatmak istiyorum…