İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4667 %-0.05
36,5241 %-0.22
3.501.531 %2.297
3.071,15 0,58
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM "Benim adım Fosforludur, vurduğumun gözü mordur"

"Benim adım Fosforludur, vurduğumun gözü mordur"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, hakkında başlayan ‘Fosforlu Cevriye’ kampanyasına yönelik sözleri, siyasetin en önemli gündem maddesi oldu. Peki kimdir Fosforlu Cevriye? İşte Suat Derviş’in romanında anlattığı Fosforlu Cevriye’nin edebiyat ve popüler kültürümüzdeki yeri ve macerası.

Fosforlu Cevriye... “Bir gece kadınına, bir karanlık kızına bundan daha güzel ve onu daha iyi vasıflandıran bir sıfat bulmaya imkân mı vardı! Fosforluymuş gibi etrafa ışık saçıyordu. Erkekler karanlığa rağmen hep ona doğru gelirlerdi. Kızlar fosforun var derlerdi, göze evvela o çarpardı. Güzelliği kadar, ismi de kaldırımlarda meşhurdu.”

Suat Derviş’in ilk kez 1944-1945’te tefrika edilen ve 1968 yılında kitap olarak yayımlanan romanı, 1930’larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye’nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alıyor. Toplumcu gerçekçi tarzda yazılmış bu romanda Suat Derviş sade bir dille toplumun farklı sınıflarından insanları samimi bir şekilde anlatıyordu. ‘Karakolda Ayna Var’, ‘Kız Kolunda Damga Var’, ‘Gözlerinden Bellidir Cevriyem’ ve ‘Sende Kara Sevda Var’ olmak üzere dört bölümden oluşan roman dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini yansıtması bakımından da önem taşıyor.

Güzelliği dillere destan, yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan, gökyüzündeki yıldızlardan düştüğüne inanacak kadar saf bir fahişe Fosforlu. İstanbul’un her sokağını, karakollarını bilen Cevriye’nin karşısına hiç tanımadığı bir adam çıkar. Hayatında kimse Cevriye’ye, hastalığında kendisine bakan, itina eden, ilk kez bir kadın olduğunu hissettiren bu adam gibi davranmamıştır. Bu yabancıyı tanımasıyla birlikte Cevriye daha önce hiç hissetmediği, hiç bilmediği duyguları tadacak ve sevmeyi, tutsaklığı öğrenecektir. Tam anlamıyla karasevdaya tutulacaktır. Onu unutmamak için bileğine kelepçe dövmesi yaptıracak, korumak için canını verecek kadar büyük bir tutkudur bu.

Ve Suat Derviş romanını onun bütün ışıltısıyla birlikte suya nasıl gömüldüğünü anlattığı şu bölümle noktalar:

“Bu türkü karakoldaki aynalarda kendini seyreden, kollarında damga olan, gözlerinde karasevdası okunan fosforlu bir güzeli anlatıyordu. Karanlık bir gecede gökten düşüp parçalanan bir yıldız gibi, sular üstünde fosforlu bir iz bırakarak kaybolmuş Fosforlu Cevriye’yi...

Denizlerin kumuyum
Balıkların puluyum
Aç koynunu Cevriye
Ben de Allah kuluyum.”

İLK FOSFORLU NERİMAN KÖKSAL

Bu tutkulu aşk hikâyesinin Yeşilçam’ın dikkatinden kaçması mümkün değildi. Pek çok kez beyazperdeye aktarıldı. İthaki Yayınları’ndan çıkan son baskısına bir önsöz yazan Atilla Dorsay bu macerayı şöyle özetliyor: “İlk Fosforlu Cevriye filmi, romanı uyarlayıp yöneten eski kuşaktan Aydın Arakon’un çabasıyla 1959 yılında çekildi. Başrollerde dönemin çok cazibeli ama karakter olarak da ‘erkek gibi kadın’ dedirten ünlü oyuncusu Neriman Köksal vardı. Yanı başındaysa Orhan Günşiray. Üç yıl sonra 1962’de ‘Fosforlu Oyuna Gelmez’ adıyla ve tıpatıp aynı kadroyla filmin devamı çekilecekti. Ama bu kadarla kalmadı. Bir kuşak sonrasında, 1969’da bu kez ‘Fosforlu Cevriyem’ geldi. Bülent Oran senaryosunu yazmış, Nejat Saydam çekmiş ve başrolleriyse Türkan Şoray ile Tanju Gürsu yüklenmişti. Yine bir kuşak sonra, 1978’de Memduh Ün hikâyeyi yeniden ele aldı. Ancak bu kez ciddi anlamda telif sorunlarıyla karşılaştı ve filmin adını Cevriyem yaptı. Her şeyi bir ölçüde yenileştirmek, bu kez emektar Safa Önal’a nasip olmuştu ve Türkan’a bu kez Kadir İnanır eşlik ediyordu. Ayrıca 1966-67’de bu kez Halit Refiğ üst üste ‘Karakolda Ayna Var’ ve ‘Kız Kolunda Damga Var’ ikilemesini çekti. Kahramanlar da oyuncular da farklıydı (Fatma Girik ve Sadri Alışık). Ancak bu filmler adları ve atmosferleriyle Suat Derviş’in romanını akla getirirler. Çünkü bu iki deyiş de romanda sık sık karşımıza gelmektedir. 1989 yılında İbrahim Tatlıses’in yönettiği ve karşısında Sevtap Parman’ın oynadığı Fosforlu’da Suat Derviş’ten ne kalmıştır, kendi adıma hiç bilmiyorum.”

ÂŞIK OLDUĞU KANUN KAÇAĞI NÂZIM HİKMET MİYDİ?

‘Fosforlu Cevriye’ son olarak 2000 yılında Mustafa Altıoklar tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Cevriye’yi Yeşim Salkım’ın canlandırdığı filmde, âşık olduğu gizemli suçlu bu kez bir komünistti ve Can Togay tarafından yorumlanmıştı. Polisten kaçarken saklandığı kayıkta karşılaştığı bu yaralı komünisti evinde saklayan ve iyileştiren Fosforlu, aşkı uğruna da pek çok kez karakola çekilmişti. Filmin sonunda Cevriye’nin yardımıyla Boğaz’dan geçen bir şilebe binerek yurtdışına kaçan o sevgili Nâzım Hikmet olarak yorumlanmıştı. Suat Derviş ve Nâzım Hikmet’in çocukluklarına dayanan arkadaşlıkları, komünist hareket içindeki mücadeleleri ve Nâzım’ın Derviş’e olan hayranlığı düşünülünce bu yorum pek de haksız sayılmazdı. 

BELKIS ÖZENER’İN SESİNDEN SEVDİK

Suat Derviş’in romanın bölüm başlarına isim olarak koyduğu dizelerden oluşan ‘Karakolda Ayna Var’ şarkısının en çok sevilen versiyonu Belkıs Özener yorumu oldu. Türkan Şoray ve Tanju Gürsu’nun başrolünü üstlendiği filmin bu karesi hafızalara kazındı ve unutulmazlar arasına girdi.

SUAT DERVİŞ KİMDİR?
VARLIKLI AİLENİN SOLCU KIZI

Türkiye'nin öncü kadınlarından biriydi Fosforlu Cevriye’nin yazarı Suat Derviş. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu olarak 1903 yılında İstanbul, Moda’da dünyaya gelmiş ve iyi bir eğitim almıştı. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. ‘Hezeyan’ başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nâzım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu yıllarda Nâzım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir. Suat Derviş’in ilk romanı olan ‘Kara Kitap’ 1921 yılında basıldı. Gazetecilik yaptı ve İkdam gazetesinde ilk kez bir kadın sayfası hazırladı.

1923 Lozan Konferansı’nı izleyen gazetecilerden biriydi. Akşam, Hürriyet, Son Posta, Tan, Cumhuriyet, Son Telgraf, Yeni Hayat, Servet-i Fünun, Hayat, Yeni Edebiyat olmak üzere pek çok yayın organında çalıştı. İlk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucusu, kadın hakları, demokrasi alanlarında mücadele etmiş bir aktivistti. Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Eşi Baraner ile sol hareketin önemli isimlerinden biri oldu, hapis yattı. Bir süre yurtdışında yaşamak zorunda kaldı. 23 Temmuz 1972’de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *