2016 yılında Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında ‘düzensiz göçü’ engellemek adına imzalanan ‘18 Mart Mutabakatı’ beşinci yılını doldurdu.
Mutabakat kapsamında AB, Türkiye’ye Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen düzensiz göçmenleri ülkede tutması şartıyla Avrupa Birliği 6 milyar euroluk mali yardım yapacaktı. AB’nin vaatleri arasında Türkiye’nin birliğe üyeliğinin hızlandırılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize muafiyetinin getirilmesi bulunuyordu.
Ancak taraflar birbirlerine, AB ülkelerinin kendi topraklarında göçmenleri istememesi üzerine imzalanan mutabakatın gereklerini yerine getirmediği konusunda suçlamalarda bulunuyor. Türkiye kendisine vaat edilenlerin yerine gelmediğini söylerken, Avrupa Birliği de Türkiye’ye Yunanistan’a geçen sığınmacıların Türkiye’ye dönüşünü kolaylaştırmama eleştirisinde bulunuyor ve yapılan yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda gerekli bilgiyi vermediğini savunuyor.
27 Şubat gecesi Reuters haber ajansının geçtiği habere göre, ismi açıklanmayan üst düzey bir Türk yetkili Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin artık karadan ve denizden Avrupa'ya ulaşmasını durdurmamaya karar verildiğini duyurdu. Yetkili aynı zamanda sahil güvenliğe ve sınır polisine mültecileri engellememe emri verildiğini de sözlerine ekledi.
Bu haberin ardından Türkiye'deki mülteciler Türkiye-Yunanistan sınır kapısı Pazarkule'ye doğru akına başladı. Ertesi gün açıklama yapan Erdoğan, “Biz bu kapıları bundan sonraki süreçte de kapatmayacağız ve bu devam edecek. Neden? AB sözünde durması lazım. Biz bu kadar mülteciyi bakmak, onları beslemek durumunda değiliz” ifadelerini kullanmıştı.
Kovid-19 pandemisinin araya girmesiyle yıllarca sürebilecek bu insani trajedi neyse ki sona erdi. Ancak, sığınmacıların Türkiye-Yunanistan tampon bölgesinde beklediği bu sınırlı sürede dahi, her gün Yunanistan tarafından atılan gaz bombası ve biber gazına maruz kaldılar. Türk basınına yansıyan haberlerde Yunanistan’ın sınır köylerinden geçmeye çalışan sığınmacıları dövüp, soyup ardından Meriç Nehri’nden Türkiye’ye gönderdiği haberleri geldi.
Zor şartlarda sınır kapısında bekleyen mülteciler için Edirne halkı seferber olmuş, temel ihtiyaçlarını sağlamak için mültecilerin yanına gelmişti. Türk sivil toplum kuruluşları da keza, yiyecek, su, battaniye gibi ihtiyaçlar için sınır kapısına yönelmişti. Sputnik’in Pazarkule Sınır Kapısı’nda konuştuğu mülteciler ise Yunanistan’a geçme kararlılıklarını vurgulamış, Yunanistan’ın insanlık dışı müdahalelerine tepki göstermişti. Bir mülteci, kucağındaki çocuğu göstererek “Bakın şu çocuğun haline, hiç acımaları yok” şeklinde isyan etmişti.
Bu süreç içerisinde ise Yunanistan pek çok kez Ege denizi üzerinden geçmeye çalışan mültecilerin botlarını batırdığı iddiasıyla gündeme geldi. Hatta, Report Mainz, Lighthouse Reports ve Alman Der Spiegel'in ortak araştırmalarına dayandırdıkları bir haberde, geçtiğimiz yılın Mayıs ayında Yunan sahil güvenlik gemisinin bir grup mülteciyi şişme bir cankurtan salıyla Türk karasularına doğru çektiği ve sığınmacıları açık denizde kaderlerine terk ettiği görüldü.
Yunanistan’ın Midilli Adası’nda bulunan Moria sığınmacı kampı, yaklaşık 12 bin 500 mülteciye yani kampın kapasitesinin yaklaşık 4 katı insana ev sahipliği yapıyor. Geçtiğimiz yılın Eylül ayında bu kampta bir yangın çıkmış ve kampta bulunan mülteciler sokaklarda yatmak zorunda kalmıştı. Yerel halk ve ada yetkilileri ise sığınmacıların gitmesini istemiş, yeni bir kamp inşa edilmesine karşı çıkmıştı. Yangından kaçmak zorunda kalmadan önce kampta kalanların bazılarının yeni tip koronavirüs testleri pozitif çıkmıştı.
NE KADAR PARA GÖNDERİLDİ?
Sputnik'in çalışmasına göre, Türkiye, ülkesinde ağırladığı Suriyeli sığınmacılar için Avrupa Birliği’nin yalnızca 3.6 milyar euro verdiği söylüyor. Zira, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bir açıklamada “AB kalkıyor 350 + 350 milyon euro olmak üzere para yardımı, işte bunun yanında bot silah asker göndermeye hazırız diyor. Ama bizi aldatmaya kalkmayın. 40 milyar doları bu işte harcayan Türkiye, evelallah bir 40 daha harcar” ifadelerini kullanmıştı.
Avrupa Birliği Komisyonu’na göre ise birlik Türkiye’ye 4.1 milyar euro gönderdi ve kalan 2 milyar euro da projeler kapsamında verildi.
SAYILARI AZALDI MI?
Peki, bu süre zarfında Avrupa’ya geçmeye çalışan sığınmacıların sayısı azaldı mı?
Türkiye halihazırda, mülteciler konusunda tüm Avrupa’nın yükünü çekiyor. Hatta Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinden Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel "Türkiye'nin 3,6 milyon mülteciye ev sahipliği yapmasını ciddiye alıyoruz. Bu sorunun çok önemli olduğunu ve Türkiye'nin büyük bir yük aldığını biliyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, Avrupa'ya göçmen akınının zirve yaptığı 2015'te Ege adaları üzerinden 856 bin 723 kişi geçiş yaparken, bu sayı 2020'de 9 bin 714'e kadar geriledi.
Türkiye’nin topraklarında ise geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 24 Şubat 2021 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 656 bin 525. Bu sığınmacıların neredeyse yarısı 18 yaşın altında.
Ancak Türkiye’nin sığınmacılar konusu sadece Suriyeliler üzerinden tartışılsa da, Türkiye dünyadaki en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda. 'Göç ve Uyum' konulu toplantıda konuşan Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, Türkiye’de 196 farklı ülkeden yaklaşık 5.5 milyon insan olduğunu ve bunların 3.6 milyonunun Suriye’den gelenler olduğunu söyledi.
18 MART MUTABAKATI'NIN AKIBETİ NE OLACAK?
Bu karmaşık denklem içerisinde 18 Mart Mutabakatı da beraberinde belirsizlikleri getiriyor.
Türkiye, Avrupa Birliği yaptığı kilit anlaşmalardan olan 18 Mart mutabakatının son beş senede şartların değişmesinden kaynaklı güncellenmesini istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Ocak ayında yaptığı açıklamada ilişkilerin ‘rayına oturmasını’ istediklerini söyleyerek “Bu olumlu gündemin anahtarı 5’inci yılını doldurmakta olan 18 Mart Mutabakatının güncellenmesidir” diye konuşmuştu. Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Faruk Kaymakcı ise Türkiye’nin 18 Mart Mutabakatı’ndan daha azını değerlendirmeye dahi alınmayacağını belirtti.
Öte yandan, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye ile AB arasındaki göç ve Suriyeli sığınmacılar konulu 18 Mart mutabakatının uygulamasının devam etmesi gerektiğini, ileride mutabakatın yenilenmesini isteyeceklerini söyledi. Borrell göç alanındaki işbirliğinin ana çerçevesini oluşturmaya devam ettiğini ve Türkiye’yle işbirliğinin ay sonunda gerçekleştirilecek AB liderler zirvesinde ele alınacağını belirtti, daha sonra da Türk tarafı ile ‘ortak angajmanın güncellenmesini’ görüşeceklerini açıkladı.
BİR NEVİ SIĞINMACILARIN BEKLEME ODASI OLARAK DÜŞÜNÜLDÜ
Mutabakatın hazırlanmasından bu yana olan süreci ve anlaşmanın akıbetini Sputnik’e değerlendiren Birleşmiş Milletler (BM) Göçmen İşçiler Komitesi Başkanı Doç. Dr. Can Ünver “Bu mutabakatı 2015’te sığınmacılar Avrupa topraklarına geçmeye başlayınca hayata geçirmek istediler. Ancak, bu mutabakatın şöyle bir sıkıntısı oldu. Aslında göçle alakalı olmayan konular, mesela vize serbestisi gibi, bu mutabakatın içerisinde yer aldı. Avrupa cenahından bakılınca, ‘aman bunlar bizim topraklarımıza gelmesinler, ne olursa olsun Türkiye’de kalsınlar’ şeklinde bir görüş var. Türkiye bir nevi sığınmacıların ‘bekleme odası’ gibi düşünüldü. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Birlikte sırtlamak, omuzlamak yerine bunu bu şekilde Türkiye’ye empoze ederek yapıldı” dedi.
"TÜRKİYE'YE GEÇMEK İSTEYEN GÖÇMENLERİN 10'DA BİRİ AVRUPA'YA GEÇSEYDİ..."
Ünver, Avrupa Birliği’nin vaad ettiği maddi olanakların verilme şeklinin kabul edilebilir olmadığını söyleyerek “Bir de maddi imkan yaratma vaadiyle böyle bir anlaşmaya imza koydu Avrupa Birliği. Fakat bu meseleye de bakıldığında, ilk yıl için 3, sonraki yıl için 3 milyar euro gibi miktar söz konusuydu. Ama bu göçmenlerin onda biri Avrupa’ya gelseydi herhalde bir 40-50 milyar euro harcamak durumunda kalacaklardı. Zaten Türkiye’ye de bu miktarı verdiklerini sanmıyorum. Veriliş tarzı da kabul edilebilir değil. Sivil toplum örgütleri üzerinden vermek istiyorlar ve bu örgütler de genellikle Avrupalı örgütler. Tabiri caizse bir cepten alıp diğer cebe koymak gibi” diye konuştu.
Ünver Yunanistan sahil güvenliğinin ve Frontex’in, deniz ve kara sınırlarında sığınmacılara yaptığı muameleyi de anlattı:
“Bu mutabakattan sonra geçişlerde de epey azalma oldu. Geçtiğimiz günlerde Yunan sahil güvenlik gemilerinin aynı zamanda Avrupa Birliği’nin sınır koruma birimi olan Frontex’in büyük ölçüde Ege denizinde kısmen de kara sınırında sığınmacılara karşı reva gördükleri muameleye şahit olduk. Hatta en son 7 tane sığınmacıyı ellerini bağlamak suretiyle denize atarak boğulmaya terk ettiler. Bu dünyanın kabul etmemesi gereken bir şey. Fakat uluslararası basında tek kelime çıkmadı. Karşınızdan muhatapların bunu olumlayan bir tavırları oldukları takdirde buradan iyi bir şey çıkamaz. İnsan haklarının bu denli ihlaline göz yuman bir politikanın eğer sahibiyseler istediğiniz mutabakatı yapabilirsiniz. Herkese insan hakları dersi vereceklerine kendileri önce riayet etseler.”