Tavşanoğlu'nun yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün geç saatlerde Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağını açıklayınca kıyamet koptu. Erdoğan’ın bu ani kararını dünya aleme ilk duyuran da bizim gazete, www.muhalif.com.tr oldu. Baktım sabah Cumhurbaşkanlığı kararı Resmî Gazete’de yayımlanmış. Bravo vallaha. Yangından mal kaçırır gibi...
Dün geceden beri düşünüyorum. 2011’de ala-i vala ile İstanbul’da Avrupa Konseyi’ne taraf ülkeler tarafından imzalanan (Yürürlüğe girmesi 2014) tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yani İstanbul Sözleşmesi’nden vaz geçilmesinin anlamı ne olabilir? Burada bence iki önemli nokta var. Birincisi sistem çok kötü, krizde, hükümet fırtınaya tutulmuş ağaç gibi sallanıyor.
Merkez Bankası içinden uçup giden 128 milyar doları bırakın, ekonomiyi döndürecek para bulunamadığının söylendiği günlerden geçiyoruz. Kamuoyu yoklamalarında Cumhur İttifakı’nın durumu hiç iç açıcı görünmüyor. Yarın bir seçim olsa bu ittifak gidici gibi görünüyor.
Dış ilişkiler deseniz Türkiye dünyada yalnızlığa mahkûm edilmiş bir ülke görünümünde. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı dönemindeki “muhteşem yalnızlık”tan da içler acısı bir durum.
Pandemiyle mücadele yüze göze bulaşmış durumda. Lebaleb kongreler nedeniyle özellikle Doğu Karadeniz illeri ve İstanbul’da Covid vakaları giderek artıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bütün iyi niyetli çalışmalarına rağmen kendisini pek dinleyen olmadığı sızan haberlerden anlaşılıyor.
Bugünlerde sesleri pek duyulmasa da (hamileri gittiği için olsa gerek) bir de tabii Pelikancılar Grubu var. Başını da yazar-gazeteci olduğu söylenen Hilal Kaplan hanımefendi çekiyor. Hilal Hanım kadın olmasına rağmen nedense erkek tavrı ve söylemi benimsemiş ki İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıyor. Bunun kadınların ahlakını bozacağını, kadını kötü yola düşüreceğini (ne demekse artık), Türk örf ve adetlerine, aile yapısına ters düştüğünü ve eşcinselliği cesaretlendireceğini (size ne, herkes cinsel tercihinde serbesttir) savunuyor.
Hatta Pelikancılar bir dönem o kadar kendilerinden geçtiler ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küçük kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın üyesi olduğu KADEM’e de İstanbul Sözleşmesi’ni savunduğu için ağır bir dille saldırdılar.
Şimdi merak ediyorum. Zamanında Fethullah Gülen’e olmadık güzellemeyi yapan, Gülen kasasından bayağı bayağı geçinen bu Pelikan takımı nasıl olup da böylesine güçlenerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmeyi başardı? 15 Temmuz 2016’dan beri FETÖ’yle mücadele ediyoruz, diyoruz da yoksa etmiyor muyuz?