İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4863 %0.01
36,5949 %0.01
3.429.900 %0.29
3.064,76 0,37
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Leyla Emeç Tavşanoğlu yazdı: O Gece Aslında Ne Oldu?

Leyla Emeç Tavşanoğlu yazdı: O Gece Aslında Ne Oldu?

"Benim garibime giden AKP’nin iyi bir teorisyeni olduğu bilinen Prof. Dr. İlhan Varank’la gene AKP’yi AKP haline getiren halkla ilişkiler ve reklam çalışmalarıyla ünlü Erol Olçok’un adeta seçilmişçesine o gece öldürülmeleri. O günden sonra AKP bir daha kendini toparlayamadı. Yanlış üstüne yanlışlar yaparak bugüne geldi..." Yazarımız Leyla Emeç Tavşanoğlu 15 Temmuz 2016 akşamı tanık olduklarını kaleme aldı ve yorumladı...

Leyla Emeç Tavşanoğlu'nun, "O Gece Aslında Ne Oldu?" başlıklı makalesi şöyle:

Tarih 15 Temmuz 2016. Günlerden cuma. Akşam üstü bir grup arkadaş toplanıp hem çene çalıyor hem de yemek yiyoruz. 
Konumuz gene bu Türkiye’nin hali ne olacak? 
Yakında YAŞ (Yüksek Askerî Şûra) toplantısı var. Ankara’dan yayılan kulis haberlerine göre orduda terfi sırası gelen ama hükümetin hiç de hoşuna gitmeyen askerler bir bir tasfiye edilecek. İçimizden biri diyor ki, acaba asker yeniden bir darbeye kalkışır mı? Yok canım, diyoruz. Artık askerin darbe marbe yapacak hali mi kaldı?

Laf böyle uzayıp giderken arkadaşlardan birisinin telefonu çalıyor. Saat de artık 20.30 olmuş. Telefondaki ses diyor ki; “Galiba darbe oluyor. Tanklar Boğaz Köprüsü’nün Avrupa’dan Anadolu yakasına geçişini kesmişler.”

Çok tuhaf. Rastlantıya bakar mısınız? Biz tam, asker darbe yapar mı, diye konuşurken telefondan darbe haberi geliyor. İlk şaşkınlık geçtikten sonra ben söze atlıyorum:
“Hadi canım sen de. Çocukluğumdan bu yana kaç darbe yaşadım. Hiç böyle akşam üstü darbe yapıldığını görmedim. Olacak iş değil…”

Ama haberler arka arkaya gelmeye devam ediyor. Telefon edenler, sakın Boğaz Köprüsü tarafına yanaşmayın, orada çatışma çıktı, diyorlar. Galiba iş ciddi. Hepimiz kalkıyoruz. Neyse ki benim ev gittiğimiz yere pek uzakta değil. On buçuk gibi kapıdan içeri giriyorum. O sıralarda Aksaray Atatürk Bulvarı üstünde oturuyoruz. Biraz alt tarafımıza düşen karşı sırada Valide Camii, tam karşımızda İstanbul Güreş İhtisas Kulübü ve Oruç Gazi İlk Öğretim Okulu var. Hemen televizyonu açıyorum ki ne göreyim. Spiker Yurtta Sulh Konseyi adlı bilmediğimiz bir yapının darbe bildirisini okuyor. O arada başka canlı yayınlarda Vatan Caddesi’nde askeri tankların üstüne çıkan sivillerin darbe karşıtı gösterileri var. 

Bir ara pencereden dışarı bakıyorum. Atatürk Bulvarı’nın Yenikapı’ya inişi, ayrıca da Valide Camii’nin önünden Vatan Caddesi’ne birleşen cadde tanklarla kesilmiş. O arada telefonum çalıyor. AKP üyesi bir tanıdık. Sesi çok telaşlı. AKP Genel Merkez’den bütün il ve ilçe teşkilatlarına sokağa dökülün, kadınlar siyah, erkekler kefen gibi beyaz giysin, herhangi bir saldırıya karşı korunmak için de gerekli önlemleri alsınlar, talimatı gönderilmiş. Ne oluyor, iç çatışma mı çıkıyor, diye kara kara düşünürken dışarda bir gürültü kopuyor.

Vatan Caddesi tarafından gelen bir kalabalık Valide Camii’ni geçtikten sonra bizim evin önünde duruyor. Gerçekten de verilen talimata uymuşlar. Kadınlar tepeden tırnağa siyahlar, erkekler beyazlar içinde. Koro halinde bağırıyorlar: “Ya Allah, Zülfikar, Allahüekber!”

Zülfikar da nereden çıktı? Benim bildiğim Zülfikar Hazreti Ali’nin kılıcının ismi. Bu kalabalık ise Sünni. Derken, kalabalıktan havaya ateş açılıyor. Öyle tek el silah da değil. Arka arkaya birçok silahtan çıkan ateş sesi. Zülfikar’ın hikmeti şimdi anlaşıldı. Kalabalık demek mecazi anlamda Zülfikar diye bağırırken ateş ederek işi “sahih”e çevirmiş. Tamam da o kalabalıkta, yüzlerce kişiden bahsediyoruz; herkes silahlı. Bu silahları kimler onların eline vermiş? Ayrıca bu silahlar nerelerden sağlanmış? Yoksa, bugün sözü edilen kayıt dışı silahların bir kısmı o kalabalığın eline birileri tarafından mı verilmişti?

O arada beyazlara bürünmüş, saçları seyrek, orta yaşı geçkince bir erkek kalabalık arasında koşuşturuyor ve insanları hizaya getirmeye çalışıyor. Biraz dikkat edince kim olduğunu çıkarıyorum. Prof. Dr. İlhan Varank. Yani bugünkü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın ağabeyi. İlhan Varank kalabalığı hizaya getirdikten sonra yüzlerce kişi Vezneciler yönünde yürüyüşe geçiyor ki birden Saraçhane tarafından kıyamet kopuyor. Karşı bir grup ellerinde kalkanlar, başlarında miğferler silahlarını ateşleyerek İlhan Varank’ın grubunun üzerine doğru yürüyor. Tam Büyükşehir Belediyesi önünde ağır silahlı çatışma yaşanıyor. Galiba ölü ve yaralılar var. Derken haber geliyor. Prof. Dr. İlhan Varank’ı vurmuşlar.

Ardından başka bir haber. AKP’nin yıllardır stratejisti olarak bilinen ünlü halkla ilişkiler ve reklam uzmanı Erol Olçok da 17 yaşındaki oğluyla birlikte Boğaz Köprüsü’nde öldürülmüş. Sonraki olayları hep birlikte yaşadık. Bir daha anlatmama gerek yok. Bunu da sadece o geceden bir anekdot olarak yazdım. Benim garibime giden AKP’nin iyi bir teorisyeni olduğu bilinen Prof. Dr. İlhan Varank’la gene AKP’yi AKP haline getiren halkla ilişkiler ve reklam çalışmalarıyla ünlü Erol Olçok’un adeta seçilmişçesine o gece öldürülmeleri. O günden sonra AKP bir daha kendini toparlayamadı. Yanlış üstüne yanlışlar yaparak bugüne geldi. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *