Bir Nursun Erel Söyleşisi
Türkiye’nin eski Washington DC Büyükelçisi Namık Tan ABD ile ilişkileri değerlendirirken dış politikada büyük “güven kaybına uğradığımızı” dile getirdi, Başkan Joe Biden’ın “Ermeni Soykırımı” çıkışının ileride Türkiye aleyhine tazminat davaları açılmasına yol açabileceğini söyledi. Kurumsallığın arka plana itildiğini, Dışişleri Bakanlığının adeta “posta telgraf ajansı”na indirgendiğini kaydeden Tan’a göre Türkiye bir “savrulma süreci” içinde, dostları da hasımları da hedefini anlayamıyor.
Fethullah Gülen’e Türkiye’den yıllarca akın akın ziyarete gidildiğini hatırlatan Tan, “şimdi onu geri istemeniz, gülümsemelere yol açmaz mı?” Diye sordu. Tan’a göre Türkiye ekonomisi çok kırılgan bir noktada ve dış finansman ihtiyacı büyük, ancak içerdeki atmosfer güven telkin etmediği sürece yatırımcının çekilmesi zor görünüyor. Halk Bankası davası için “size borç çıkarırlarsa ödemeyebilirsiniz ama bunun bedelini ödetirler” diye konuştu.
Emekli Büyükelçi Tan, Gazeteciler Cemiyeti’nin sanal ortamda düzenlediği söyleşide sorularımızı yanıtlarken, pandemi sonrasında dünyada “yeni bir soğuk savaş ortamı” yaşanacağını, o süreçte Türkiye’nin batıda yer alması gerektiğini ifade etti. Tan’ın sorulara yanıtları şöyle:
SORU: Türkiye’nin ileride böyle bir durum yaşanırsa, Rusya Çin blogunda değil de AB-ABD tarafında mı yer alması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
TAN: Duruşumuz, anlayışımız, ileriye yönelik stratejik konumumuz batı tarafında olmalıdır. Biz ise ciddi savrulma içindeyiz. Nerede durduğumuzu ne yapmak istediğimizi hem dostlar hem hasımlar anlamak istiyorlar. Tercihimizi bir an önce netleştirmeliyiz.
SORU: Biraz geriye gidip sizin büyükelçi olarak güven mektubunuzu Başkan Barrack Obama’ya sunduğunuz güne ve bugünkü duruma bir bakalım mı?
TAN: Türkiye o sırada herkesin güvenini kazanmıştı, birçok arabuluculuk rollerine soyunuyordu. ABD’ye varışımdan 9 gün sonra Beyaz Saraya kabul edildim. Önce bizi büyük salonda kokteylle ağırladılar. Ufak kanepelerle birer içki sunuldu. Sonra Obama bizi ailemle Oval Ofis’te kabul etti. Güven mektubumu verdim, fotoğraflar çekildi. Sohbete giriştik. Türkiye ile ilişkilerin öneminden ve ilerletilmesi gereğinden bahsetti, halkının çoğunluğu Müslüman olsa da laik demokratik Türkiye’nin bölgede taşıdığı önemi vurguladı, o sırada Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a selamlarını iletti.
SORU: Sanırım Murat Mercan yeni büyükelçi olarak bu kadar şanslı bir başlangıç yapamadı değil mi?
TAN: Hakkını yememek lazım. Bugün ve o gün çok farklıdır. Bir kere, pandemi yüzünden yüz yüze görüşmeler olamıyor. Ancak Murat Beyin yapacağı fazla bir şey yok çünkü bugünün ilişkileri kurumsallıktan öylesine uzak ki. Kurumlar artık dış politikanın içinde değil. Dışişleri Bakanlığı adeta posta telgraf ajansı gibi oldu, politikaya katkısı yok, kendisinden beklenen bir şey yok, inisiyatif alacağı durum yok. Bütün kurumlarda böyle. Çok üzücü. Türkiye’nin en önemli zafiyetlerinden birisi bu. Kimsenin bunu sorguladığı da yok. Kurumların desteğini almadıkça sadece Dışişleri’nin değil, diğer kurumların katkısını da almadıkça, fikir üretimlerinde, alternatif politika üretiminde kurumlar yer almadıkları sürece dış politikada bir yere varılması mümkün değil.
SORU: Yıllarca 24 Nisan’larda hep kabus görüldü, -acaba soykırım sözcüğünü başkan kullanacak mı?- diye. Bugüne kadar olmadı neden şimdi yaşandı bu durum?
TAN: Ülkenizin küresel duruşu, hangi durumda olduğu çok önemli. Türkiye dış politikası itibarıyla müthiş bir zaafa uğradı, büyük itibar kaybetti. Siz ABD ile ilişkilerde güven kaybına uğradınız. İdeolojik yürütülen dış politika ile birçok sorunun tarafı haline geldiniz. Benim ayrıldığım gün de dahil olmak üzere, birçok konuda Türkiye tarafsızlığını korumuştu ama ondan sonra her konunun tarafı haline geldik. Oysa Atatürk ün öğretileri vardır. -Komşularla ilişkilerinizi geliştirin ama onların ilişkilerinde asla taraf olmayın.- Biz bunların hepsini bir kenara bıraktık ve bize inanılmaz yardımcı olan Yahudi lobisini kaybettik. Ondan önce İsrail ile ilişkilerimizi kaybettik. Bu büyük destekleri kaybettik. Birtakım kurumları kaybettik. Türkiye’nin daima arkasında duran Pentagon vardı, onu da kaybettik.
SORU: 2003 Tezkeresiyle mi?
TAN: 2003’teki tezkere olayı, tarihi dönüm noktasıdır. -E, n’apalım meclis böyle karar verdi.- diyenler oldu, ama kim ne derse desin, söylenecek çok şey var. Çünkü o tezkereden önce ABD’ye çok geniş taahhütlerde bulunmuştuk. Sonraki yıllarda bir de S-400 alımı oldu. Siz diyorsunuz ki -bir ülke silah alacaksa başka ülkenin diktesine tabi olmaz.- Elbette. Sonra NATO üyesi ülke yaptırıma uğradı diyorsunuz. Bir NATO ülkesi de NATO toplantıları çerçevesinde altına imza attığı belgelere aykırı hareket ediyor. Ayrıca bu silahların kime tehdit olarak alındığı kimsenin bilmediği bir şey, kaça alındığını bilmiyoruz, hiçbir şeffaflık yok. Ayrıca bu sistemlerin kendi sistemlerimiz çerçevesinde etkin kullanılamayacağı biliniyor. Ama biz ısrarla NATO sistemlerine dahil edilmesini istiyoruz. Halbuki bunların dahil edilmeyeceğine dair sözler var, bizim de imzamız var. Tabii bütün bunlar aleyhimize döndü. Ben her şeye rağmen Türk halkını incitecek bir kararı Biden’ın almayacağını düşünüyordum ama maalesef oldu. Çok acı bir durumdur büyük üzüntü ille karşılıyorum.
SORU: Kimileri de ne olacaksa oldu, sonrasına bakalım, diyor.
TAN: -Demokles’in kılıcı gibi hep duracak mıydı, oldu bitti- diyenler var ama bu böyle kalmayacaktır bundan emin olabilirsiniz. Biz siyasi gücümüz, duruşumuzla ABD ile ilişkilerimizi bugüne kadar iyi yöneterek bu işi toparlayabildik. Bir baraj düşünün o baraj ardındaki suyu tutabildi. Yanılmak isterim ama hemen olmasa da bu kararın menfi etkileri görülecektir. Birkaç yıl sonra tazminat davaları açılacaktır, tabii ki haklı oldukları için değil. Amerikan hukuk sistemi bunun suiistimaline çok müsait bir sistem olduğu için. Yıllar önce ben ABD’ye tayin olduğumda bana Turgut Özal, -öyle bir ülkeye gidiyorsun ki ABD ile ilişkilerini sağlıklı sürdüremeyen ülkenin dış politikasından hayır gelmez.- demişti. 36 yıl sonra Özal’ın çok haklı olduğunu düşünüyorum. Biz o ilişkileri yanlış yönetmeye başladık.
SORU: Biraz da geleceğe bakalım mı? Halk Bankası meselesi, FETÖ olayı, yaptırımlar. Bu kapsamlı sorunları nasıl çözeceğiz?
TAN: Diplomaside çözülmeyecek sorun yoktur ama önce kendi sorununuzu çözeceksiniz. Kendiniz yaralı bir şekilde, istikameti belli olmayan bir politika izlerken bu çok zor. Türkiye bir an önce kendi insanına güven vermeli, sonra yurtdışındaki dostlarına muhataplarına güven vermelidir. Bu sert güç uygulamalarını, hamaset çerçevesindeki politikasının parçası yapmamalıdır. Bunlara gerek yok. Türkiye zaten güçlü bir ülke, insanı gerçekten üretken, son derece çalışkan bir halk ama bu halka özgürce ülkenin geleceğine katkıda bulunmasına müsaade etmek, kurumları ihya etmek lazım. Yumuşak güç uygulamaları sırasında herkes bizim kapımızı çalıyordu -bize yardımcı olun- diye şimdi biz herkesin kapısını çalıyoruz. İş bu kadar vahimdir. Dolayısıyla haddime değil ama siyasetçilerimize bir an önce bu konuda adım atmaları için rica ediyorum.
SORU: İşimiz zor anlaşılan?
TAN: İçinde bulunduğunuz basın camiasının durumu bile ortada. Böyle bir basın anlayışı ile nasıl olacak? İnsanlar size nasıl güvenecek? O kadar kırılgan durumdasınız ki ekonominiz sorunlu, yatırım yapacak ülkeler yargı sisteminize, yargı bağımsızlığınıza, kuvvetler ayrılığınıza, kurumlarınızın yerleşikliğine bakıyor, güvenilirliğine bakıyor. Siz gidip bu sorunları olan ülkede paranızı yatırmak ister misiniz? Bunlar yapılmadıkça Murat Mercan değil kimi gönderirsen gönder 6 büyükelçi gönderseniz hiçbir şey yapamazlar.
SORU: Büyükelçiliklere atamalar da tartışmalı değil mi? Hele monşer sözcüğünün kullanılmış oluşu?
TAN: İstisnai memuriyettir. Gerekli özelliklere sahip insanlar bunu yaparlar. Mesela Muhtar Kent, ABD’nin önde gelen şirketlerinden birinin yöneticiliğini yapmış, Çin ABD ekonomik konseyinin başkanlığını yapmış, ABD başkanlarıyla oturmuş, tanımadığı siyasetçi yok, mesela onu büyükelçi atasanız herkes şapka çıkartır. Ama -eski dostum- anlayışı ile yaparsanız bundan daha büyük yanlış düşünemiyorum. Diplomasi, monşer lafıyla geçiştirilecek meslek değildir, ciddiye alınmalıdır. Ciddiye almadıkları zaman gelinen nokta ortada. Avrupa Konseyi ve Parlamentosu başkanlarının ziyaretinde sadece protokol hatası konuşuldu.
SORU: Kurumsallık deseniz de dış politika ikili inisiyatiflerle yürüyor. Örneğin Putin-Erdoğan görüşmeleri, ne dersiniz?
TAN: Tam da burada kurumsal yapı önemli. İki insan bütün o ilişkiyi kurumlarından bağımsız yürütürse nasıl ülkenin yararına döndüreceksiniz? O görüşmelerde not tutuluyor mu? Notu kim tutuyor? Türkiye hariciyesinin gücü hafızasından kaynaklanır. Ayrıca biz takım tutar gibi taraf tuttuk. Obama ne dostumuz ne kardeşimizdi yahut Trump… Siz şimdi onların da bedelini ödüyorsunuz.
SORU: Fetö’nün iadesi mümkün olmayacak gibi görünüyor, ne dersiniz?
TAN: ABD şeytanla da iş birliği yapar yeter ki çıkarına olsun. Şimdi hepinize soruyorum, devletin bütün birimleri siyasetçiler, ardı ardına yıllarca Fethullah Gülen’i evinde ziyaret ettiler.
Devletinizin bütün organlarıyla muazzam bir muhabbet yaşayan bu adamı Amerika kullanmayacak mı? Siz olsanız kullanmaz mısınız? Siz şimdi iadesini isterken gazete haberlerini sunuyorsunuz herhâlde gülümsüyorlar. Onlar da size bir tomar gazete sunar. Ne cevap vereceksiniz? Ona düzülen methiyeler hala hepimizin zihninde ve hala görüntülerini izliyoruz. Dolayısıyla bu, ciddiyetle yönetilen bir konu değil. Sonuç alma imkânı da bence yok.
SORU: Halk Bankası kararı da korkuyla bekleniyor?
TAN: Oradan size borç çıkarıldığı taktirde ödemeyebilirsiniz ama bunun da bir bedeli olur. O bedeli ödemeye hazırsanız ödemezsiniz.
SORU: DC’de düzenlediğiniz “Jazz Geceleri”nin ABD’de ikili ilişkilere katkısı oldu mu?
TAN: Bana sorarsanız çok yararlı oldu, ben o sayede Joe Biden’la tanıştım.
Hillary Clinton’la da. Kongrenin hemen yarısına o sayede ulaştım. Murat Mercan Bey’e de tavsiye ettim.
Bir zamanlar TC. Washington Büyükelçisi'ne değer veriliyordu!..
Başkan'ın, Büyükelçi Tan'ı ailesiyle kabul edip birlikte fotoğraf vermesi Türkiye'ye verilen değerin önemini gösteriyordu...
Bu tür samimiyet ve değer fotoğrafları artık mazide kaldı...
NOT: Röportaj, Gazeteciler Cemiyeti ve media4democracy sosyal medya hesaplarından izlenebilir...