Seçimin 14 Mayıs’ta olacağını kulis haber olarak 4 gün önce yazmıştık. Aslında o haberde de neden 14 Mayıs sorusuna cevap vermeye çalışmıştık ama biraz daha detaylandırmak iyi olacak gibi. Zira bir çokları hala seçimin bir sene ertelenmesi ihtimali üzerinde duruyor.
Yine de bu gün artık, iktidar kanadı durumu “yetişirse 14 Mayıs’ta yapacağız” şeklinde dillendirmeye başladığından konu ciddiye alınmaya başlandı.
Kısa süre öncesinde seçimleri erteleme konusunda yine iktidar kaynaklı olarak ortaya atılanlar Millet ittifakı ve özellikle de Kemal Kılıçdaroğlu tarafını oldukça sert yanıtlanmıştı. Belki de istenen buydu. Yani muhalefetin seçimin bir an önce yapılmasını dile getirmesi amacıyla böyle bir hamle yapıldı. Kesin olmamakla birlikte akla yatkın görünüyor. Kemal Bey'in bu açıklaması ile iktidar 'Böyle bir ortamda baskın seçimi düşünmek ve baskın seçim yapmak' suçlamalarını da peşinen bertaraf etmiş oldu.
Öncelikle belirtmeliyim ki hazırlıklarını henüz tamamlayamamış, adayını tespit edememiş bir 6 lı masa var şu anda. Çok doğal olarak üç haftadır bütün konsantrasyonu depremde olan bir 6'lı masa. Devlet imkanlarına ve büyük bir medya gücüne sahip Cumhur ittifakı açısından zaten avantajlı olan propaganda zemini bu durumda çok daha avantajlı hale geldi.
Gelelim bu süreç uzarsa yani seçime mesela 1 sene sonra gidilirse ne olur bölümüne. Zaten ekonomik krizle boğuşan ülkenin başına gelen deprem felaketinin ardından yaşanabilecekleri hepimiz aşağı yukarı biliyoruz. Hükümet tarafı ciddi bir algı çalışması yürütüyor şu anda ancak zaman ilerledikçe ekonomik krizin de etkisiyle yaşanacakların oluşturulmaya çalışılan algıyı ortadan kaldıracağı da biliniyor olsa gerek.
Dahası Hatay ve Maraş başta olmak üzere deprem felaketinde yıkılan şehirlerin yeniden imarı söz konusu olduğunda uzmanlara göre Türkiye ekonomisinin dayanma gücü kalmayacak. Sadece inşaat maliyetinin bile 50 milyar dolardan fazla olarak hesaplanıyor.
Elbette sadece inşaat maliyetleriyle de bitmeyecek sadece ekonomik bilanço bile üzerine işsizlik, göç, ve daha bir sürü mesele ile yüzleşeceğiz. İşte oraya ulaştığımızda hiçbir algı çalışmasının kar etmeyeceği muhakkak.