İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4848 %0.01
36,6914 %0.27
3.493.600 %2.056
3.065,56 0,40
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Ne senden rükû ne benden kıyam

Ne senden rükû ne benden kıyam

Emel Seçen yazdı: Ne senden rükû ne benden kıyam

Lise yıllarında öğretmen, bir konu verip bu konuyu araştırıp, yazması için üzerinde düşünmesi gereken öğrenci, işin tabiri caizse kolayına kaçıp, başlığı atıp, bir iki kelâm konu ve giriş, gelişme ve sonuç olarak tamamlardı.

Eğitim, her zaman önemli deriz de, eyleme dönüştürülebilen kısmı, hani nerede? Bir zamanlar, başta dediğim noktaların üzerinde itina ile durup, öğrenci yetiştirebilen öğretmenlere gülerlerdi. Ama sonuç işte bütünü görebilen insanı, var edebilmekte.

İBB Miras tarafından düzenlenip, Zafer Yıldırım’ın iki yüz otuz adet koleksiyonundan oluşan Prof. Emin Barın,  sadece hattat ve cilt sanatçısı değildi. Çok iyi bir grafik sanatçısıydı, aynı zamanda. İyi eser bırakmasını da bildi. İyi bir öğrenci, asistan da. El verdikleri arasında; başta Ethem Çalışkan, rahmetli İslam Seçen ve Yılmaz Özbek.

Dediğimiz gibi iyi bir öğrenci, ödevini iyi yapmalı. Sanırım vefatından kısa bir süre önce olmalı. İlk kez Süleymani’ye de ki sergisine katılmıştım. Henüz on altı yaşındaydım. İşte o sergi zamanına denk gelen ama dönemin Taksim-Sanatında “Sergilenmeye layık görülmeyen” eserinin, Ebru sanatında artık öğrenci yetiştiren Hikmet Barutçugil’in eseri ile birleşerek; bugün “Bismillah” ya da “Kelime-i Tevhid” olarak çıktığını öğrenmek; 1986’dan, 2024’e kadar, neler yaptığımızı da hatırlatmakta.

Sergi vesilesi ile sohbet edebilme imkânı bulduğum Barutçugil Ailesi, şu an hayatta olmayan İslâm Seçen ile Dubai, maceraları. Hikmet Barutçugil’in eserlerini o zaman kâle almayanlara karşı, Emin Barın hocanın insana ve yeteneğe sahip çıkışını; hocalığın o üst mertebesinden bakıp anlamak gerekiyor.

Gerçek sanat düşkünleri ve koleksiyonerler; yıllarca bir gönül bağı oluşturuyorlar. Zaman içerisinde hiç kaybolmayan ve bu eşsiz sergide gizli kahramanlar var. Evet, 1940’lı yıllarda Latin harfleri üzerine çalışmaları olsa da yıllar, 1960’lara evrildiğinde, Arap alfabesi ve Hat sanatı üzerine çalışmalar yürütmeye devam etti. Kendine has, özgün Kûfi yazıları, “Kaligrafik Modernizm” olarak tanımlanan ifade biçimini, Hikmet Barutçugil’in ifade ettiği gibi o yıllarda anlamadan eleştirenler, şimdi idrak noktasına gelebildi.

Yeniliğe her zaman açık olmayan toplumsal yapımızın kültürel tıkanıklığını, açılış konuşmasında CHP Fatih Belediye Başkan Adayı Mahir Polat belki de en güzel şekli ile ifade etti:

“Maalesef bizim ülkemizde değerlerin kıymeti yaşarken bilinmiyor. Görevimiz layığı ile yaşatabilmek. Bugün benim için heyecanlı bir gün çünkü Emin Barın gibi bir hocanın eserlerini sunmak son derece kıymetli. Sağıma baktığımda doğu, soluma baktığımda batının birleşimi var. Onun önemi tam da burada.”

Bütüne baktığımızda, Prof.Emin Barın’ın eserlerinde, sergi açılışında konuşma yapanların tam arkasında duran eserlerinde, Allah ile başlayıp; sırası ile Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v)’den diğer halifelerin adlarının yanı sıra; Emin Barın’ın kişisel sanat gelişiminin ve buna bağlı olarak dönüşümünün, izleri bu sergide.

Ama elbette en önemlisi, Anıtkabir. Ve bütüne baktığımızda, bugün tam doksan altı yaşında olan usta, Ethem Çalışkan, yürümekte zorlanırken Hocasına yine saygıda kusur etmeyip gelmiş.

Sorduğum için anlatıyor, Anıtkabir’de ki çalışmalarını ve anılarını. Sonrasında bakıyorum etrafını öğrenciler sarmış, Allah ömür versin. Bugün var yarın yok ama görüp görebileceğiniz, tüm eserlerde onlarda var.

Diyor ki: Bana sen asistanımsın, dediğinde o duyguyu tarif edemem. Beni lâyık görmüş.

Son derece mütevazı. Sergi sonunda, çay var mı diye sordu, neyse bulup buluşturdum. O sırada oğlu ile sohbetimizde, -benim için bu bir mucize- diyerek, hâla çalıştığını ifade etti. Tableti, cep telefonu elinde, İlhami Beyi (Turan) aradı, neden gelemediğini ve geçmiş olsun dileklerini iletti. İslam Seçen’den bahsederken gözleri doldu. Nasıl da takılırdık, birbirimize dedi.

Barın Ailesi, eski güzel günler üzerine sohbetler. Ve fotoğraflar.

Ve bunlara henüz genç kızlığımda tanıklık etmiş biri olarak, bütün resme bakarak diyorum ki; keşke artık yürümekte zorlanan ve Türkiye Cumhuriyetinde, ders kitaplarında yer alan, çerçevelerde aslılı Gençliğe Hitabe ve İstiklal Marşımızı yazan kişidir. Şu an benim şu okuduğunuz satırları, klavye tuşlarına basarak yazmamıştır. Aynı zamanda Atatürk portresini çizmiş. Anıtkabir’de Prof. Emin Barın ile birlikte, kitabelerin yazılmasında emeği olan en önemli “yaşayan” isimdir.

Keşke Mahir Başkanın ifade ettiği gibi en azından geleceğe miras bırakmak adına; o güzelim sergi içerisinde, hazır orada iken iki cümle alabilseydik, kendisinden. Ne büyük bir miras olurdu bizler için.

Nutuk’u yazarken, hastalandı diyor oğlu ve ekliyor, babasının kendine emanet bıraktığı sözü:

“İnsana bakma, olaya bak.”

Netice de insandan insana yansıma farklı.

Prof. Emin Barın sonsuzlukta. O zaman anlaşılamadı belki ama bu gün hak ettiği yerde hatta daha da ileri de olmalı.

Ama o uçarken kendisine kanat olanlar da var ve iyi ki varlar!

Ne Prof. Emin Barın’a ne de öğrencilerine… Onlara şükranlarımız, hiç bitmeyecek.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *