Aslında çarşıdaki öteki üç beş oyuncakçı dükkanından bir farkı yoktu o dükkanın. Rengi solmuş krepon kağıtları, kedi minareleriyle sözüm ona süslenmiş ufak bir vitrin. Sağda solda tahtadan yapılmış fırıldaklar, allı güllü elişinden rüzgar gülleri, biraz daha ötede lacivert ya da siyah lastikten toplar. Su kabağına benzeyen hacıyatmazlar. Yurt dışından geldiği için vitrinin en görülür yanına kondurulmuş meşin top. Şimdiki tabirle ithal malı…
Nazilli basmaları, Sümerbank pamukluları ve Hereke divitleri satan “Yerli Mallar Mağazası”; çizgili mektup kağıdı, sabit kalemler satan kırtasiyeci; şeker ve sakızları babamızın hesabına yazdırabilmek için yalvar yakar olduğumuz bakkal ve de “cizlavet” marka lastik ayakkabı ticareti yapan ufak bir dükkan…
Tozlu vitrinde çoğu topraktan, birazı camdan yapılmış misketler. Zıpzıplar, sarı madenden fırdöndüler. Rengarenk tahta beşikler, kaba kaba yatan ve gözleri falan açılmayan kız ve erkek bebekler. Mumdan yapılmış ördekler. Lastiği bitene kadar yüzebilen “kurmalı” kayıklar. Duvarları mavi “sinek kağıtlarıyla” kaplı sözümona oyuncakçı dükkanının varı yoğu buydu işte, tıpkı diğer oyuncakçılar gibi.