İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4679 %-0.04
36,6762 %0.23
3.511.629 %2.251
3.057,91 0,15
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Cumhuriyet Bayramının ardından

Cumhuriyet Bayramının ardından

1981-1984 yılları arasında François Mitterand’ın kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Claude Cheysson ile Le Monde gazetesinde yapılan bir röportaj belleğimdeki yerini hep muhafaza etti.

Soru: 20 yılın ardından ilk defa sosyalistler iktidarda, siz de çok önemli bir bakanlığın başına geldiniz. Fransa’nın dış politikasında yüzde kaç oranında bir değişiklik beklemeliyiz?

Cevap: Bilebildiğim kadarı ile 1789’dan bu yana Fransa’nın dış politikasını Fransa Dışişleri Bakanlığı yapmaktadır. Çok başarılı olursam, belki yüzde 1 ile 2 arasında etkim olabilir.

Peki yılların ardından aynı soru ülkemizde sadece Dışişleri değil, bütün yürütme organlarının başındaki kişilere sorulsa, benzeri bir cevabı almak söz konusu olabilir mi? ya da cevap verebilecek babayiğit çıkar mı?

Bana göre böyle bir soruyu sormak bile çok gereksiz. Sadece yürütme için mi? Benzeri soruyu yasama için de (ne kadar yasama yetkisi kaldıysa?), yargı için de sormanın abesle iştigal etmek anlamına geldiği ortada. Dördüncü gücün son sansür yasası ile imha edilmek arzusu da hepimizin malumu.

Peki bu koşullarda güven erozyonu oluşmaz mı?

Aklın ve bilimin önünü ideolojik ön yargıların aldığı sistem ya da sistemsizlik hakim olduğu oranda sonuna kadar oluşur.

Son dönemlerde yazdığım çoğu yazımda, Rusya – Ukrayna savaşına bağlı olarak Türkiye’nin pek çok açıdan artan stratejik öneminin altını çizdim. Enerji, lojistik, tahıl geçiş koridoru (hoş Rusya şimdilik anlaşmayı askıya aldı) hepsi Türkiye’nin stratejik önemini artırdı. Bu koşullarda Türkiye’ye sermayenin yağması gerekirken, aksine kaçışlara tanıklık etmenin arkasında bu güven erozyonu yatmıyor mu?

Ne TÜİK’in enflasyon rakamlarına, ne Sağlık Bakanlığı’nın artık açıklanmayan Covid verilerine güvenen kalmadıysa ülkemizde sağlıklı bir bilimsel analiz nasıl yapılabilir? Bu koşullarda kendi vergilerimizle yetiştirdiğimiz binlerce gencimizin yurt dışına göçünü nasıl engelleyebiliriz? Bir ülkenin en önemli gücünün yetişmiş insan gücü olduğunu nasıl unuturuz?

Benzeri yüzlerce soruyu arka arkaya sormak mümkün.

Gelelim dış politikaya…

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *