Duayen diplomat, Biden'ın açıklamalarından sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
"Tarih derniliği olmayan devletlerin siyasetçisi de tarih bilgisinden yoksundur. Tarihi tahrif ederek dış politika vasıtası olarak kullanalar sonunda acı sonuçlarına kendileri katlanır. ABD Başkanı Biden'ı kınıyorum. Ermeniler tarafından kullanılmayı kabul etmiştir.
Bellidir ki Biden Türk Milleti'nin dostluğunun değereni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin müttefik olarak önemini idraktan acizdir. 1950'lerden bu yana olan tarihi bile bilmemektedir. Nerede kaldı öncesini bilsin! İftiralarla tarih yazmaya kalkmış. Tarihe ihanet etmiş..."
Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, Biden'ın açıklamalarından önce de Muhalif'e şunları söylemişti:
Göreve yeni başlayan bir Devlet Başkanı’nın komşusu olan ve/veya kendi Devleti ile aynı ittifak içinde yer alan bir diğer Devlet’in Cumhurbaşkanı’nı telefonla araması, aslında, diplomaside bir “mücâmele” yani “karşılıklı olarak iyi muamelede bulunma; güzel ve hoş geçinme” kuralı çerçevesinde mütalâa edilmelidir. Normal olumlu bir olay olarak değerlendirilmesi gerekir.
Bununla beraber, bu telefon aramaları ve/veya mesajlaşmalar ve bunlardaki öncelik sıralaması arayan Devlet’in aranan Devlet ile olan ilişkilerine verdiği önemin, kıymetin ölçüsü olarak da algılanabilir, değerlendirilebilir.
Nitekim, çeşitli dış ve iç çevrelerde Biden’ın telefonla aramalarının öncelik sırasının çetelesini tutanlar ve bundan sonuçlar çıkaranlar olmuştur. Olması da normaldir.
Biden’ın ilk olarak sınırdaş komşusu ve NATO içinde müttefiki Kanada’nın Başbakanı’nı aradığı diplomasi medyasında vurgulanmıştır. Biden’ın ilk olarak Kanada Başbakanı’nı araması, özellikle covid-19 şartlarında gayet normaldir.
ABD Başkanı göreve başladıktan 3 ay sonra Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a telefon etmiş oluyor. Ben bu aramanın 3 ay sonra olmasını yadırgamıyor ve üstünde durmak istemiyorum.
Türkiye – ABD ilişkilerinin uzunca süredir türbülanslı bir seyir gösterdiğini görüyoruz, hissediyoruz. Bunun sebepleri üzerinde de durmayacağım. Yeri değildir. Ama bilinen bir gerçek vardır ki, o da Biden’ın bir siyasetçi olarak kendi seçim kampanyası sırasında kullandığı içişlerimize müdahale teşkil eden densiz ve ölçüsüz ifadeleri olmuştur.
Biden’ın özellikle seçim kampanyası sırasında ABD’deki Yunan, Ermeni ve Yahudi/Musevî unsurların Türkiye’ye olan husumetlerinden yararlanan bir tutum izlediğini medyadan takip ettim.
Türkiye NATO ittifakı için vazgeçilemeyecek önem ve değerde bir Devlet’tir. Dolayısıyla ABD için de öyledir. Görüşüme göre, Türkiye için de ABD ve NATO aynı derecede önemlidir.
Müttefik Devletler arasında anlaşmazlık, uyuşmazlık çıkmaz, diye bir kural yoktur. İyi ilişkiler kadar Müttefikler arasında ikili ve çok taraflı plânda tartışmalar, uyuşmazlıklar, sorunlar yaşanabilir. Ama bunların aynı çerçevede halledilmesi ortak çıkarlar bakımından zorunludur.
Biden’ın Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla aramasını, bu telefonla arama olayının kendisini, olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Beyaz Saray’ın bu telefon konuşması hakkında yaptığı yazılı açıklamada “Başkan Biden genişleyen iş birliği alanları çerçevesinde yapıcı ikili ilişkilere ve anlaşmazlıkların etkin yönetimine” önem verdiğini söylediği ve iki Lider’in her türlü ikili ve bölgesel meseleleri görüşmek üzere haziran ayında NATO Zirvesi (marjında) sırasında ikili bir toplantı yapmayı kabul ettiği” belirtilmiştir.
“Cumhurbaşkanlığı’nın bu görüşme hakkındaki açıklamasında da Beyaz Saray’ın açıklamasındaki unsurlar teyit edilmiş ve “…liderler, ikili ilişkilerin stratejik doğası ve karşılıklı çıkar ilişkileri temelinde iş birliğinin genişletilmesi amacıyla birlikte çalışmanın önemi hususlarında mutabık kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ’nün ABD’deki varlığı ve ABD’nin Suriye’de PKK-PYD terör örgütüne verdiği destek gibi konuların çözüme kavuşturulmasının, Türk-Amerikan ilişkilerinin daha ileri seviyelere taşınması için önemli olduğunu ifade etti. İki lider, haziran ayında düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi’nin marjında görüşme konusunda anlaşmaya vardı” denilmiştir.
Biden’ın telefonla aramasının “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” gününde gerçekleşmesini, ABD’nin, millî iradenin tecelligâhı olan Meclislerin, Parlâmentoların demokrasilerdeki rolüne verdiği önemin ifadesi olarak değerlendirmek de mümkündür.
Ancak bir de bu olumlu gelişmenin 24 Nisan’dan bir gün önce gerçekleşmiş olması vardır. Bu telefonla arama olayının ABD Başkanı’nın mutat 24 Nisan açıklaması bakımından neye delâlet ettiğini değerlendirmek, kanaatimce kehanet işi olur. Ancak işaretlerin Türkiye bakımından pek olumlu olmadığını üzüntüyle görüyorum.
Nitekim, Beyaz Saray Basın Sekreteri Jen Psaki’nin Başkan Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon konuşması ile ilgili olarak “Yönetimin Cumartesi (24 Nisan) günü konuyla ilgili daha çok şey söyleyeceğini” belirtmesi manidardır.
Reuters haber ajansında telefon görüşmesinde Biden’ın “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 1915 Ermeni katliamını soykırım olarak tanımayı düşündüğünü” söylediği haberini okudum. Bunun doğru olmaması dileğimdir. Ayrıca, bazı çevrelerde Biden'ın insan hakları konusuna verdiği önemin bir ifadesi olarak 24 Nisan açıklamasında "Soykırım/ Genocide-Jenosid" kelimesine yer vereceğini öne sürenler de vardır. Bu düşünce bir yanılgıdır. İnsan hakları gibi yüce bir değere saygısızlıktır. İftiralara itibar ederek insan hakları davası yürütülemez.
Temennim, ABD Başkanı Biden’ın 24 Nisan günü Türk Milleti’ni ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni rencide edebilecek ölçüde akıl tutulması içinde basiretsiz, vukufsuz ve ufuksuz bir açıklama yapmamasıdır.
Uluslararası ilişkilerde Türkiye, dünyadaki belirli unsurların saplantılı, takıntılı husumet duygularını iç politikada oya tahvil edebilme düşüncesiyle rencide edilebilecek bir Millet ve Devlet değildir.