Hatimoğulları'nın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:
"Değerli konuklar, ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlar, günlerdir iradesini korumak için sokaklarda direnen halklarımız, karanlık bir geleceğe teslim olmayacağız diyerek tüm renkleriyle kampüslerden sokaklara itirazını yükselten değerli üniversiteli arkadaşlarım, Nevruz meydanlarında Asrın Çağrısı’na sahip çıkarak barışın yoluna işaret eden milyonlar, insanlık dışı koşullarda alın teriyle yaşam mücadelesi veren emekçi kardeşlerim, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
2025 Nevruz'unun önemi
Değerli Arkadaşlar, Türkiye halklar tarihinin en önemli Nevruz’larından birini geride bıraktık. 2025 Nevruz’u bir yandan barış ve demokrasi umutlarının yeşerdiği, diğer yandan halka yönelik baskıların arttığı ve halk iradesinin tanınmadığı bir dönemde gerçekleşti. Öncelikle Nevruz meydanlarını dolduran milyonlara, her türlü baskı ve hukuksuzluğa karşı barışın, demokrasinin, adaletin sesi olan her bir yurttaşımıza/arkadaşımıza buradan DEM Parti adına bir kez daha teşekkür ediyorum. 2025 yılı Nevruz’u özgürlük ateşinin bir kez daha harlandığı, barışın halklar tarafından sahiplendiği bir Nevruz oldu. Beyaz tülbentleriyle analar barışı simgeledi. Gençler, demokratik ve güvenceli bir yaşamın sesi oldu. Nevruz meydanlarını kendi kültür ve renkleriyle dolduran kadınlar özgürlüğü haykırdı. “Jin jiyan azadi” bütün meydanlarda tek ses yankılandı.
Diyarbakır'da Leyla Zana ve Gultan Kışanak ile sohbet ederken, Leyla Zana bize dönüp “90’lı yıllara girerken Nevruz kutlamasında 80 kişiydik. Şimdi milyonlarız” dedi. Emin olun gözlerimiz doldu. İşte Nevruz budur. İşte kararlılık, irade budur. İşte mücadele budur. İktidarın 2025 yılı Nevruz meydanlarında milyonlarca insanın verdiği barış, demokrasi, adalet ve özgürlük mesajından iyi dersler çıkarması gerekiyor. Bu yıl milyonlar Nevruz’da “barış ve çözümü destekliyorum, tarihi çağrının arkasındayım” dedi. Meydanlarda milyonların en net talebi neydi biliyor musunuz? Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ve özgür çalışma ortamının sağlanmasıydı. Milyonlarca insanın tek vücut olduğu barış talebi görmezden gelinemez, inkâr edilemez, oyalama siyasetine kurban edilemez. Meydanlardan yükselen barışın sesine, kulaklarını kapatan kim olursa olsun büyük kaybedecek. Selam olsun Nevruz meydanındaki milyonlara, gençlere, kadınlara, analara, Nevruz piroz be!
Siyasette düğüm; tutuklamalar
Türkiye halkları olarak tarihi bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları başta olmak üzere çok sayıda kişinin tutuklanmasıyla Türkiye siyaseti bambaşka bir aşamaya geçti. İktidar, hukuk ve meşruiyet aramıyor; elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor. Önce İmamoğlu'nu rehin aldılar, sonra İstanbul Baro Başkanı Sayın Kaboğlu'nu ve yönetimini görevden aldılar, ardından yüzlerce öğrenci, genç, hakkını arayan ve itiraz eden insanı gözaltına aldılar.
Gazetecilere baskı ve işkence iddiaları
Dün de protestoları takip eden ulusal ve uluslararası ajanslara bağlı ondan fazla gazeteci gözaltına alındı. Yine İstanbul, İzmir, Ankara ve Eskişehir başta olmak üzere birçok ev baskını ve gözaltı yaşanıyor. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla insanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor, yer yer işkence görüntüleri var ve bunlar övülerek servis ediliyor. Bu nasıl bir korkudur, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Bu şiddeti, bu saldırıları durdurun. Bu ağır tahriklerde bulunanları tespit edin ve görevine son verin. İmamoğlu'na, İstanbul barosuna yönelik gerçekleştirilen siyasi darbeyi en sert şekilde kınıyoruz. Peki bu darbelere kılıf uydururken ne diyor iktidar? "Hukuka saygı duyun" diyor. Her söze, her talebe karşı "haklarını hukuk içinde arasınlar" diyorlar. Peki soruyorum: Saygı duyulacak, aranacak hukuk mu bıraktınız?
Burada iktidara bir tavsiyede bulunuyoruz. Hiç evirip çevirmeden çıkıp deyin ki, ortada bir hukuki durum yok. "Siyaseten rakibimizi bertaraf ediyoruz, bu yüzden zarları hileli atıyoruz."
Kent Uzlaşısı ve itibar suikastları
Yine benzer bir şekilde, savcılar "kent uzlaşısı"nı suç olarak adlandırıyor. Defalarca söyledik ve söylemeye devam edeceğiz; Kent Uzlaşısı, Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Sünni, Alevi fark etmeksizin insanların bulundukları sokak, cadde veya mahalleyi birlikte yönetme iradesidir. Kentin dinamiklerinin uzlaşması yasak da, çatışması mı serbest? Bunu suç sayarak nasıl bir Türkiye uzlaşısı sağlayacaksınız?
Kent uzlaşısını suç olarak görmek, açıkçası Kürt düşmanlığının bir yansımasıdır. Partimizde daha önce Eş Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış, kimliği ve çalışmalarıyla bilinen, birçok parti ve kuruluşa araştırmalar yapan son derece yakından tanınan Azad Barış’a yönelik yapılan linci de asla kabul etmiyoruz. Azad arkadaşımızın şahsında yapılan linci, itibar suikastını cemaat kumpaslarından, andıçlardan biliyoruz.
Çözüm karşıtı savcılara buradan sesleniyorum; ekmek çıkmaz. Kent uzlaşısı büyük bir demokrasi pratiğidir, bir zihniyettir. Kişiler bu zihniyeti mal ederek çarpıtamazsınız.
Ayrımcılık yapanlara söyleyeceğimiz tek şey var. Onlarca yıl önce biz “Kürtler var, Kürtçe var” dedik. Siz “yok” dediniz. Mücadele ettik, direndik, bedel ödedik ve nihayetinde kabul ettirdik. Şimdi biz diyoruz ki “Kürtler de yaşadıkları kentlerin yönetiminde olacak.” Siz yine on yıllardır yaptığınızın aynısını yapıyorsunuz.
Sizin ayrıştıran, kutuplaştıran dilinize karşı bizim bir arada yaşama irademiz kazanacak. Mutlaka kazanacağız, mutlaka bu kötülük üreten ayrımcı anlayışlardan kurtulacağız! Tarih, hakkını isteyenlerin, barış mücadelesi yürütenlerin, demokrasi diyenlerin zaferini yazacak. Halkın iradesi teslim alınamaz, nokta!
Ekonomik kriz ve kırılganlık
Türkiye siyasetindeki en ufak bir gerilim bile hayatlarımızı doğrudan etkiliyor. 2015 yılından bu yana Türkiye'de ekonomik kriz büyüdü, yoksulluk kol gezmeye başladı. Bunun sebebi, Kürt sorununda çözümsüzlük ve demokrasiden, hukuktan uzaklaşmadır. Adaletsizliktendir.
Bugün Sayın İmamoğlu'na yapılanlar ve yaşanan demokrasi sancısı, Türkiye'ye yoksulluk, işsizlik ve açlık olarak dönüyor. Bakın, bazı hesaplamalara göre Türkiye 2001 krizinde toplam 10 ile 20 milyar dolar kayıp yaşadı. Ancak bugün, sadece İmamoğlu'nun gözaltına alındığı günden bugüne Türkiye 23 milyar dolar para kaybetti. Sadece üç günde, halktan toplanan vergilerle elde edilen dövizin büyük çoğunluğunu kaybettiler. İstanbul Borsası'nda satışlar artıp, zarar büyüyünce borsa işlemlere kapatıldı. Buna rağmen borsadaki kaybın 3 trilyon TL olduğu hesaplandı.
Bu o kadar büyük bir para ki, bu parayla Türkiye'deki 16 milyon emekliye yaklaşık 9 ay boyunca 14 bin 469 TL ek ödeme yapabilirsiniz. Dış borç sadece 2 günde, yaklaşık 526 milyar dolar, dolar kurundaki artıştan dolayı 1 trilyon TL arttı. Yazık değil mi, bu ülkenin işçisine, emeklisine, esnafına! Ne uğruna? Siyasi rant uğruna! Ezcümle, birileri siyaseti yargı yoluyla dizayn etmek için Türkiye ekonomisine şok yaşatmıştır. Birileri siyasi menfaatleri için kırılgan ekonomiyi ateşe attı.
Biz bu ülkenin yoksulları, emekçileri, esnafı olarak siyasi çıkarlarınız için ülkeyi ve ekonomisini ateşe atmanızı kabul etmiyoruz. Üç beş koltuk korumak, azınlık bir grubun çıkarını ayakta tutmak için yaptığınız bu siyasi müdahalelerin sonuçlarına Türkiye toplumu katlanmak zorunda değil. Ekmeğimiz, barış, demokrasi ve alınterimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz."