İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4664 %-0.05
36,5309 %-0.19
3.521.816 %2.28
3.072,14 0,61
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Avukat Nurhayat Kayışoğlu Muhalif için yazdı: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Avukat Nurhayat Kayışoğlu Muhalif için yazdı: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

CHP Bursa Milletvekili Avukat Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla feshedilen İstanbul Sözleşmesi'nin tarihçesini, şiddet gören kadınlar için faydasını içeren yazısını Muhalif okurları için kaleme aldı.

Kayışoğlu'nun yazısı şöyle:

BİNLERCE YILDIR SÜRÜYOR

İnsan hakları ve tabii ki kadınların hak mücadelesi binlerce yıldır sürüyor.
Yaşananlar yıllarca da süreceğini gösteriyor.
Tarih, bütün bu mücadeleleri yazdı ve yazacak.

Kimilerini insan haklarını katleden diktatör olarak kimilerini de özgürlük mücadelesi için bedel ödemiş, unutulmaz insanlar olarak yazdı.
Tarih maalesef acılarla dolu.
Yüzyıllar öncesine değil, yakın tarihe baktığımızda yaşanan insanlık dışı olayların çok da uzak yıllarda olmadığını görüyoruz.
2. Dünya Savaşı’nda 60 milyondan fazla kişi öldü.
Neden öldüklerini hepimiz biliyoruz.
Faşist bir diktatör yüzünden işkenceler gördüler, acılar çektiler, yaşamlarını kaybettiler.

1939-1945 yılları arasında yaşanan bu insanlık dışı olaylardan sonra insan haklarını koruma konusunda iş birliği yapma ihtiyacı hissedildi.
Bu nedenle 1949 yılında Avrupa Konseyi kuruldu.
Bu konseye üye ülkeler daha sonra temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmeler imzaladılar. 
Avrupa Konseyi ülkeleri bu amaçla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzaladılar ve devamında sözleşmenin uygulanırlığını sağlamak amacıyla ilk defa uluslararası bir mahkeme (İnsan Hakları Mahkemesi) ile kendilerini bağlı kıldılar.
Atılan bu adımların altında 60 milyon insanın bedeni vardı, acıları vardı.

İnsan hakları metinleri hukuk camiasında “canlı belgeler” olarak nitelendirilir ve gelişen değişen koşullara göre yenilenir geliştirilir.
Yeterli olmadığı noktada ek protokoller, sözleşmeler imzalanır.  
Kadınlar konusunda bu sözleşmenin zaman içinde yetersiz kaldığı anlaşılınca kadınların yaşam hakkını güvence altında tutabilmek amacıyla, hepimizin imzalanırken gurur duyduğu ama uygulanmamasıyla şaşırdığı o tarihi metnin, bir gece yarısı tek adam tarafından feshedildiğine de maalesef şahit olmak zorunda kaldık.

10 yıl önce dünyaya övgüyle sunduğumuz şehirlerimizden İstanbul’da imzalanan ve bu nedenle İstanbul adını alan sözleşmeden tek imzayla çıktığımızı öğrendik.
Kadınları şiddetten koruma amacı güden bir sözleşmeden neden korkulur?
20 Mart tarihinde kadın haklarına vurulan bu darbeye kadar ülkemizde neler yapılmıştır diye bakarsak, ne görürüz?

Kurtuluş Savaşı’yla bütünleşen bir ruhla kurulan Cumhuriyete kadar kadınlar birey olarak kabul edilmediği için hiçbir hakları yokken, Büyük Atatürk ve onun aydınlanmacı yolundan gidenlerin kurduğu Cumhuriyet sayesinde medeni, sosyal ve siyasal haklarına kavuştular.
Bu sayede bugün birçok kadın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde özgürce fikirlerini aktarabilmekte, çıkan kanunlar konusunda düşüncelerini aktarıp oy verebilmektedir.
Avrupalılardan önce sahip olunan bu haklar elbette içinde bulunulan çağa göre çok ilericiydi.
Ama dediğimiz gibi insan hakları gelişen metinlerdir.
Zamanla bu yasalar da çağın gerisinde kaldı ve yeniden ele alındı.

Cumhuriyetle kul olmaktan çıkan, erkekler gibi birey olma hakkı kazanan kadınlarla ilgili ülkemizde atılan ikinci büyük adım 2001 yılında DSP-MHP-ANAP koalisyonunda çıkarılan medeni kanunla atılmıştır.

Önceki medeni kanunda evin reisi koca sayılırken, ev ile ilgili ya da velayet ile ilgili kararlarda kocanın reyi üstün sayılırken, koca istemezse eş çalışamazken 2000’li yıllarda artık çağın gerisinde sayılan bu hükümler değiştirildi ve aile içerisinde eşler eşit sayıldı.

Artık kadınlar ve erkekler aile içerisinde eşitti ve ikametgâhın belirlenmesinden, velayet hakkının kullanımına, evlilikten sonra edinilen mallarda 24 saat çalıştığı halde emeği görülmeyen kadının hakkının teslim edilmesine kadar birçok hak günün koşullarına göre yeniden düzenlendi.

O günden beri de tam 20 yıl geçti.
Kimse çıkıp da kadın erkek eşitliğini biz sağladık demedi.
O zaman deniyordu ki; ya nasıl olacak anlaşmazlık olunca hâkime gidilecek aile ilişkileri bozulacak.
Efendim kadın çocuk doğduğunda benim annemin adını koyalım derse erkek de hayır benim annemin adını koyalım derse hâkime giderlerse hâkim de kendi annesinin adını çocuğa koyarsa ne olacak, falan filan.

O günden bugüne 20 yılda ben meslek hayatımda da siyasi hayatımda da ailevi konulardaki kararlarla ilgili eşit haklardan kaynaklanan bir uyuşmazlık, bir dava ile karşılaşmadım.  Maalesef atılan bu adımlar kültürel anlamda zihniyet değişimi ile desteklenmediği için kadın cinayetlerinin önüne geçilemedi.
Türlü bahanelerle kadınlar öldürülmeye devam ediliyor.

Araştırmalara baktığımızda eğitim ve refah seviyesi düşük olan kesimlerde şiddet olaylarının daha çok yaşandığını görüyoruz.
AKP’nin 19 yıllık iktidarı döneminde açıkça görülen bu durumlara ilişkin gerekli olan zihniyet dönüşümü konusunda hiçbir adım atılmadı.
YÖK,’ün tutum belgesinde, MEB’in müfredatında, toplumsal cinsiyet eşitliği çıkarıldı.
Ama her yıl 25 Kasım’da yayınladıkları Eylem Belgesi’nin ilk sırasına, zihniyet dönüşümü gerçekleştireceğiz, diye yazdılar.

Şimdi de diyorlar ki “İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti engellemedi…”
Uygulamazsanız, engeller mi?
Israrlı takibi suç olarak kabul ettiniz mi?
Kurumlar arası iş birliğini sağlayabildiniz mi?
Sözleşmenin 56. maddesini uygulamadığınız için kadınlar hala öldürülmüyor mu?
AKP iktidarı, Anayasa'nın 10. maddesiyle pozitif ayrımcılık getirdik, diye övünüyor.

Garip olan şu ki…
İyi yaptıklarıyla övündükleri gibi geri adım attıkları konularda da övünüyorlar.
Bu nasıl bir anlayış?
İstanbul Sözleşmesi’nden neden çekildik gerçekten aklım almıyor.
Bu sözleşmeyi okumadıklarından emin olduğum gerici, kadın düşmanı bir grup bastırdı diye tek adam, bir gece sözleşmeyi feshettiğini ilan etti.
İstanbul Sözleşmesi sizi niye bu kadar korkutuyor?
Sözleşmenin ilkelerinde ne var?

Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili iş birliği içeren politikaların hayata geçirilmesi savunuluyor.
Ayrımcılığa karşı çıkılıyor.  

Bu sözleşmeye karşı çıkanlar ne diyor?
Bu sözleşme aile bütünlüğünü bozuyor, ahlaksızlığı teşvik ediyor.
Aile dediğiniz kavram insanlardan oluşur.
Kadınıyla erkeğiyle bu insanlar eşittir.
Kadınlar boşanmak istedi diye öldürülünce aile birliği bozuluyor demek kadınların hakkını savunmamaktır.
İnsanlık suçudur.
Kadınlar parkta yürürken saldırıya uğradığı zaman, tahrik unsuru, deyip indirim nedeni aramak, tırnak içinde ahlaka aykırı gerekçeler bulmak, bunu İstanbul Sözleşmesi’ne bağlamak insanlık suçudur.

Velhasıl kadını evin içinde veya dışında şiddete maruz bırakmak adına boşanmasını engellemek amacıyla aile kavramını kullanıp boşanmasını engelleyerek mazur kaldığı hak ihlallerine boyun eğmeye zorlamak asıl aile kavramını yaralayan yaklaşımdır.

Çarpıcı bir örnek olması dolayısıyla 2017 yılında yaşanan bir olayı hatırlatmak isterim.
Haber, Akit gazetesinden.
“Gazetemiz genel yayın yönetmeni Kadir Demirel, damadı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 
Kadir Demirel, Başakşehir Yunus Emre Caddesi’ndeki kızı Esma karanfil ile damadı Cemil Yavuz Karanfil’in evine, kızı ve damadının aralarında yaşanan dargınlık sonrası barıştırma amacıyla gitti.  Barıştırma çabaları tartışmaya dönüştü. O esnada damat Cemil Yavuz Karanfil eline aldığı bir bıçakla Genel Yayın Yönetmenimiz Kadir Demirel’e ve kızı Esma Karanfil’e saldırdı.  
Ağır yaralanan Demirel hastanedeki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Demirel'in kızı Esma Karanfil ise kaldırıldığı hastanede ameliyata alındı.”

Basına yansıyan ifadeler, tipik erkek egemen kültürün bir yansıması ile kadına psikolojik şiddet uygulandığını, kadının boşanmak istediğini, ailenin boşanma konusuna sıcak bakmadığını görüyoruz.
Bu yaklaşım geriye ne bırakıyor?
Bir ölü, bir yaralı, travmalı bir çocuk ve hüküm giyen bir erkek.  
Yani bu anlayış aileyi korumuyor.

Korumanın yolu toplumsal cinsiyet eşitliğini yerleştirmekten geçiyor.  
Bu yüzden, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır, diyoruz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *