İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. GÜNDEM Avrupalı gazetecilerin “lüks” dertleri

Avrupalı gazetecilerin “lüks” dertleri

Okunma Süresi: 3 dk

Geçtiğimiz günlerde Tiran’daydım, Balkan ülkelerinde medya sektörünün tartışıldığı bir konferansa katıldım, Avrupa’nın her yerinden meslektaşlarımla buluştum, iki gün süren oturumlarda konuşmacılar, “Covid döneminde büyük kayba uğrayan basın-medya sektörü nasıl ayağa kaldırılabilir? Hangi kaynaklar nasıl yönlendirilse iyi sonuç alınabilir? Basında kaliteden vaz mı geçildi? Geleneksel medya yerine sosyal medyaya dönüş nasıl tersine döndürülebilir?” Sorularına yanıt aradı durdu. Tabii çeşitli çözüm önerileri de gündeme geldi.

Ben de konuşmacıların kimi fantezi sayılabilecek konularda arayışını izlerken “Ya sizin de sansür yasanız olsa, tepenizde Demokles’in kılıcı gibi sallansa?” Sorusunu aklımdan geçirip kıs kıs gülüyordum…

Kahve molasında AB’nin sivil toplum-medya danışmanı Andris Kesteris ile ayaküstü konuştuk, konuşması sırasında yer verdiği “kadın erkek eşitliği vurgusu”nu hatırlatıp sordum:

-İstanbul Sözleşmesinin bir gecede kaldırılması size ne ifade ediyor? Diye…

Kesteris,”Bu sözleşme bizim için hala büyük değer taşıyor, Türkiye’nin de dönüş yapacağını umuyoruz” dedi…

—-Kavga yerine uzlaşı—

Bana ilginç gelen kimi konuşmalardan bir kaç izlenimimi sizinle  paylaşayım.

Şimdi Avrupa’da  rüzgar, “kavga yerine uzlaşı”dan yana esiyormuş. Bu nedenle Avrupa Basını ve medyası artık “sürekli eleştirmek yerine çözüm önerilerini ortaya koymak” yolundaki haberlere ağırlık veriyormuş. Örneğin Norveç’in önemli bir televizyon kanalında, 7 sezondur devam eden tartışma programında öylesine kutuplaştırıcı tartışmalar yaşanır olmuş ki, yöneticiler, “artık bu yöntemi bırakalım, katılımcılar biraz da birbirlerinin olumlu yaklaşımlarını da dile getirsin” kararı almışlar. Bu arada programın moderatörü de işi bırakıp gitmiş, şimdi onu bu yeni sisteme ikna edip geri getirmeye çabalıyorlarmış. Ben konuşmacıya, “sizde anlaşılan reyting baskısı yok ki bunu yapabiliyorsunuz” diyecek oldum ama söz ettiği  Norveç’in televizyonu meğer bizim TRT gibi, devlete aitmiş, kaynak sorunu yokmuş, ben bunu göz ardı etmişim, bana yanıtıyla bunu anlamış oldum.

—Anayasa basını koruyor—

Bir İskandinav meslektaş, göğsünü gere gere, “Ben genel yayın müdürüyüm, benim haklarım Anayasa güvencesi altındadır. Kimse bana şunu yap, bunu yapma diyemez” demesin mi?

Bizim Anayasamızda da basın özgürlüğü güvence altında ama uyan kim? İşte yeni sansür yasası, TCK’da tanımlanmamış suç icat edip onu da bu yasaya monte etmediler mi? Başımızdakiler kime kızsa, kimi işaret etse ertesi gün eski tweetlerine bile bakılıp, bir suç uydurulup gözaltına alınmıyor mu?” Demek vardı ama boşverin, belki de bu söylenenlere inanamazdı bizim tuzu kuru! meslektaşlar. Hem bir de, “sen oralara bizi mi şikayete gittin?” Derdi mi çıksaydı başıma?..

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *