İkimiz için de kötü anıları olan o sokağa ıssız bir Rum akşamı çöktüğünde, uzak Cihangir’den iki kırlangıç uçardı. Parlayıp sönen iki çelik çizgisi Beyoğlu’na doğru tramvaylarla uzanırdı. Fransız Okulu’nun oralarda bir yerde, gurbete düşmüş yoksul bir kiraz ağacı çığlık çığlığa çiçek açmaya çabalardı.
Karşılıklı yüzümüze ve gözlerimize bakardık. Hepi topu buydu işte. İkimizde de “ben senin olsaydım” bakışı olurdu. Bu bakışmaları taşıyamazdık. Güneş Tophane’de ince ince batarken, eski gemilerimiz yavaş yavaş çürürken, deniz dibi yosunlarla dolarken bu bakışmaları taşıyamazdık...