İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4848 %0.01
36,6914 %0.27
3.493.600 %2.056
3.065,56 0,40
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Fransa Devlet Başkanı Macron'a Türk kuşatması!..

Fransa Devlet Başkanı Macron'a Türk kuşatması!..

Kamu Hukuku ve Siyasal Bilimler Doktoru Fahri Konsolosluklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Yavuz Selim SARIİBRAHİMOĞLU ile Ticaret Hukuku doktorası yapan Avukat Begüm İlçayto ve stajyer Avukat Çağla Oğuz ile Fransa Devlet Başkanı Macron'a kapsamlı bir rapor gönderdiler. Türk ekibi, Türkiye ile Fransa'nın başta Afrika olmak üzere her kıtada çekişme yerine iş birliğine gitmesinin iki ülkenin de çıkarına olduğunu örnekleriyle anlattılar...

Sarıibrahimoğlu, Oğuz ve İlçayto'dan oluşan "Beyin Takımı"nın, "TÜRKİYE İÇİN AYRICALIKLI ORTAKLIK VE AVRUPA BİRLİĞİ'NİN HUKUKİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ HAKKINDA AÇIK MEKTUP" başlıklı ders gibi raporları şöyle:

Ekselansları Sayın Emmanuel MACRON'un dikkatine

Ekselansları,
Sayın Cumhurbaşkanı, öncelikle zat-ı alilerinize ve şahsınızda tüm Fransız ulusuna saygılarımızı sunmak istiyoruz.
Çin, Japonya, Hindistan, Kore ve Endonezya başta olmak üzere Doğu'nun ekonomik üretken gücünün artması, Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerin yükselen potansiyeli nedeniyle dünya ekonomisinin eksen değiştirdiği artık bir vakıadır. Batılı ekonomilerin dünya çapında düşüşte olduğu gözlemlenmektedir.

Avrupa eskisi kadar güçlü değil. İngiltere'nin AB'den ayrıldığını göz önüne bulunduran Fransa, Akdeniz'de Türkiye ile senkronize bir güç oluşturarak bunu bir fırsata çevirebilir.
Böyle bir birlikteliğin, Akdeniz ve çevre ülkeleri için önemli ve değerli fırsatlar yaratacağı açıktır.
Bu politika aynı zamanda Akdeniz'in istikrarının korunmasına da yardımcı olacaktır.
Fransa'nın daha aktif yüzünü, bizler gibi tüm dünya görmekten mutlu olacaktır.
Afrika'da Türkiye ve Fransa'nın iş birliği yapabileceği geniş bir alan mevcuttur.

Türkiye son yıllarda Afrika'da önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Son beş yılda 38 büyükelçilik açmıştır.
Maalesef Türkiye ile Akdeniz'de ve Afrika'da karşı karşıyasınız. Fransa'nın eski nüfuzunu yeniden kazanmasının tek yolu, NATO'nun Akdeniz ve Ortadoğu'daki hayati ortağı Türkiye ile stratejik iş birliğidir. Bu iş birliği, ülkenizdeki Müslüman azınlığa da olumlu bir mesaj gönderecektir.

Sarı yelekliler aylardır Fransa sokaklarında. Aktivistler her yaştan, meslekten ve şehirden geliyor. Hepsi sokaklarda ve taleplerinin ne olduğunu ve hükümetten yardım istediklerini söylüyorlar.
Bu genel değerlendirmeler ışığında Fransa'nın mevcut etkin gücünü daha da artırmak için yeni ekonomik stratejiler geliştirmesi gerektiği açıktır.

Fransa'da her seviyeden emekli askeri personelin açıklamaları ortadadır. Sayın Başkan, sizi, Ekselanslarını, bakanları ve generalleri, "ülkede iç savaş çıkacak ve ordu düzeni yeniden sağlayacak" diyerek uyarmaktadırlar. Söylediklerinin ne kadar doğru olduğu belli değil ama emekli olmalarına rağmen askeri kanattan böyle bir uyarının gelmesi endişe vericidir. Ayrıca askerlerinizin Fransa'nın eski gücünü geri kazanmasını beklediğinin de bir işaretidir.

Türkiye ve Fransa güçlerini birlikte sinerji içinde kullanırlarsa bunun her ikisi için de faydalı olacağı açıktır. Bu tür bir iş birliği Afrika kıtasının ekonomik ve siyasi istikrarı açısından da önemlidir.
Ama her alanda birbirleriyle rekabet ederlerse bundan iki taraf da karlı çıkmayacaktır. Aynı zamanda hem kıta Afrika’sı hem de Doğu Akdeniz de kaybedecektir.

Bölgedeki Müslüman nüfusla uyumu sürdürmenin önemi göz ardı edilmemeli ve küçümsenmemelidir. Türkiye, bölgesinde etkin olarak dünyanın en büyük 17. ekonomisidir. Ekonomisini ve gücünü dünyaya kanıtlamış bir ülkedir.

Türkiye ile Fransa arasında kültürel ve barışçıl bir yakınlaşmanın önündeki engellerden biri de halklarda oluşturulan önyargılarıdır. Siyasi yönetimlerin tutumlarından kaynaklanan bu önyargıları kırmaya çalışmak her iki ülkenin de çıkarınadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 40 yılında Fransızca en popüler birinci yabancı dil iken, bugün, Fransızca'nın İngilizce, Almanca, Arapça ve Rusça'dan sonra beşinci sırada olması çok anlamlıdır.

1958'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) kurulmasından kısa bir süre sonra, Türkiye 31 Temmuz 1959'da ortaklık başvurusunda bulundu.
AET Bakanlar Kurulu, Türkiye'nin adaylığını kabul etti ve üyelik koşulları sağlanana kadar geçerli olacak bir Ortaklık Anlaşması imzalanmasını önerdi. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren ek protokolde, hazırlık dönemi sona ermiş ve geçiş dönemine ilişkin kurallar belirlenmiştir.

10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Türkiye'nin adaylığı resmen kabul edilmiş ve diğer aday ülkelerle eşitliği de içeren sağlam bir zeminde olacağı açık ve net bir şekilde beyan edilmiştir.

3 Ekim 2005'te Lüksemburg'da düzenlenen Hükümetler arası Konferans ile Türkiye AB üyelik müzakerelerine başlamıştır.
O zamandan beri müzakereler devam ediyor gibi görünse de kayda değer bir ilerleme kaydedilmemiştir.

Bildiğiniz gibi Akdeniz Ülkeleri Birliği, Avrupa ve Akdeniz bölgesinden 43 ülkeyi bir araya getiren hükümetler arası bir kuruluştur. Avrupa Birliği'nden 28 Üye Devletini ve Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Avrupa'dan da 15 Akdeniz ülkesini içermektedir.
İki ülke arasındaki uzlaşı ekonomik açıdan da sürdürülmelidir. Ayrıca, iki ülke arasındaki stratejik bir anlaşma, ekonomik ve siyasi güvenliği önemli ölçüde iyileştirecektir.

Türkiye'de hatırı sayılır sayıda Fransa'ya ve Fransız kültürüne sempati duyan bir kesim vardır. Bu gurup seçim döneminizden bu yana büyük bir merak ile sizi izlemektedir.

Ülkeniz içinden ve dışından sayısız engelleme girişimlerine rağmen Fransa'nın dünya siyasetindeki aktif konumunu ilgi ile izlemektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti’ni “Tam üye” değil “Ayrıcalıklı Ortak” olarak belirtmekte ısrar etmenizin bu kesimi biraz hayal kırıklığına uğratmaktadır.
Bu mücadelede karşılıklı çıkarlar inşa ederek Türkiye ile birlikte hareket etme fırsatlarını görmek istemektedirler.

Elbette, Majesteleri'ne herhangi bir şey tavsiye etme veya yön çizme niyetinde değiliz.
Ancak, müsaadelerinizle, Türkiye'den tam üye olarak değil de imtiyazlı bir ortak olarak bahsettiğiniz konuşmanızın bizler için de biraz hayal kırıklığı olduğunu ifade etmek isteriz.

İlgili tüm taraflar, böyle bir yaklaşımın hiçbir yasal dayanağı olmadığını ve daha önce imzalanmış anlaşmalara aykırı olduğunun bilincindedir.
Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında 12 Eylül 1963'te bir Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalandı. 22 Kasım 1964'te yürürlüğe girdi.
Bu anlaşma Topluluk tarafından üçte iki çoğunlukla onaylandı ve kabul edildi. Ayrıca Fransa'nın bu anlaşma kapsamında Türkiye'ye ekonomik destek sözü verdiği de bir başka gerçektir. Dünyada yasal bir düzen varsa, bu Sözleşme'yi ihlal etmek mümkün olmamalıdır.

"Ankara Küçük Asya'dır" sözünüz doğrudur. Ancak buna atıfta bulunarak Akdeniz ülkelerinin stratejik iş birliği anlaşmasına katılmasının kabul edilemez olduğunu iddia etmek doğru değildir (AT Antlaşmaları Madde 300 ve AT 310 hükümleri) Akdeniz, sadece kıta Avrupası'na kıyısı olan bir deniz değildir. Bu durumda Avrupa Birliği'ne tam üye olan Kıbrıs adasını nereye koyacaksınız?

Türkiye'nin birçok Avrupa ülkesinden önce demokratik sisteme geçtiğini ve kadın hakları gibi alanlarda adeta öncü olduğunu göz ardı etmemeliyiz.

Türkiye'nin Fransa gibi büyük ve saygın bir ülkenin “pacta sunt servanda” kuralına saygı göstermesini beklemeye hakkı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ankara Anlaşması'nın değiştirilmesi veya iptali, 300 ve 310. Maddeler gereği, ancak makul gerekçelerle tüm üyelerin oybirliği ile mümkündür.
Unutulmamalıdır ki, anlaşmalar oybirliği ile iptal edilse bile, anlaşmanın geçerli olduğu süre içinde Türkiye'nin son 40 yıla ilişkin zarar ve ziyanını talep etme hakkı olacaktır.

Bu arada, herhangi bir Topluluk yasasının herhangi bir ulusal yasadan üstündür. Herhangi bir anlaşmanın hükümlerinin ulusal yasalara uyulmaması nedeniyle iptal edilemeyeceğine dikkatinizi çekmek isteriz.
Topluluk hukukunun hükümleri ile ulusal hukukun hükümleri arasında bir çelişki olması durumunda, ilgili Üye Devlet kendi hükümlerini iptal etmeli, değiştirmeli ve bunları AB ile uyumlu hale getirmelidir. Bu bir zorunluluktur.

Fransa, Türkiye ithalatı sıralamasında 6. ülkedir. İhracat sıralamasında 4. sırada yer almaktadır. 1990 ile 2006 yılları arasında toplam ticaret hacmi 85 milyar dolardır.

Türkiye'de 524 Fransız firması faaliyet göstermektedir. Sadece üç örnek; Renault 1969'dan beri Türkiye'de üretim yapıyor. TOTAL'ın Türkiye'de 500 istasyonu bulunuyor. Türkiye'de her yıl 125 milyon kişi Carrefour'dan alışveriş yapıyor.
Dünyanın ekonomik kutuplarının eksen değiştirdiği Fransız uzmanlar tarafından da gözlemleniyor. Avrupa artık eskisi gibi dünyanın tek merkezi değil. Avrupa eskisi kadar güçlü de değil.

Fransa'ya ve Fransız kültürüne sempati duyan Türkler, iki ülkenin ağırlıklı olarak Akdeniz bölgesi, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika'da şu anda olduğundan çok daha fazla alanda iş birliği yaptığını görmek isterler.
Türkiye son beş yılda Afrika'da 38 büyükelçilik açtı. Siyasi ve ekonomik ilişkileri önemli ölçüde büyüdü. Büyük ve etkin bir ağ kurdu. Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika'da güçlü müttefikleri oluştu.

İki ülke birbiriyle rekabet etmek yerine müşterek çıkarlarına hizmet edecek bir sinerji yaratabilir. Bu durum Fransa'nın İslam ülkelerindeki ve Avrupa'daki Müslüman toplumdaki imajını iyileştirmeye de yardımcı olacaktır.

Fransa gibi büyük ve önemli bir ülkeye, kimin ne olduğunu söylemenin uygun olmadığını biliyoruz. Biz sadece dostluğa ve iş birliğine katkıda bulunmak için fikirlerimizi sunmak istiyoruz. Türkiye onlarca yıl önceki Türkiye değil. Bu gerçeğin kabullenilmesi halinde iki ülkenin dünya siyaseti ve ekonomisinde istenilen düzeye getirecek koşullar ortaya çıkacaktır.

Akdeniz Birliği söylediğimiz gibi, 43 Avrupa ve Akdeniz bölgesi tarafından hükümetler arası bir kurulmuş bir organizasyondur. Avrupa Birliği'nin 28 Üye Devletini ve Akdeniz, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Avrupa'nın 15 ülkesini kapsar.

Birlik, Temmuz 2008'de Paris Akdeniz Zirvesi vesilesiyle kuruldu. 1995 yılında kurulan ve Barselona süreci olarak bilinen Avrupa-Akdeniz ortaklığını güçlendirmeyi hedefliyordu.

Birliğin amacı, Akdeniz bölgesinde istikrar ve entegrasyonu teşvik etmektir. Birlik, iki Akdeniz kıyısı arasındaki bölgesel stratejik konuların ortak mülkiyet, ortak karar alma ve ortak sorumluluk ilkeleri temelinde tartışıldığı bir forumdur. Temel amacı, ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasını desteklemek ve bölgede istikrarı sağlamak için Akdeniz bölgesinde, Kuzey-Güney ve Güney-Güney entegrasyonu artırmaktır. Faaliyetler olarak, birlik, İnsani gelişmeyi teşvik etmek ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek olarak iki ana unsur etrafında yapılandırılmıştır. Bu amaçla Birlik, 43 ülkenin ortak kararına uygun olarak farklı ölçeklerdeki bölgesel projeleri ve girişimleri belirler, destekler ve seçerler. 
Bu projeler ve girişimler, Üye Devletlerin gözetiminde 6 faaliyet sektörüne odaklanmaktadır:
* İş geliştirme
* Yüksek öğrenim ve araştırma
* Sosyal ve toplumsa faaliyetler
* Enerji ve iklim eylemleri
* Ulaşım ve kentsel gelişim
* Su ve Çevre

Akdeniz Birliği, AB ve bazı komşu Akdeniz ülkelerini tek çatı altında toplayan bir platformdur ve 14 Temmuz 2008'de Fransa'da düzenlenen bir zirve toplantısı ile oluşturulmuştur.

Seçim kampanyanızda Akdeniz için birlik ön plana çıkarıldı ve süreç seçimle birlikte hızlandı. Eski Cumhurbaşkanı Sarkozy de, öneriyi her platformda dile getirerek diğer AB ülkelerinden ve bölgeden destek almaya çalıştı. Sarkozy, projenin Ortadoğu barış sürecine katkı sağlayacağına inanıyordu.

Proje, Mart 2008'de AB tarafından 'tam üyeliğe alternatif olmayacağı' güvencesi olmasına rağmen, Türkiye'nin AB üyeliğine alternatif bir öneri olarak medya ve diplomatik çevrelerde epey tartışıldı. Bu öneri AB'nin Fransa Dönem Başkanlığı sırasında işleme konulması amaçlanmıştı.
Akdeniz Birliği'nin AB'den daha esnek bir siyasi çerçeveye sahip olması bekleniyor idi. Sarkozy, modelin kökten farklı olacağını savunurken, Akdeniz ülkelerine AB ile "aynı şeyleri, aynı niyet ve aynı yöntemle" yapmalarını önerdi.

Ancak projeye ilgi zamanla azaldı. Birçok plandan vazgeçildi. 2008'de birçok plan iptal edildi. Örneğin Akdeniz Yatırım Bankası planından vazgeçildi.

Orijinal teklif, üye ülkeler arasında AB’de olduğu gibi dönüşümlü başkanlık yapmak idi. Temel konu da petrol, savunma, suç, göç ve ticaret idi.

Atılacak ilk adımlardan biri, ekonomik güvenlik ve kalkınma alanında Fransa ile Türkiye arasında iyi tasarlanmış, iyi tanımlanmış bir stratejik ortaklık kurmak olabilir. Bu sayede her iki ülkenin kaynakları üçüncü ülkelerde ortak yatırımlar için daha verimli kullanılabilir. Fransa, diğer şeylerin yanı sıra, Ortadoğu ve Kafkaslar gibi Türk ekonomik etkisi altındaki bölgelere ulaşmak için Türk hinterlandını kullanabilir.

Söz konusu bölgelerde iki ülkenin EXİM BANKALARI imkân ve kaynakları ile iş birliği yapabilir.

İnşaat şirketleri, üretim şirketleri, ticaret ve hizmet şirketleri gibi ekonomik unsurlarının yanı sıra iki ülke bilim, teknoloji ve Ar-Ge ile birlikte iş birliği yapabilme imkanına sahiptir.

Tabii, mevcut durumda, siyasi atmosferin mevcut tüm kurumların gelişimini ve olası yeni iş birliklerini olumsuz etkilediği açıktır.
Yazdıklarımızın Fransa ve Fransız Kültürü sempatizanlarının sesi olarak da görülmesi gerektiğini vurgulamak isteriz. Elbette takdir sizin yüksek otoritenize aittir.

Fransa'nın sadece Fransa'da yaşayan insanlardan ibaret olmadığını hatırlatmak isteriz.

Bakış açımızı dikkate alma olasılığı için şimdiden teşekkür ederiz.
Hukuki ve iş geliştirme hizmetlerimizle de her zaman yanınızdayız. Lütfen ihtiyaç duyduğunuz her durumda ofisimizle iletişime geçmekten çekinmeyiniz.

Saygılarımızla

Dr. Yavuz Selim SARIİBRAHİMOĞLU
Kurucu Ortak ve Başkan
Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Hukuku ve Siyasal Bilimler Doktoru Fahri Konsolosluklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *