İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4863 %0.01
36,5949 %0.01
3.429.900 %0.29
3.064,76 0,37
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Hani Avrupalıydın? Eurovision’da bizim buraların kültürünü Yunanistan temsil etti

Hani Avrupalıydın? Eurovision’da bizim buraların kültürünü Yunanistan temsil etti

Haluk Şahin yazdı: Hani Avrupalıydın? Eurovision’da bizim buraların kültürünü Yunanistan temsil etti

Bu hafta da yazıma yeni çıkan anılar kitabımdan (Babıali’ye Son Tren) bir paragrafla başlıyorum. Çünkü konu güncel.

TRT bölümünde anlattıklarımı “itiraf” olarak çerçevelemişim:

“Katıldığımız ilk Eurovision Şarkı Yarışması’nda ülkemizin verdiği puanları canlı olarak Avrupa’ya ilan eden kişi bendim: “France four points vb…” Önceden böyle planlanmamıştı ama, son anda benim üstüme kaldı. Eurovision’a katılma kararımız Cem’in TRT’yi Avrupa televizyonları düzeyine çıkarma hedefinin bir parçasıydı. Hemen itirazlar oldu, efendim şundan yapamayız, bundan yapamayız diyenler çıktı, ama ısrar edilince her şey yoluna girdi. Orkestrayı Timur Selçuk yönetecekti. Ankara’da stüdyoda bekleyen bir Halk Jürisi kurulacaktı. Cem’in ricasıyla ben de orada olacaktım. En beğenilen eser Türkiye’yi temsil edecekti. Sonunda Semiha Yankı adlı genç bir sanatçının “Seninle Bir Dakika” adlı şarkısı Avrupa ekranlarına çıktı. Beklentiler yüksekti. Ancak Yankı birkaç puandan öteye gidemedi. Böylece yıllar sürecek ve günün birinde birinciliğe kadar yükselecek Eurovision serüvenimiz başlamış oldu.”

KÜLTÜRÜNE GÜVENECEKSİN

Yıl 1975’ti. TRT Genel Müdürü İsmail Cem’in televizyon danışmanıydım. Cem hassas konularda beni öne sürerdi. Kibirli Avrupa’nın karşısına yepyeni bir rolle çıktığımız bu yarışma öyleydi. Batı karşısında eli ayağı titreyen Ankaralı kesimler rezil olmaktan korkuyorlardı.

Oysa Cem Türkiye’ye ve kültürüne güveniyordu.

Türkiye’yi Semiha Yankı adlı genç bir sanatçı temsil etti. Orkestranın başında özlemle andığım rahmetli dostum Timur Selçuk vardı. Puanlarda geride kaldık. Ama rezil olmadık. Orada olmamız gerekiyordu. Oradaydık. Asıl mesaj buydu.

Ve Cem, bizim sadece Avrupalı olmadığımızı yazılarında en iyi anlatanlardan biriydi. Evet, elbette Avrupalıydık! Ama başka kimliklerimiz de vardı. Bunlar birbirini götürmüyor, birbirine ekleniyordu. Tek kimlikle özetlenemeyecek bir kültürel alaşımı temsil ediyorduk. Bu müziğimize de yansıyordu.

Sonradan bu alaşımı çok iyi yansıtan bir şarkıyla Eurovision’u kazandık. Ne yazık ki Cem göremedi.

GİRİP YARIŞACAKSIN

Kültürel aşağılık duygusuna bağladığım cahilce bir tutumla biz yıllardır bu yarışmaya katılmıyoruz. Oysa gözler alıştıkları Türkiye’yi arıyor.

Neyse ki bu kez bizim coğrafyanın alaşımını Yunanistan adına katılan Zari adlı şarkı şarkı temsil etti. Genç şarkıcı Marina Satti bizim buralardan, fıkır fıkır, cıvıl cıvıl bir kızdı. Şarkı, dümtekler, halay, mendiller… Pekala bizim ekibimiz de olabilirdi. Nitekim, finale kalmasının ardından yapılan kutlamada Türk ve Yunan bayrakları ellerdeydi. Satti bizim cühelanın bir türlü anlamak istemediği gerçeği dile getirdi: Kültürlerin sınırları ille siyasal sınırlarla örtüşmez.

Eurovision şarkı yarışmalarının politikleşmesinden yakınılır. Bence günümüzün tuhaf siyasi atmosferinde bu kaçınılmazdır, çünkü çok parçalı yeni dünyada insanların dikkat çekebilecekleri aydınlatılmış sahnelere ihtiyacı vardır. Çıkıp bağırıp çağırırlar. Pilavdan kaçanın kaşığı kırılsın demekten başka çare yoktur.

Bu arada son yıllarda sık sık olduğu gibi ön plana çıkartılan cinsel marjinallik mesajları olsa olsa Avrupa’nın felsefi yorgunluğuyla açıklanabilir.

Bizim için en kötüsü hem Avrupa’lıyım deyip hem de kaçak oynamaktır! Daha doğrusu, kalkıp oynamamaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *