İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7508 %0.01
37,3191 %-0.56
103.034,54 %3.513
3.172,74 0,69
Ara
Muhalif. GÜNDEM Kılıçdaroğlu’na Genel Sekreteri Böke’yi şikayet etti…

Kılıçdaroğlu’na Genel Sekreteri Böke’yi şikayet etti…

Türkiye’nin tanınmış hukukçularından ve siyaset bilimi doktoru Avukat Selim Sarıibrahimoğlu, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’yi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na şikayet etti.

Okunma Süresi: 11 dk

CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin katıldığı bir televizyon programında, iktidara yakın 5 büyük şirketi kastederek, “Bunlar kamunundur, diyeceğiz ve yolumuza devam edeceğiz” sözlerinin ulusal ekonomi güvenliği açısından son derece vahim olduğunu belirten Sarıibrahimoğlu, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ve CHP lideri Kılıçdaroğlu’na birer mektup göndererek, durumun vahametini anlattı.

KILIÇDAROĞLU'NA MEKTUP

Sarıibrahimoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na gönderdiği mektup şöyle:

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 
Sayın Genel Başkanım,

Sağlığın ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatan yaşadığımız şu zor günleri, büyük bir dirayetle geride bırakırken öncelikle şahsınıza sağlık ve afiyet diliyorum. 

Sn. Selin Sayek Böke’nin 11 Eylül tarihli açıklamalarına 26.09.2020 tarihinde vermiş olduğunuz cevap kapsamında bahsi açmak istiyorum. Öncelikle hür teşebbüs ve mülkiyet haklarının korunması noktasında beyan ettiğiniz görüşlerinize katıldığımı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin iktisat tarihinde başarıyla uyguladığı karma ekonomik model- kamu/özel sektör işbirliği ve elbirliği ile kalkınma modeli’ nin günümüz küresel kriz ortamında da yeniden geçerli hale geldiğini belirtmek isterim. 
Sn. Selin Sayek Böke’nin farklı zaman dilimleri içerisinde özelleştirmeye ilişkin vermiş olduğu demeçleri, sosyal demokrat dünya görüşü çerçevesinde değerlendirilemeyecek kadar talihsizdir. Söz konusu görüşler Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomik programlarında yer almamaktadır. 

Öyle ki; CHP, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Atatürk, Ulusal sanayinin ve ekonominin gelişmesine “Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı iktisat ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti bir iktisat devleti olacaktır” sözleri ile öncülük etmiştir. Özelleştirmeler ile ilgili ilk kanuni düzenlemeye öncülük etmiş, bu vesileyle 3 Haziran 1933 tarih ve 2262 sayılı Sümerbank Kanunu’nun 11. maddesinde özelleştirmenin temelini atmıştır.[1] 

CHP’ nin 1973 yılında “Ak Günlere” başlığıyla yayınlamış olduğu bildiri; ülkenin temel sorunlarının çözümü, demokratik bir toplum yapılanmasına nasıl ulaşılacağı, ülkenin bir bütün içerisinde kalmasının nasıl sağlanacağı, ayrımcılara  ve dış mihraklara karşı ülkenin nasıl savunulacağı gibi birçok konu da çok önemli çözüm önerileri getirmektedir. Bu bildirgenin bir başucu kitabı olarak dikkate alınması ekonomik güvenlik açısından temel bir amaç-çözüm geliştirilmesine Türkiye’ nin siyasi ve ekonomik bütünlüğüne dayanan organik ve planlı ekonomiyi yaratmak gayesine fevkalade fayda sağlayacaktır. 

Yeni yatırım süreçlerini başlatmanın bu yolla mümkün olduğunu, özelleştirme konusunun birçok devirde ideolojik karşı çıkışlarla tıkandığını ve büyük ekonomik krizlere neden olduğunu, ithalatı körükleyen, ihracatı engelleyen yaklaşımların kabul edilemeyeceğini, bu tür olumsuz ve ideolojik temelli yaklaşımların CHP Ekonomi Politikaları ile bağdaşmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Bu kapsamda Sn. Selin Sayek Böke’nin açıklamaları talihsizdir.
Özelleştirme İdaresi Başkanına hitaben 10.10.2005 tarihinde şahsımca kaleme alınan yazıyı ve Sayın Başkan’ ın 14.11.2005 tarihinde cevaben iletmiş olduğu belgeyi ekte dikkatinize sunuyorum(EK.1). 

İlgili yazıda görüleceği üzere sayın başkana hitaben: “İhale sürecinde, ihaleye girecek firmaları öncelikle şahıs ve müessese olarak beğeniyorsunuz, malvarlığını görüyorsunuz ve sonuçta "ön yeterlilik" vererek ihaleye kabul edilmektedir. Daha sonra ihaleyi kazanan firma da devlete karşı, -sayın başkanlığınızın bu özelleştirmede amaçladığı ve koşullandırdığı biçimde- tesisleri işleteceğini taahhüt etmektedir. Bu durumda, ihaleyi kazanan şirket hisselerinin tamamını ya da bir kısmını başkalarına devrederse bu durum Başkanlığınızın özelleştirme işlemine zarar vermez mi? Hukuken sorun yaratmaz mı? Sonuçta, hissenin devredildiği firma ihaleye girmemiştir. Bu nedenle tüm hukuki prosedürden sıyrılmış olarak karşınızda durmayacak mı?” şeklinde hukuk temelli bir malumat vermiş ve bu kapsamda bir dizi soru sormuştum.

Sayın başkan ise; TÜPRAŞ ve ERDEMİR şirketlerinin özelinde sormuş olduğum sorulara cevap vermiş bu kapsamda söz konusu şirketlerin ihale şartnamesinde söz konusu durumla ilgili düzenleyici hükümlerin yer aldığını, yapılacak olan devirlerin ihale şartnamelerine uygun olacağını, bu kapsamda yapılacak devirlerin özelleştirme işlemlerine zarar vermesinin söz konusu olmayacağını cevaben iletmiştir. 

Gerek Tüpraş ve gerekse Erdemir, Avrupa Birliği sürecinde sınai tesisleri olarak “Ekonomik Güvenlik” açısından önem taşımaktadırlar. Devletin ekonomideki rolünün azaltılması ve AB ile ekonomik bütünleşmenin gerek ticaret gerekse yatırımlar kanalıyla arttırılması gerekmektedir.

Bu kapsamda CHP’ nin özelleştirmeler ile ilgili üzerinde durduğu en önemli nokta olan kamu yararının, özelleştirmeler ile tesis edilmesinden sonra yukarıda özelleştirme idaresi başkanına ilettiğim problemin önünün alınamaması sebebiyle özelleştirmelere ilişkin ciddi risklerin meydana geldiği ve geleceği bir gerçektir. Özelleştirme idaresi başkanı ile gerçekleştirmiş olduğum yazışmadan da açıkça görüleceği üzere söz konusu devirleri hukuki zemini oluşturulmuş olsa da hukuka uygunluğun tek kriterinin yasal mevzuat oluşturmak olmadığı ortadadır. Ülke ekonomisinin bağlı olduğu birçok kriterin mevcut olduğu devir işlemlerinden doğan kazancın devlet hazinesine alınması gerektiği özelleştirme yapılırken güdülmesi gereken prensipler arasında yer almalıdır. 
Ülke ekonomisinin bağlı olduğu birçok kriterin mevcut olduğu devir işlemlerinden doğan kazancın devlet hazinesine alınması gerektiği özelleştirme yapılırken güdülmesi gereken prensipler arasında yer almalıdır. Özelleştirilmesindeki amaçta Avrupa Birliği direktifleri uyarınca dünya piyasalarında rekabet edebilecek fiyatlarla kaliteli üretimdir. Bilindiği üzere 2013/2 Sayılı Özelleştirme Yoluyla Devralmaların Hukuki Geçerlilik Kazanabilmeleri İçin Rekabet Kurumuna Yapılacak Ön Bildirimlerde ve İzin Başvurularında Takip Edilecek Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ kapsamı dışında kalan hususlardan biride yurtdışı sermaye piyasalarında yapılan satışlardır. 

Dünya Bankası’nın 1978 yılı raporu incelendiğinde, raporda yer alan Türkiye ekonomisinin 1950’li yıllardan bugüne kadar analizinden ve yapılan referanslardan, Türkiye ekonomisinin eksenini kaydırmayı amaçlayan Dünya Bankasının çalışmasının temellerinin büyük ölçüde 1973 yılında Dünya Bankasının Türkiye uzmanı Anne Krueger tarafından atıldığı görülmektedir. Anne Krueger’ın 1973’te hazırladığı raporda yaptığı saptamalara baktığımızda Türkiye’nin genel görünümü hakkında değerlendirmelere sahip olmak da mümkün olacaktır. Krueger tarafından yapılan bu inceleme sonunda büyüme hızı düşük bulunmuştur fakat bu rakam kalkınma çabası içinde olan bir ülke için mütevazıdır. Bütçe fazlası veren bir ekonomi planlı büyüme stratejisi işinde sanayileşme sürecini tam anlayabilme ve ekonomik güvenliğini geleceğe taşıma potansiyeli yaratır.

Cumhuriyet Halk Partisi programına göre de, CHP için özelleştirme bir amaç değildir. Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörün ve kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araçtır. Chp’nin başarısı ise planlı ekonomiyi bir ışık olarak kullanarak özelleştirme politikasını yönetmesi ve karma ekonomi sistemini; para mal ve arz dağılımına göre yöneterek özel ve kamu kuruluşlarının ortak yürütülmesini sağlamaktır.

CHP politikaları hukuktan yanadır devletin verdiği kararların bir şekilde ortadan kaldırılması mümkün olamaz bütün işadamları ve ticaret adamlarının dikkat etmesi gereken en önemli konu zarar eden firmaların yabancılar tarafından tümüyle satın alınmasının engellenmesini sağlamaktır. Chp tüzüğünün, temel ve dokunulmaz ruhunun yer aldığı 2,3 ve 4üncü maddede açıkça belirtilen “Çağdaş, demokratik sol bir siyasal kuruluş” ve “ katılımcı ve çoğulcu demokrasinin yerleşip kökleşmesine katkıda bulunmak “ siyasal yaşamda; erdemliliğe, üretkenliğe, yeteneğe ve emeğe uygun yükselmek esastır.

Saygılarımla.

Dr. Selim Sarıibrahimoğlu
Avukat-Kamu Hukuku ve Siyaset Bilimi Doktoru

TÜSİAD'DA MEKTUP

Sarıibrahimoğlu, benzer bir yazıyı da TÜSİAD’a gönderdi:

Sayın Simone Kaslowski
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı,
 
 Sağlığın ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatan yaşadığımız şu zor günleri, büyük bir dirayetle geride bırakırken öncelikle şahsınıza sağlık ve afiyet diliyorum. 
 
Yaşadığımız söz konusu küresel felaketin sosyal ve ekonomik etkilerinin en az zararla atlatılmasını niyaz ediyorum. Bu kapsamda yaptığınız çalışmaları ve çalışmalarınızda göstermiş olduğunuz yüksek başarı olgusunu takdir ve tebrik ediyor, sizlere güç ve kuvvet temenni ediyorum. 
 
Kuşatıcı bir başlangıç yapabilmek adına Özelleştirme İdaresi Başkanına hitaben 10.10.2005 tarihinde şahsımca kaleme alınan yazıyı ve Sayın Başkan’ ın 14.11.2005 tarihinde cevaben iletmiş olduğu belgeyi ekte keyfiyet ve gereği bilgi ve izinlerinize ait olmak üzere arz ediyorum. Yapılan özelleştirmeler ile ilgili duyarlılığımın yansıması olan 10.10.2005 tarihli yazının, karşılık bulduğunu ve bu kapsamda tatmin edici bir cevap aldığını da bu vesileyle dikkatinize sunuyorum. 
Dünyanın küresel bir felaket halinde yüzleştiği Covid-19 Pandemisi’ yle akıl ve bilim önderliğinde girişilen mücadele ve bu kapsamda alınan hızlı ve etkili sonuç, problemlere ilişkin doğru tespitin etkin mücadelede ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha gösterdi. 

Söz konusu küresel felaketin yarattığı belirsizlik ortamı şüphesiz ki en büyük etkisini ekonomik hareketler üzerinde gösterdi.
Bu kapsamda Sn. Selin Sayek Böke’nin 11 Eylül tarihli açıklamalarına 26.09.2020 tarihinde vermiş olduğunuz cevap kapsamında bahsi açmak istiyorum. Öncelikle hür teşebbüs ve mülkiyet haklarının korunması noktasında beyan ettiğiniz görüşlerinize katıldığımı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin iktisat tarihinde başarıyla uyguladığı karma ekonomik model- kamu/özel sektör işbirliği ve elbirliği ile kalkınma modeli’ nin günümüz küresel kriz ortamında da yeniden geçerli hale geldiğini belirtmek isterim. 
Sn. Selin Sayek Böke’nin farklı zaman dilimleri içerisinde özelleştirmeye ilişkin vermiş olduğu demeçleri, sosyal demokrat dünya görüşü çerçevesinde değerlendirilemeyecek kadar talihsizdir. Söz konusu görüşler Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomik programlarında yer almamaktadır. 

Öyle ki; CHP, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Atatürk, Ulusal sanayinin ve ekonominin gelişmesine “Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı iktisat ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti bir iktisat devleti olacaktır” sözleri ile öncülük etmiştir. Özelleştirmeler ile ilgili ilk kanuni düzenlemeye öncülük etmiş, bu vesileyle 3 Haziran 1933 tarih ve 2262 sayılı Sümerbank Kanunu’nun 11. maddesinde özelleştirmenin temelini atmıştır. 

CHP’ nin 1973 yılında “Ak Günlere” başlığıyla yayınlamış olduğu bildiri; ülkenin temel sorunlarının çözümü, demokratik bir toplum yapılanmasına nasıl ulaşılacağı, ülkenin bir bütün içerisinde kalmasının nasıl sağlanacağı, ayrımcılara  ve dış mihraklara karşı ülkenin nasıl savunulacağı gibi birçok konu da çok önemli çözüm önerileri getirmektedir. Bu bildirgenin bir başucu kitabı olarak dikkate alınması ekonomik güvenlik açısından temel bir amaç-çözüm geliştirilmesine Türkiye’ nin siyasi ve ekonomik bütünlüğüne dayanan organik ve planlı ekonomiyi yaratmak gayesine fevkalade fayda sağlayacaktır. 
Yeni yatırım süreçlerini başlatmanın bu yolla mümkün olduğunu,  özelleştirme konusu birçok devirde ideolojik karşı çıkışlarla tıkandığını ve büyük ekonomik krizlere neden olduğunu, ithalatı körükleyen, ihracatı engelleyen yaklaşımların kabul edilemeyeceğini, bu tür olumsuz ve ideolojik temelli yaklaşımların CHP Ekonomi Politikaları ile bağdaşmadığını bir kez daha ifade ederken, sözlerimi Türkiye’ de yapılan özelleştirmeler ile ilgili olumsuz tutum sergileyen, Uluslararası Para Fonu Vekilliği Genel Müdürü Anne Krueger’ in sözleriyle noktalıyorum: “Türkiye'nin mali pozisyonu, büyük ölçüde ilerledi ve büyük devlet kuruluşlarının özelleştirilmesine temel sağlayan iddialı yasal düzenlemeler yapıldı.”
 
Saygılarımla.
 
Dr. Selim Sarıibrahimoğlu
Avukat-Kamu Hukuku ve Siyaset Bilimi Doktoru
  
SELİN SAYEK BÖKE NE DEMİŞTİ?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri Selin Sayek Böke,  Halk TV’de Fatih Ertürk ile Günün Raporu programında, özelleştirmeler ve Hazine’nin verdiği garantilerle kamunun sırtına büyük bir yük bindirildiğini vurgulayarak, CHP iktidarında bunların hepsinin kamulaştırılacağını söyledi.

"MÜZAKERE FALAN YOK"

Fatih Ertürk’ün “Bunu nasıl yapacaksınız? Ortada imzalanmış sözleşmeler ve bağlayıcılıkları var. Özel sektörle müzakere yoluna mı gideceksiniz?” sorusu üzerine Böke, “Özel sektör dediğiniz Türkiye’deki bütün kaynakları rantla yemiş olan 5 şirketten bahsediyorum. Ne müzakeresi yapacağız? Müzakere falan yok. Buraya yazacağız, ‘Bunlar artık kamunundur’ diyeceğiz ve devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Böke, karşılarında iyi niyetli anlaşma yapacak iyi niyetli bir yapı olmadığını ifade ederek şöyle devam etti:

"Vatandaşın emek emek alınteriyle biriktirdiği vergileri, bu aile şirketi mekanizmasıyla paylaşmayı gönülden ortak olmuş 5 tane müteahhitlik şirketinden bahsediyoruz. Bunlar rantçı, yandaş, hatta bir adım daha öteye gidelim talancı bir zihniyetin temsilcileri. Dolayısıyla, kamulaştırma faaliyetleri bir siyasi iradeden geçiyor. Nasıl ki Kamu Özel İşbirliği adı altında rantçı-yandaş şirketlerle halkın kaynaklarını paylaşmış olmak bir siyasi iradeydi ise biz de benzer şekilde yapacağız. Elbette hukuk çerçevesinde yapacağız ama siyasi iradeyle yapacağız."

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *