Aslında gece olması şart değil. Boğaziçi rektörü Melih Bulu’yu, sırtlarını dönerek protesto eden öğretim üyelerinin tam da eylem anında orada olsa daha şık olurdu…
“Kimmiş o ansızın Boğaziçi’nde boy gösterecek muhterem?” dediğinizi tahmin ediyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsediyorum…
Her şey onun tercihi ve atama kararına attığı imza ile başladı, yine onun alacağı kararla bitebilir.
Evet, Cumhurbaşkanı bir eylemin ortasında Boğaziçi’ne ansızın girse,
“İşte geldim, buyurun sizi dinleyeyim” dese…
Hep birlikte Boğaziçi Üniversitesi’nin en büyük amfisine geçseler…
Günlerdir eylem yapan öğrenciler de bu toplantıya iştirak etse…
Cumhurbaşkanı taleplerden haklı olanları desteklese, “gereğini yapacağım” dese…
Karşı çıktıklarını babacan bir tavırla anlatıp, protestocu hocaları ve öğrencilerini ikna etmeye çalışsa…
Hatta, tepkilerin odağındaki rektörü görevden alıp yerine, daha önceki yöntemle olduğu gibi üniversite öğretim elemanlarından en çok oy alan üç isimden birini seçeceğini ilan etse…
İşte o zaman eylemler bıçakla kesilmiş gibi bir anda durur, Türkiye’nin üzerine bir karabasan gibi çöken karanlık atmosfer bir anda dağılır…
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir şey yapar mı?
Bu sorunun cevap şıkları tek seçenekten ibaret maalesef.
Cevap belli: Hayır, yapmaz…
Her şeyden önce karakteri buna uygun değil…
Eylemler Cumhurbaşkanı’na geri adım attırdı intibaını asla vermez…
Bunun da ötesinde siyasi konjonktür de buna müsait değil.
Çünkü hesaplar önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenmiş durumda.
Çünkü Cumhur İttifakı’nı terk eden seçmeninin bir kısmını bu gerilim sayesinde geri getireceğini düşünüyor.
Mevcut Anayasa’ya göre halk oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı için baraj ilk turda yüzde 50...
Gelin şimdi ilgili Anayasa maddesini hatırlayalım:
-Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir.
-İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır.
24 Haziran 2018’de yapılan son seçime Cumhur İttifakı’nın adayı olarak giren Erdoğan, geçerli oyların yüzde 52,59’unu alarak Cumhurbaşkanı seçildi.
Ancak kamuoyu yoklamaları da gösteriyor ki muhtemel bir seçimde aynı ittifakın seçimi ilk turda bitirecek yüzde 50 oya ulaşması bir hayli güç görünüyor.
Hatta, ilk turda önde olsa bile ikinci turda kaybetme ihtimali de hiç az değil. Çünkü Cumhur-Millet şeklindeki kamplaşmanın keskinleştiği bir ortamda ittifaklar arası oy kaymasının nasıl bir seyir alacağı bilinmezlerle dolu.
Erdoğan’ın, Anayasa değişikliğini hazırlayan ekibine, “İlk turda yüzde 50” şartını koydukları için zılgıt çektiği de Ankara kulislerinde çokça dillendiriliyor. Nitekim şu andaki sistemi tıkayan en önemli madde, hazırlık aşamasında gözden kaçan bu satırlarda gizli.
Ayrıca, Anayasa’nın ilgili maddesinde şu anda pek de konuşulmayan hatta çok da bilinmeyen bir başka tuzak var.
Anayasa’nın ilgili maddesini okumaya devam edelim o zaman:
-İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların salt çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilir. Oylamada, adayın geçerli oyların çoğunluğunu alamaması halinde, sadece Cumhurbaşkanı seçimi yenilenir.
Bunun anlamı şu:
İkinci tura iki aday katıldığı taktirde salt çoğunluk aranmazken; geçerli oyların çoğunluğunu almak yeterliyken, birinci turdaki adaylardan hiçbiri ikinci tura katılmadığı zaman baraj yeniden yüzde 50’ye çıkıyor. Yani muhalefet adayları ikinci turdan çekildiği an seçilme kriteri salt çoğunluğa yükseliyor.
Erdoğan’ın, “Yeni Anayasa yapma vakti geldi” sözlerini bu pencereden okumakta fayda var.
Çünkü bu yüzde 50, bir başka ifadeyle salt çoğunluk şartı siyaseti tıkayan en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Bu nedenle, eğer yeni bir Anayasa tartışmaya açılacaksa ilk madde siyaseti tıkayan, toplumdaki gerginliği artıran politikaların tercih edilmesine neden olan bu yüzde 50 mevzusunun öncelikle masaya yatırılması. Bu konuda sağlanacak bir mutabakat hem siyaseti hem ülkeyi rahatlatır diye düşünüyoruz.
Ve bu sadece bir kişinin değil, başta tüm siyasi parti liderlerinin olmak üzere toplumun tüm kanaat önderlerinin de birinci görevi olmalıdır...