Ünlü tarihçi ve yazar Emrah Safa Gürkan sosyal medya hesabından kapsamlı bir analiz paylaştı. Analizini flood şeklinde paylaşan tarihçinin tweetleri büyük beğeni topladı.
İşte o tweetlerinin tamamı:
“Türkiye'de seçmeni "umut" yönetiyor. Habire umut satın alıyor.
Umutlanmak için mecbur kaldığı projelere bile dört elle sarılıyor.
Kaçınılmaz an geldiğinde umudu birkaç saat daha sürsün diye her şeye inanıyor (7-8 gibi atılan tweetlere bakın)
Sonra umudu kırılınca da umudunu kırana düşman kesiliyor (Muharrem İnce'nin tek mesajla hedef olması) ya da bin bir irrasyonel sistemle sorumluluğu başka yere atıyor. Göçmenler, dış güçler, seçmen asla oy değiştirmez vs.
Aynı bunları diyenler dört sene sonra gene umutlanacaklar, oysa bu sıkıntılar gerçekse 2028'de de umutlanmamaları lazım. Ama umutlanacaklar, bakın göreceksiniz.
Mesela bazı argümanlara bakalım ne kadar rasyoneller:
1. Başka aday olsa kazanmayacaktı. Yani hiçbir şekilde kazanılamıyor seçim. O zaman 2028'te bir şey demeyin, kazanacağız tweeti atmayın mesela
2. Yarısı halkın karşı geldi. Geçen seçimde de gelmişti, hatta RTE oy artırdı yarım puan falan
3. "Halk böyle." Bu nasıl seçim analizi ne yapalım yani Mars'tan adam mı getireceğiz vs. vs. yani bunlar mantıklı argümanlar mı Allah aşkına?
Türk halkı çok duygusal ya. Duygu satın alıyor. Muhalif kesimde talep edilen duygu umut. Çünkü agencysi elinden alınmış, temsil edilmiyor. İronik bir şekilde bunun esas sorumlusu olan muhalif siyasetçiler bundan en çok fayda görenler oluyor.
Eskiden korkuyu provoke ederlerdi şimdi umudu ki bu gene de bir gelişme sayılır.
Ama bu rasyonel analizlerin önüne geçiyor. Gerçekten kaçma gibi bir sonuç doğuruyor. Sonunda seçimin kaybedildiği akşam bu aday doğru muydu gibi bir ankete %34 evet çıkıyor. Tam bir dediğim dedik tutum. Israr edersek dünya bizim istediğimiz gibi değişir. Bunu çocuklar yapar.
Akılla değil duygularla hareket edince, kaybedilmiş bir seçimin faturasını bile çıkaramıyoruz. Hesap soramıyoruz. Nerede yanlış yapıldı diyemiyoruz. Sloganlar, romantik laflar, mantıksız argümanlar. Sonuçta birbirini kıran inciten insanlar. Boş holiganlık.
Gelişmiş demokrasiler hesap sormak, itiraz etmek üzerine kurulmuştur. Akılla hareket eden, mantıklı düşünen kitleler talep eder. Böyle duygusal davranan, ahenge tapan, ağzımızın tadı kaçmasın kıvamında proje yerine hayal ve umut satın alan kitleler değil.
Bırakın insanlar konuşsun, hesap sorsun, kamuoyu oluştursun. Alternatifler böyle çıkar. Yoksa 2028 yılında da bize dayatılmış adaylarla baş başa kalırız.
Siyasetçi o kadar değerli, zor bulunan bir şey değil. Biz itiraz edersek biri gider, diğeri gelir. Sürekli aynı isimlere mahkum kalmayız.
Bu problemler bir yere kadar Batı toplumlarında da var. Bu anlamda ülkemizin bu kadar kötü durumda olduğunu düşünmüyorum. Bence bu irrasyonel güruhun sesi çok çıkıyor sadece.
Her halükarda herkes kariyerinin sorumluluğunu almalı. Bu seçimi biz kaybetmedik, biz kaybettirmedik. Bir kişi aday oldu, bir hikaye anlattı. Olmadı. E bunun sorumlusu 20 yaşındaki Twitter kullanıcısı olamaz.
Bir de şöyle bir argüman var: "Elinden geleni yaptı."
Pardon?
Parti genel başkanlığı memuriyet ya da esnaflık gibi bir şey değil. Bir tane oluyor ondan. Oraya da elinden geleni yapan değil, işini çok iyi yapanlar geliyor. CEO'lar, teknik direktörler vs. bunlar tek kişilik makamlar.
Bin tane yok. Yani Kemal Kılıçdaroğlu bir öğretmen olsaydı evet ekmeği ile oynamayalım, elinden geleni yapmış derdik.
Ama yani bıraksa evden atmayacaklar. 75 yaşında emekli olmuş olacak. Bu bir kıyamet senaryosu değil kimse kusura bakmasın.
Ben demiştim demek istemiyoruz, en azından bir kısmımız.
Ama bu itiraz edememe kültüründen dolayı istemediğim bir adaya sırf dedemin partisini bürokratik olarak ele geçirmiş diye oy vermek istemiyorum ben artık.
Seçmen olarak benim baskımı hissetsin zorunda kalsın istiyorum.
Ekmeleddin İhsanoğlu, Mustafa Sarıgül, Kemal Kılıçdaroğlu ne derseniz verdim vallahi. Normalde vermezdim. Bundan sonra vermem. Kusura bakmayın. Dayatma aday olursa sandığa gitmem. 43 yaşındayım, az biraz bir şeyler okudum, oyumun artık bana ait olmasını istiyorum.
O seçimleri ve dolayısıyla Kurtuluş Savaşı'nı (!) da benim o bir oyum yüzünden kaybediyorsak kaybedelim o ihaneti üstleniyorum.
75 yaşında birine oy verdim. Sene içinde onca boomer videosu çektikten sonra. Hayatımda ilk kez bilerek çeliştim. Bir daha olmayacak.
Entelektüel olarak kirlendim resmen ya. Kendimi intihal yapmış gibi hissediyorum. Ben hayatımda düşünmediğim bir şey söylemedim hiç. Kıvırmam susmak olur benim, maks gargaraya getiririm. Ama hiç düşünmediğim şeyi söylemedim. Ama düşünmediğim oyu attım. 3 kere. Skandal resmen.
Son bir argüman daha var, saçma olan.
"Kim olsa kaybedecekti"
1. Bu benim sorunum değil. Aday olan kişi ana muhalefet partisinin lideri.
a. Doğru adayı bulacaktı
b. Ya da daha önceki seçimleri kazanacaktı, ülke bu hale gelmeyecekti.
Ben seçmenim doğru adayı ben bulamam. CHP'nin yüzlerce belediyesi, vekili var. O sorumluluk nasıl bizim sırtımıza yüklendi anlamıyorum.
Siyasetçi o kadar bulunmaz bir şey değil. Önünü açarsan çıkar. Çıkartamıyorsan bırakırsın
İBB seçimini kazanan adayı 5 ay önce kim tanıyordu?
2. Kaldı ki görev, mission bu. Her şeye rağmen kazanmak, tüm eşitsiz koşullara rağmen. Aday olunca bunu kabul etmiş oluyorsun. Bununla da başa çıkmak zorundasın. Çıkamıyorsan bırakabilirsin. O makamdan bin tane yok. Milyonlarca oyu rehin almamalısın.
3. Ayrıca bu "hiçbir şey değişmez" öğrenilmiş 1 çaresizlik.
Değişmeyen şey senin tutumun sevgili bir kısım seçmen.
En olmadık hayale inanıp o hayal gerçekleşmeyince tüm umutlarını yitirip oradan oraya sürüklenmen, ardından da yansın bu dünya çığlığın, değişmeyen hesap soramaman.
Hayır madem hiçbir şey değişmiyordu, aylardır insanlara neyin hikayesini anlattınız ki. Buralarda herkes coşuyordu, baladlar, sagalar, maniler yazılıyordu. O zaman bilmiyor muydunuz? Mesela 2028'de de bilmeyecek misiniz? Yani bu gelgit ne noktada bitecek?
Hayat boyu ben bu ülkede hep değişmez vs. lafını duydum. Bu kadar hızlı değişen ülke görmedim. Değişmeyen ülke, şartlar vs. değil, bazılarımız.
Seçmene çözümün ne diyorlar. Seçmen ya bu, ne çözümü. Onu da seçmen mi çözecek? Onun sorumluluğu da tek tek biz normal insanlarda mı?
Yıllardır buna göre bir hazırlık yapılmadıysa bu kimin suçu?
Bu kadar mantıksız argümanı bir arada daha önce hiç görmedim. Konu siyasetse insanlar mantıken hovardalaşıyorlar.
Borsa, kariyer vs. buralarda böyle irrasyonel hareketlerde bulunduklarını hiç sanmıyorum. Siyaset terapi grubu gibi, ısrar, tutturma, saçmalama alanı.
Normal hayatta yapmadığımız her şey. Neden? Çünkü kamusal alan. Buradaki irrasyonalite herkese patlıyor, sadece irrasyonelin kendisine değil. Muhteşem bir bandwagoning.
Lütfen yatırımını da bu mantık seviyesinde yap da görelim ya.
Hayır bu Fenerbahçeliler nerede onu anlamadım. Bu Hiddink'i, Löw'ü, Ivic'i, Aragones'i dünyanın en ünlü hocalarını, Dünya Kupası'ndan Şampiyonlar Ligi kupalarına başarıdan başarıya koşmuş onca teknik direktörü tek sezonda gönderen insanlar nerede?
Kulüp başkanından sorduğunuz hesabı burada niye sormuyorsunuz.
Kim bu hocalar diyenler için
https://en.wikipedia.org/wiki/Tomislav_Ivi%C4%87
https://en.wikipedia.org/wiki/Joachim_L%C3%B6w
https://en.wikipedia.org/wiki/Guus_Hiddink
Toplamda 1 Dünya Kupası, 1 Avrupa Kupası, 1 Şampiyonlar Ligi, Premier League, Almanya, Portekiz, İspanya, Fransa, 5-10 şampiyonluk.
Tek sezonda gitti hepsi 😊"