İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. GÜNDEM Sürgünler, kökleri kesilmiş insanlardır

Sürgünler, kökleri kesilmiş insanlardır

Rus yazar Nina Berberova, devrimden sonra mecburen ülkesinden ayrıldı ve yaşamının neredeyse tümünü vatanından ayrı yerlerde geçirmek zorunda kaldı. Tam kırk iki değişik evde yaşadı. Glasnost döneminde Rusya’ya gitti ama fazla uzun bir süre kalamadı. “Ayrıldığım gün köklerim kesilmişti ve ben onları bir daha asla bulamayacağım” dedi.

Okunma Süresi: 2 dk

İşte yine Paris’teyiz. Akşam saatleri. Arabanın penceresinden dışarıya bakıyorum. Sokakları ve yayaları seyrediyorum. Yağmur yağıyor. Sokak lambaları ışıltılı bir Paris akşamını gösteriyor. Her yer bir ışık denizi içinde yüzüyor. Apartmanlar, kahvehaneler, lokantalar, katedraller, köprüler, nehirden geçen gemiler. Hepsi de parlak bir ışıkla yanıyor.

“Oysa bizim içimiz kapkara” diye düşünüyorum. Araba sarsılarak ilerliyor. Maria Nikolayevna’nın karşısındaki açılır kapanır iskemlede oturuyorum. Onun güzel ama yorgun yüzüne bakıyorum ve “oysa bizim içimiz kapkara” diye düşünüyorum. Bizim içimiz karanlık. Işıklarımız çoktan sönmüş ve bir daha da asla yanmayacak. Ömrümüzün sonuna kadar birinden ötekine savrulacağımız bu yabancı şehirlerin ışıklarına bakıp duracağız ve bizim karanlığımız daha da artacak.

Işıktan kamaşan gözlerimi, arabanın içine çeviriyorum. Maria Nikolayevna’ya bakıyorum yeniden. Sessizce, sözcüksüz, cümlesiz, sadece bakışlarımızla konuşuyoruz. “Karanlıktayız çünkü bizim bir kökümüz yok, köklerimiz kesildi” diyor bana. “Sadece suretlerimizi gezdiriyoruz, yorgun gövdelerimizin sürüklediği bir gölgemiz bile yok “ diye cevap veriyorum ona. “Işığın olmadığı yerde gölge nasıl olsun” diyor bana gözleri.

Roquette sokağına sapıyoruz. Söylememe gerek yok elbette. Bizim evin bulunduğu Roquette, onu kesen öteki iki sokak, ortasında bir anıt bulunan sessiz meydan ve meydanın sağındaki pastane ile solundaki yan yana sıralanmış o üç kahvehane de ışıklar içinde.

Araba, giriş kapısı iyice aydınlatılmış apartmanımızın önünde duruyor. Yavaşça iniyoruz. Nersessov, sürücünün ücretini ödüyor. Biraz sarhoş. Sürücüye “hiç aşık oldunuz mu Taneçka” diye soruyor. Gülüşüyoruz. Nersessov bunu Rusça soruyor çünkü ve Fransız sürücü de hiçbir şey anlamıyor elbette...

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *