Soluk sarı renkteki kalın taş duvarları, dört köşesinde göğe doğru yükselen sivri kuleleri, uzanıp giden ışıksız pencereleri ile gün ışığında bile ürkütücü olan kışla, gecenin ilerlemiş saatlerinde daha da korkutucu bir hal aldı.
Askeri araçtan indirildi ve nedense koşturularak kışladan içeriye sokuldu. Elleri kelepçeliydi. Gecenin bir yarısıydı. Her taraf asker doluydu. Kışlanın önü deniz, arkası mezarlıktı. Kısacası kaçması asla mümkün değildi ama her iki koluna girmiş olan askerler, ona durmadan ‘koş, koş’ deyip, sürüklüyorlardı.