İstanbul
Açık
20°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
38,0963 %-0.09
43,6128 %-0.28
4.078,58 % -0,49
84.478,27 %0.565
Ara
Muhalif. GÜNDEM TBMM’de iklim kanunu mesaisi; ‘Avrupa Birliğine yapılacak ihracat konusunda gelebilecek olan yüklü vergilerden kaçınmak adına önümüze geldi’

TBMM’de iklim kanunu mesaisi; ‘Avrupa Birliğine yapılacak ihracat konusunda gelebilecek olan yüklü vergilerden kaçınmak adına önümüze geldi’

Muhalefet partili vekillerin, AKP sıralarındaki boş koltukları sosyal medyada yayınladıkları görüntülerle dikkat çektikleri İklim Kanunu Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Madde görüşmelere bugün geçilmesi bekleniyor. İYİ Parti Grubu Adına söz alan Bursa Milletvekili Hasan Toktaş, “Hükûmetin hassasiyeti kesinlikle iklimle alakalı bir konu değil, sadece yurt dışına ülkemizden yapılacak ihracat konusunda, özellikle Avrupa Birliğine yapılacak ihracat konusunda gelebilecek olan yüklü vergilerden kaçınmak adına bu önümüze gelmiş durumda”. DEVA Partisi Eylem Planı’nda yer alan önerilere yer veren İstanbul Milletvekili Elif Esen, “İklim değişikliği, su kaynakları ve çevre bakanlığı kurulmalı ve gerçek beka meselemiz olan çevre, tarım, hayvancılık ve gıda güvenliği konuları ihtisaslaşmış bir şekilde çalışılarak çözüm ve politikalar geliştirilmelidir.” CHP Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Semra Dinçer, “Bugün burada sadece bir yasa teklifi değil, aslında bizlerin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini konuşuyoruz. İklim krizi artık kapımızı çalan bir tehdit değil, kapıları çoktan kırdı, geçti bile” dedi.

KAYNAK: HABER MERKEZİ
Okunma Süresi: 12 dk

Muhalif- Ankara

Muhalefet partili vekillerin, AKP sıralarındaki boş koltukları sosyal medyada yayınladıkları görüntülerle dikkat çektikleri İklim Kanunu Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Madde görüşmelere bugün geçilmesi bekleniyor.  Geçicilerle 22 maddelik kanun teklifinin ilk gün görüşmelerinde bazı bölümler şöyle:

YENİ YOL GRUBU ADINA ELİF ESEN (İstanbul) -Bu kanun "iklim kanunu" olarak adlandırılamaz; geri çekilmeli, az sonra önereceğimiz iyileştirmeler yapılmalı ve içeriğine uygun bir isimle Genel Kurulun, toplumun ve değerli vatandaşlarımızın huzuruna ancak öyle çıkmalı ama iklim kanunu olarak değil. Çünkü iklim krizi, ülkeleri ve toplumları gelecekte hayal edemeyeceğimiz zorluklarla mücadele etmek zorunda bırakabilir. Sadece doğayı korumanın yeterli olmayacağı, aynı zamanda ekonomi, tarım, enerji, teknoloji, kentleşme, ulaşım ve sağlık gibi alanları da doğrudan etkileyebilecek büyük sorun ve ihtiyaçlarla yüzleşmek zorunda kalabiliriz.

Sadece süslü sözler sarf ederek ya da burada olduğu gibi "-mış" gibi yaparak şu anda biz bu kanunu görüşüyoruz ama iktidar sıralarına baktığımda izleyen, dinleyen milletvekili ne yazık ki görmüyorum. Şu an benim uyarımı, eleştirimi bile duyan milletvekili yok iktidar sıralarında, ne kadar üzücü.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifinde iklim adaleti, döngüsel ekonomi, yutak alanlar, adil geçiş gibi önemli kavramlar geçiyor ama bunların nasıl uygulanacağına dair hiçbir plan, somut strateji, ölçek, denetim mekanizmaları yok işin içinde. Örneğin, adil geçiş sözde bir tanıma sahip ancak iklim değişikliğine karşı en kırılgan gruplar olan yoksullar, çocuklar, kadınlar, engelliler ve yaşlılar gibi grupların korunmasına yönelik herhangi bir plan, strateji, destek mekanizması veya finansal kaynak belirtilmiyor. Yine, kanun teklifi net sıfır emisyon hedefini dile getiriyor ancak bu hedefin hangi tarihte, hangi ara hedeflerle ve hangi mekanizmalarla sağlanacağına dair bir değerlendirme, bir belirleme yok maalesef.

Öncelikle iklim değişikliği ve yan etkilerinin ülkemize, su kaynaklarımıza, insanımıza ve geleceğimize oluşturduğu risk ve tehditlerin farkında olarak bu teklifin geri çekilmesini ve geleceğimize dair barındırdığı eksikliklerin giderilmesini, yine bu eksiklikler giderildikten sonra da emisyon ticaret sistemiyle ilgili olarak isminin de değiştirilerek yeniden yüce Meclisin huzuruna gelmesini talep ediyoruz.

Şimdi, değerli vekiller, sizlere DEVA Partisi Eylem Planı'nda da yer alan 5 ana maddeyle önerilerimizi sunarak konuşmamı sonlandıracağım.

1) İklim değişikliği, su kaynakları ve çevre bakanlığı kurulmalı ve gerçek beka meselemiz olan çevre, tarım, hayvancılık ve gıda güvenliği konuları ihtisaslaşmış bir şekilde çalışılarak çözüm ve politikalar geliştirilmelidir. Çiftçimizin, sanayicimizin, ihracatçımızın ama daha da önemlisi, evinde sofrasında ailemizin, evlatlarımızın yüzü gülmelidir.

2) Muğlaklığın, gri alanların olmadığı, kayırmacılığın, kötü niyetli uygulamaların fırsat bulamadığı, şeffaf, denetlenebilir entegre sistemlerden oluşan, fırsat eşitliği ve adaletle işleyen, denetlenebilir idari tedbirler, müeyyideler içeren bir karbon piyasası oluşturulmalıdır.

3) Karbon vergisi sonucu havuzda birikecek para daha temiz katma değerli bir üretim ve sanayinin yeşil dönüşümü için harcanmalıdır.

4) Yeşil büyümeyi destekleyen yeni yatırım alanlarının önü açılmalı, yenilenebilir enerji kaynaklarına tam geçiş için sanayiye teşvikler sunulmalıdır.

CHP GRUBU ADINA SEMRA DİNÇER (Ankara) - Bugün burada sadece bir yasa teklifi değil, aslında bizlerin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini konuşuyoruz. İklim krizi artık kapımızı çalan bir tehdit değil, kapıları çoktan kırdı, geçti bile. Dünyanın dört bir yanında kuraklık ve su kıtlığı milyarlarca insan ve hayvanın yaşamını tehdit etmektedir, aşırı hava olayları şehirleri yerle bir etmektedir; tarımsal üretim düşmekte, gıda krizi ise giderek büyümektedir. Küresel sıcaklık rekorları birbiri ardına kırılıyor, orman yangınları ve seller milyonlarca insanı yerinden ediyor. Küresel sıcaklık artışını bir buçuk dereceyle sınırlayamazsak felaketin boyutları daha da büyüyecek. Bu kriz artık en çok insan hayatını etkileyen bir hâl aldı. İklim krizi sadece buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi meselesi değildir. Vatandaşın ekmeğinin küçülmesi, sofrasındaki gıdasının azalması; fındık üreticisinin, çay üreticisinin, buğday üreticisinin yani çiftçinin ve hayvancının zor günler yaşaması demektir. Türkiye ise ne yazık ki bu krizden muaf değil hatta tam ortasında yer almaktadır. Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde İç Anadolu'da, Trakya'da, Ege'de bu kıtlık ve kuraklık kendini göstermiştir. Konya Ovası'nda kuraklık tehdidi ve devasa obrukların oluşmasına tanıklık ettik. Kaz Dağları'nda, Akbelen orman kıyımlarında, Karadeniz kıyısı boyunca HES'lerin, suyumuzu yok ettiğine, doğayı tahrip ettiğine şahit olduk. AKP'nin talan politikaları suyumuzu hoyratça harcadı, ormanlarımızı katletti ve tarım arazilerimizin betonlaşmasına sebep oldu.

Değerli milletvekilleri, iklim krizi sadece bir çevre meselesi değil, aynı zamanda bir adalet meselesidir. Bu kriz en çok yoksulları, emeğiyle geçinenleri, gıdaya, temiz suya erişimi sınırlı olanları vuracaktır. Ama gelin görün ki bu yasa teklifi ne doğayı ne emekçiyi koruma amacı taşımaktadır. Aksine, bu yasa teklifi büyük şirketlerin ve sermaye çevrelerinin talepleri doğrultusunda ticari kaygıları gidermeyi hedeflemektedir. Bu teklifte Türkiye'nin karbon emisyonunu azaltmaya yönelik bir yol haritası ne yazık ki yoktur. "Yenilenebilir enerjiye geçiş" "sanayinin yeşil dönüşümü" "tarımda sürdürülebilirlik" gibi kritik konular bu yasa teklifinde ya hiç yok ya da göstermelik ifadelerle gerçekleştirilmiş durumda. Ama ne var? Karbon piyasaları var; büyük şirketlerin, uluslararası sermayenin, finans çevrelerinin talepleri var. Bu yasa teklifi Türkiye'nin ihracatını sürdürebilmesi için Avrupa Birliğinin sınırda karbon düzenlemesi gibi mekanizmalarına uyum sağlama çabasından ne yazık ki başka bir şey değil. Elbette en büyük ticari ortağımız olan Avrupa Birliğiyle ticaretimiz aksamasın, elbette ihracatçılarımız mağdur edilmesin, talepleri karşılansın ancak bu teklifin adı "İklim Kanunu Teklifi" ise derdimiz sadece ticari çıkarlarımız olmamalıdır. Buradan soruyorum: Bu yasa halkın sağlığını, doğanın korunmasını, çiftçimizin geleceğini garanti altına alıyor mu? Bu yasa fosil yakıtları terk etmeye yönelik bir plan içeriyor mu? E, tabii ki hayır. Bu yasa adil geçişi düzenliyor mu? Bu yasada şirketlerin değil halkın çıkarlarını önceleyen bir düzenleme var mı? Tabii ki yok. O zaman, bu yasaya neden "iklim kanunu" diyoruz? Burada asıl korunan iklim değildir arkadaşlar, sermayedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu yasa iklim krizini ticarileştiren, kapitalist bir bakış açısıyla çözmeye çalışan bir düzenlemedir.

YENİ YOL GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Kanun teklifine baktığımız zaman bunun bir iklim kanunu olmaktan daha çok iklim ticaret kanunu olduğunu görmekteyiz. Detayları sizlerle paylaşmadan önce şunu hatırlatmak isterim: Sıfır emisyon hedefiyle yola çıkılan bir kanunda fosil yakıtlarla ilgili neden bir düzenleme yok? Öte yandan, ülkemizde rezerv alanları yetersiz veya cevher miktarı düşük olan yerlerde, çok net bir ifadeyle yerin üstünün altından daha kıymetli olduğu yerlerde doğa fütursuzca katledilmektedir. Değerli arkadaşlar, madenciliğin bir ülke lehine olabilmesi için attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu diye bir düşünmemiz gerekiyor. Akbelen'e bakarsak değmiyor; zeytinliklerimiz, doğamız katlediliyor ve karşılığı koskoca bir hiç. Tüm bunları ve kanun teklifinin tamamını gözden geçirdiğimizde bizim bu ülkenin yarınları için bu kanun teklifini desteklememiz mümkün değildir.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN TOKTAŞ (Bursa) - Şimdi, öncelikle şunu ifade etmem gerekiyor: 2023'te seçimler olduktan sonra Çevre Komisyonu üyesi olduk yani Komisyon kurulduğundan bu yana bir buçuk yıldan fazla, aşağı yukarı yirmi bir yirmi iki aylık bir vakit geçti. İklimin çok önemli olduğu, küresel ısınmanın çok önemli olduğu bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuş olan Çevre Komisyonu 2'nci Toplantısında İklim Kanunu Teklifi'ni görüştü yani bu kadarlık bir süre içerisinde Çevre Komisyonu gibi önemli bir komisyon 2 kere toplandı.

Şunu da ifade etmem gerekiyor: Şayet Avrupa Birliğinin, ülkemizden oraya yapacağımız ihracatlarda bu emisyon karbon ayak iziyle ilgili koymuş olduğu kısıtlama ya da vergilendirmeler mesela 2030 yılında başlayacak olsaydı emin olun bu kanunu AK PARTİ 2028-2029'da getirirdi. Yani burada Hükûmetin hassasiyeti kesinlikle iklimle alakalı bir konu değil, sadece yurt dışına ülkemizden yapılacak ihracat konusunda, özellikle Avrupa Birliğine yapılacak ihracat konusunda gelebilecek olan yüklü vergilerden kaçınmak adına bu önümüze gelmiş durumda. Böylesi kapsamlı bir teklifin etkilerinin yalnızca yüzeysel mali hesaplarla geçiştirildiğini görüyoruz. Komisyon görüşmelerinde 2053 yılına kadar dünyada 200 trilyon dolar civarında, ülkemizde ise yaklaşık yıllık 10-11 milyar dolar gibi bir maliyet öngörüsü yapılmıştır yani net sıfır emisyonda 2053 yılına kadar yaklaşık 300 milyar dolarlık bir maliyet öngörülmektedir.

Ne yazık ki bu devasa dönüşümün sosyal, ekonomik, sektörel ve çevresel etkilerini ortaya koyan bir etki analizi de henüz ortada yoktur yani bu konuda Komisyon görüşmelerinde bunun yansımalarının yani bunun Türk sanayisine etkilerinin, Türk tarımına etkilerinin neler olacağı konusunda kapsamlı bir etki analizi sunulmamıştır -burada yasayı görüşüyoruz- Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmelerde de muhtemelen sunulmayacaktır.

Dahası, 2026 yılında yürürlüğe girecek olan Avrupa Birliğinin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamında Türkiye'nin dış ticaret dengesinin ciddi şekilde etkileneceği ve bu düzenlemenin Türkiye'nin cari açığına 5 milyar dolar etkisi olacağı dile getirilmiştir. Bu riske ve maliyete dair etki analizinin hazırlanmadığını, resmî olarak Komisyona sunulan belgelerde hiçbir detaylı değerlendirmenin bulunmadığını da maalesef belirtmek zorundayız. Çiftçimiz, işçimiz, bürokrasimiz, sanayimiz, ticaretimiz, çevremiz, toprağımız, suyumuz, havamız, insanımız ve doğamızda yaşayan her bir canlımız nasıl etkilenecektir, bu düşünülmemiş durumda. Böylesine hayati bir konuda kapsamlı ve detaylı bir analiz neden yapılmamıştır ve neden Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve muhataplarıyla paylaşılmamıştır; maalesef bunu da anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin adı "emisyon ticaret sistemi kanun teklifi" yapılmalıydı aslında. İklim krizinin her geçen gün daha da derinleştiği; doğal afetlerin, kuraklıkların, sellerin ve sıcak hava dalgalarının artık olağan hâle geldiği bu dönemde gerçek ve etkin çözümler üreten bir iklim kanunu teklifi hazırlanmalıydı. Şunu vurgulamak isterim ki bu teklifin adı "emisyon ticaret sistemi" olsaydı bugünkü konuşmamızın çerçevesi çok farklı olacaktı. Adına "İklim Kanunu Teklifi" diyorsunuz, konuşacağımız şey aslında karbon piyasası değil neye sebep olacağınız olmalı. Bu yasa teklifinin adını "İklim Kanunu" koymuş olabilirsiniz ama içeriği iklim mücadelesinden çok karbon ticaretine ve şirketlere verilen tavizlere odaklanmaktadır.

 Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi aynı zamanda iklim adaleti perspektifinden de büyük eksiklikler içermektedir. İklim krizi yalnızca sanayicileri ilgilendiren bir mesele değildir. Bu kriz çiftçileri, işçileri, kadınları, gençleri ve dezavantajlı gurupları da doğrudan etkilemektedir. Türkiye'nin köylerinde, tarım alanlarında insanlarımız kuraklıkla mücadele ederken, şehirlerde hava kirliliği sağlığımızı tehdit ederken bu yasada halkın doğrudan yararına olan somut bir çözüm önerisi neden yoktur?

Yine, teklifin en can alıcı noktalarından biri, ücretsiz tahsisat verilebilmesine ilişkin düzenlemedir yani bu Emisyon Ticaret Sistemi'yle yapılacak olan ücretsiz tahsisatlar konusudur. Bu ETS sistemi kapsamında belirlenen ücretsiz tahsisatlar, teorik olarak sanayi kuruluşlarının düşük karbonlu üretime geçiş sürecinde maliyetlerini dengelemek amacıyla sunulmaktadır ancak bu tahsisatların nasıl verileceği konusunda yeterli şeffaflık sağlanmazsa büyük ölçekli sanayi kuruluşlarına haksız avantajlar sağlayan bir rant mekanizmasına dönüşebilir.

DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Bu yasayı bu şekilde getirmek ülkemizdeki demokrasinin tiyatrosu hâline gelmiş bir sahnenin göstergesi gibidir. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu yasa pazartesi günü bize, Komisyon üyelerine gönderildi, salı günü bilgilendirmesi yapıldı ve bu heyetle beraber çarşamba günü karar geçmiş oldu Komisyondan; şu anda da Genel Kurulda görüşülüyor.

Bakın, ülkemiz şu anda iklim krizinin merkezinde. Akdeniz Bölgesi bu mevcut dünyada en fazla riskli olan yerlerden bir tanesi; her tarafta seller, orman yangınları, felaketler almış başını gidiyor.

Bu ülkede gerçek anlamda bir iklim kanununa ihtiyaç var. Siz, Paris İklim Anlaşması'nı yaptınız, hiç olmazsa kendinize saygı gösterin. 2022 yılında siz Konya'da 10 bine yakın insanla İklim Şurası yaptınız; o İklim Şurası'ndan zerre kadar burada 1 madde yok, 1 tanesi bile geçmiyor. Şimdi, böyle ikiyüzlülük olmaz. Bu ülkenin bütçesini, bu ülkenin olanaklarını, bu halkın varlıklarını böyle kullanamazsınız. Buna kimsenin hakkı yok. Gerçek anlamda şunu söylüyorum: Biz, bugün 120 platformun katılımıyla bütün muhalefet partilerinden katılımcı vekillerle bir basın toplantısı yaptık. İnsanlar "Biz halkın iklim kanunu için teklifte bulunduk; 28 bin imzayla bu Meclise getirdik, geldik, burada konuşma hakkımız bile verilmiyor, sadece vekiller konuşabiliyor, bunu değiştirin." diyorlar çünkü bu ülkede artık hak arama meselesi en temel konu hâline gelmiş, adalet en temel konu hâline gelmiş. Bu yasayı bugün konuşsak bile kıymeti yok, çoğunluğunuzla geçirmeye çalışıyorsunuz. Çoğunluğunuz sadece noter gibi gelip oylarını kullanıyorlar ve şu anda, sadece 5 milletvekili var AKP'li burada. (DEM PARTİ, CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar) Ayıptır ya, gerçekten ayıptır yani; bunu kabul etmiyoruz, bu Meclisi bu kadar değersizleştiremezsiniz, bu halkın oyuyla gelmiş insanları burada yok sayamazsınız. Biz, halka hesap vereceğiz, size değil ama bu İklim Kanunu'nu geçirseniz bile, inanın, sokaktaki insanlar sizin yüzünüze baka baka "Bu, İklim Kanunu değil; siz sermayenin ihtiyaçlarını yaptınız." diyecekler.

DEM PARTİ GRUBU ADINA PERİHAN KOCA (Mersin) - Türkiye'nin "ilk iklim kanunu" tanımlamasıyla görüyorsunuzdur haftalardır iktidar cenahında bir PR çalışması yapılıyor ama azıcık bu kanun teklifine mercek uzattığımızda, azıcık irdelediğimizde yeşil bir makyajlamayla "iklim yasası" adı altında önümüze getirilen bu yasanın iklim kriziyle uzaktan yakından, iklim kriziyle mücadeleyle uzaktan yakından bir alakasının olmadığını görüyoruz ve nereden tutarsak tutalım, elimizde kalan bir kanunla bir kez daha karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Çünkü kanunun ismi ve içeriği arasındaki doku uyuşmazlığı teklifin ana omurgasını da kendisini direk açığa çıkartıyor ve her maddesinde bunun bir iklim kanunu falan olmadığı açığa çıkıyor. Yaşadığımız onca afet, deprem, seller, yangınlar, kuraklık, ormansızlaşma, aşırı hava olayları gibi vahim bir gerçekliğin içinde gerçek anlamda iklim kanununa ihtiyaç duyduğumuz, iklimle mücadeleye ihtiyacımız varken milyonların iklimle ilgili kaygılarını ne yazık ki "yeşil vizyon", "yeşil kalkınma", "yeşil büyüme" burada kimi muhalefet vekillerinin de ne yazık ki methettiği üzere bu kavramlarla, bu makyajlamayla istismar eden bir kanun var bizim bugün elimizde. Doğayı, yaşamı, ekosistemi baz alan tek bir göstermelik maddenin bile öylesine koyulmadığı bir garabet kanun teklifi var bugün bizim elimizde. Tümüyle sermaye merkezli, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmış bir ticaret kanunuyla, bir ticaret sözleşmesiyle çünkü karşı karşıyayız bugün. Bir kapitalist yağma kanunu ve daha da ötesinde ekolojik yıkım kanunu niteliği taşıyan, karakteri taşıyan bir kanun teklifiyle daha karşı karşıyayız.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *