Semra Özal, 39 yıl aynı yastığa baş koyduğu Turgut Özal'ın, Türkiye'nin bir dönemine damgasını vurduğunu söyledi.Turgut Özal ile aynı yerde çalıştıklarını, bu şekilde tanışıp evlendiklerini aktaran Özal, "Turgut Özal, çok iyi bir insan, çok iyi bir eş ve de çok iyi bir babaydı. Hiç kimseyi kırmazdı, çok yumuşak huylu, anlayışlı bir insandı. Çok sevecendi, çocuklar ondan çok benden çekinirdi." diye konuştu.
Turgut Özal'ın yoğun çalışmasına rağmen eve pek iş getirmediğini anlatan Semra Özal, bazen vatandaş olarak kendisinin de fikirlerini sorduğunu kaydetti. Eşinin son derece hoşgörülü olduğunu dile getiren Özal, "Medyada kendisine yönelik eleştirilere hiç aldırmıyordu. Hatta eleştirilere o kadar açıktı ki kendisi ile ilgili karikatürlerin orijinallerini isteyip, duvarına asardı." dedi.
Kendisinin ön planda olmasının eşini hiç rahatsız etmediğini belirten Özal, "Hatta beni hep desteklerdi. 'Eleştirilere aldırma, bildiğin yolda ilerle' derdi." şeklinde konuştu.
Geriye dönme fırsatı olsa eşi Turgut Özal'a siyasete girmemesi yönünde telkinde bulunmak isteyeceğini belirten Özal, "Siyaset çok zor ve nankör. Yaptığınız iyi şeyler de gün geliyor inkar ediliyor. Çocuklarım veya torunlarımın da siyasete girmesini istemem, eğer bana sorarlarsa." değerlendirmesinde bulundu.
"Yokluğunda kendimi boşlukta hissediyorum. Ona olan özlemi anlatmak çok zor. Çok büyük bir boşluk. Türk halkının büyük bir bölümü yaşarken de onun kıymetini bildi, gereken değeri verdi. Ancak bir kısmı öldükten sonra onu anladı ve takdir etti. Şimdi daha iyi tahlil ediyorlar değerini. Eğer biraz daha yaşasaydı kafasındaki Türkiye'ye yönelik planlarını hayata geçirirdi. Çok çalışkandı. Geç saatlere kadar uyumaz çalışırdı. Belki bir nebze de bu yüzden sağlığını ihmal etti. Yemek yemeyi çok severdi, ona zarar verecek ağır yiyecekleri bazen saklardım ama ne yapar eder onu bulur yine de yerdi."
Eşinin son gününde yaşananları anlatan Özal, "O son gün ben kahvaltı hazırlıyordum, o da spor yaparken birden düştü, geldiler apar topar araca aldılar, gerekli müdahale yapılamadı. Ambulans beklenmedi, arabaya kondu. Bahçede bir ambulans vardı ama mostralık duruyordu. Ne şoförü vardı ne de çalışıyordu. Hastanede gerekli müdahalenin yapıldığını da sanmıyorum. Hatta 'Özal geliyor' denince ziyarete geldiğini sanmışlar. Ben de arkadan araba ile takip ettim. Evde bir doktor olsaydı, düştüğü anda müdahale edebilseydi belki kurtarılabilirdi. Bir devlet liderinin sağlının nasıl korunacağına dair bir mantalite henüz oluşmamıştı." değerlendirmesinde bulundu.
Ölümünden 19 yıl sonra 2012'de "cinayet sonucu öldüğü" yönündeki iddialar nedeniyle otopsi yapılması için eşinin mezarının açıldığını hatırlatan Özal, "Ölüm nedeni ile ilgili iddialardan sonra tekrar mezarı açıldı ve tahlil yapıldı. Maalesef zehir bulundu ama nasıl verildi, kim verdi bilenemediği için o konu öylece kaldı." dedi.
Eşinin Anavatan Partisi'nin 18 Haziran 1988'de Ankara Atatürk Spor Salonu'nda düzenlenen 2. Olağan Kongresi'nde uğradığı silahlı saldırıya değinen Semra Özal, "Suikast girişiminde de bir sonuç alınamadı, bir kişi yakalandı ama arkası gelmedi çünkü o bir kişinin yapacağı iş değildi. O suikast girişimini o günden sonra bir daha aile içinde konuşmadı. Görüntüleri tekrar tekrar izledi ama bize yansıtmadı." diye konuştu.
Semra Özal, bir zamanlar çok ilgi gören ve ilk kez eşinin başlattığı "İcraatın İçinden" programının yapılan hizmetlerin anlatılması için hayata geçirildiğini dile getirerek, "Turgut Özal'ın elinde sürekli kalem bulunması da onun alameti farikasıydı." ifadesini kullandı.
Özal, ambleminden dolayı "Papatyalar" olarak anılan Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı'na da değinerek, vakfın çok önemli hizmetlerde bulunduğunu ancak haksız eleştiriler aldığını kaydetti. Semra Özal, şöyle konuştu: "Vakfa almadıklarımız aleyhimizde konuşmaya başladı. Malta Köşkü'nde yaptığımız gecede çok önemli miktarda yardım toplandı, o geceye katılamayanlar kıskançlıktan bir sürü laf uydurdu ama onlara hiç kulak asmadık. Oysa vakıf birçok başarılı iş yaptı, maddi durumu iyi olmayan çocukları okuttu, hastaları tedavi ettirdi, köyleri dolaştı sağlık taramaları yaptı. En önemlisi de resmi nikahı olmayan kadınların bu haklarını elde etmesini sağladı. Köy köy gezip, toplu nikah törenleri yaptı. Hatta bu çalışmamız nedeniyle Amerika'dan bile taltif edildik."
Türkiye'de ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda birçok yeniliğe imza atan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının üzerinden 28 yıl geçti. Malatya'da 1927'de bankacı bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Özal, babasının mesleği nedeniyle ilk, orta ve lise eğitimini farklı şehirlerde tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünü 1950'de bitiren Özal, Elektrik İşleri Etüt İdaresinde çalışmaya başladı. "Mühendislik ekonomisi" alanında ABD'de uzmanlık eğitimi gören Özal, Türkiye'ye dönüşü sonrası Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdür Yardımcılığı görevini yaptı.Askerliğini, Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu Üyesi olarak 1961-1962 arasında yapan Özal, Devlet Planlama Teşkilatının kurulmasında önemli roller üstlendi ve 1967-1971 arasında bu kurumun müsteşarlığını yaptı. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulunan Özal, Dünya Bankasında 1971-1973 yıllarında danışman olarak görev yaptı. Çeşitli sanayi kuruluşlarında da çalışan Özal, Madeni Eşya Sanayii Sendikası başkanlığı görevini yürüttü.
Özal'ın siyasi hayatı, 1977 genel seçimlerinde Milli Selamet Partisinden İzmir Milletvekili adayı olmasıyla başladı. Özal, bu denemesinde milletvekili seçilemedi. Bu sürecin ardından, 1979 sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atanan Özal, aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı görevini de vekaleten yürüttü. Özal, bu özelliğiyle hem DPT Müsteşarlığı hem de Başbakanlık Müsteşarlığı yapmış Türkiye'nin tek başbakanı ve cumhurbaşkanı oldu. Ekonomide liberalleşmenin çalışmalarını yapan ve "24 Ocak Kararları" olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında büyük rol oynayan Özal, o dönemdeki çalışmaları nedeniyle "sandalyesiz bakan" olarak anıldı. Özal, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra kurulan hükümete Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. Türkiye'ye kredi imkanının ve ihracatta başarının sağlandığı bu dönemde Özal, izlenen para politikası konusunda hükümetle anlaşmazlığa düşerek Başbakan Yardımcılığı görevinden 1982'de istifa etti. Bu süreçte kendi çizdiği yoldan ilerlemeye başlayan Özal, 20 Mayıs 1983'te Anavatan Partisini kurdu. Aynı yıl yapılan genel seçimde partisinin birinci gelmesi üzerine 45. Hükümeti kuran Özal, 1983'ten 1991'e kadar aralıksız olarak tek başına iktidarda kalmayı başardı. Çeşitli siyasi eğilimleri birleştirme iddiasıyla ortaya çıkan ve iktisadi konulara ağırlık veren Anavatan Partisi, bu dönemde kitlelere ulaşmak için "orta direk" temasını kullandı. İlk olarak ekonomiye yönelik adımlar atan Özal, bu alandaki sınırlamaları kaldırmaya çalıştı.
Özal'ın 1988'de uğradığı silahlı saldırı Türkiye'nin gündemi oldu. Anavatan Partisinin 18 Haziran'da Ankara Atatürk Spor Salonu'nda düzenlenen 2. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşma sırasında silahlı saldırıya uğrayan Özal, sağ elinden yaralandı. Yaralı halde kürsüye çıkan Özal, "Bilhassa belirtmek istiyorum, Allah'ın verdiği ömrü, O'nun isteğinden başka alacak yoktur, biz de O'na teslim olmuşuzdur." ifadelerini kullandı. Suikastı düzenleyen Kartal Demirağ, saldırı sonrasında yakalandı ve yargılama sonucunda idama mahkum edildi. Daha sonra cezası 20 yıl hapse çevrilen Demirağ, 4 yıl hapis yattıktan sonra Turgut Özal tarafından 1992'de affedildi.
Özal, döneminin sorunlarına farklı bakış açılarıyla yaklaşarak Türkiye'nin ekonomik ve sosyal gelişimine önemli katkılar sağladı.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesini amaçlayan "Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)", 1989'da hazırlanan "Master Plan" ile tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel alt yapı yatırımlarını da içine alan bir bölgesel kalkınma projesine dönüştü. Özal'ın ayrı bir önem verdiği bu proje ile bölge halkının gelir düzeyinin artırılması, yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesi amaçlandı.
Siyasi kariyerinde yaptığı çalışmalarıyla adından söz ettiren Özal, TBMM tarafından, 31 Ekim 1989'da Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. Turgut Özal, 9 Kasım 1989'da başladığı bu görevde, ekonomik alanda attığı önemli adımların yanı sıra dönemin büyük sorunları arasında yer alan terörle mücadele konusunda da farklı bir strateji izledi. İlk kez sivil inisiyatifi devreye sokan Özal, sorunun çözümü için pek çok görüşme gerçekleştirdi ve rapor hazırlattı. Çankaya Köşkü'nde 12 Mart 1991'de Celal Talabani ile görüşen Özal, terör olaylarının ve "Kürt sorununun" çözümü için çaba harcadı. Görüşmeden kısa süre sonra 26 Mart 1991'de Der Spiegel dergisine bir açıklama yapan Talabani, Özal'ın "Kürtlere özerklik vereceğini" söylediğini iddia etti. Turgut Özal, 1992'nin Mart ayında DEP milletvekilleri Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Orhan Doğan'ı Köşk'te kabul ederek, onlarla da bir görüşme gerçekleştirdi. Sırrı Sakık, görüşmenin ardından Özal'ın kendilerine "Genel af çıkarıp, sorunu kökünden çözeceğini" belirttiğini açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kaya Toperi ve Başyaveri Kurmay Albay Arslan Güner'e 10 sayfalık bir Kürt raporu hazırlatan Özal, ANAP Milletvekili Adnan Kahveci'yi bu konuda yeni bir rapor hazırlamak üzere görevlendirdi. Kahveci, Güneydoğu'da bir süre inceleme yaptıktan sonra, "Kürt sorunu nasıl çözülmez" başlıklı bir rapor hazırladı. Özal, bu raporu o dönem MGK toplantısında tartışmaya açtı. Turgut Özal'ın, sorunun çözümüne ilişkin çabaları, 17 Nisan 1993'te vefat etmesiyle sonuca ulaşamadı. Ölümünden 19 yıl sonra 2012'de "cinayet sonucu öldüğü" yönündeki iddialar nedeniyle otopsi yapılması için Özal'ın mezarı açıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, otopsi raporuna göre, mevcut bilgi ve bulgularla Özal'ın kesin ölüm sebebinin tespit edilemediğini bildirdi.