Dr. Sarıibrahimoğlu, sadece Avrupa'da 47 milyona yakın insanın enfekte olduğunu, 1 milyondan fazla kişinin ise hayatını kaybettiğini belirtti ve şunları söyledi:
"Bu veriler ışığında virüsün kökeninin ciddi şekilde araştırılmasına ihtiyaç duydum. Bu hastalığın, biyogüvenliği tehlikeye atarak biyolojik silah olarak mı kullanıldığı ya da biyo-laboratuvarlarda mı üretildiği belirlenmelidir. Bunu sağlamak için, Roma Statüsü’ne göre kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulundum..."
Bu çalışmaya, Av. Begüm İlçayto ve Av. Özge Dülger de katkıda bulundu:
Dr. Selim Sarıibrahimoğlu'nun dava başvurusunun özeti şöyle:
"Dünya çapında herkesin gündemini meşgul eden Yeni Tip Koronavirüs salgınıdır. Çok iyi bilindiği üzere 13 Ocak 2020 tarihinde tanımlanan bir salgın olan yeni Koronavirüs hastalığı (COVID-19); hastalığın çıkış noktası olan Çin'de yayıldıktan sonra, merkez üssü başta İtalya, İspanya ve Fransa olmak üzere tüm Avrupa Birliği ülkelerine sıçramıştır.
Salgınla ilgili en güncel verileri anlık olarak yayınlayan "world-o-meter" isimli sitedeki verilere göre, tüm Avrupa'da 46,985,133 kişinin enfekte olduğu ve bu vakaların 1,081,871'inin ölümle sonuçlandığı sonucuna varıldı. Ayrıca mevcut durumda hastalığın merkez üssü değişse de Avrupa'da hala yeni vakalarla karşılaşılmakta ve hastalığın sonraki dalgalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Maalesef COVID-19 veya SARS-CoV-2, 21. yüzyılda karşılaşılan çoğu hastalık/virüsten daha bulaşıcı bir yapıya sahip. İlginç bir şekilde, bu bulaşıcı orana rağmen enfekte kişilerin çoğunda “hafif semptomlar” vardı. Bu durum aslında hastalığın enfekte kişiler tarafından farkında olmadan yayılmasına neden olarak hastalığın önlenmesini zorlaştırmaktadır. Virüslerin taşıyıcılarını bu kadar hasta etmedikleri takdirde daha iyi yayılabileceğinin altı çizilmelidir.
Örneğin SARS, semptomatik hastaları karantinaya almak daha kolay olduğu için sadece semptomatik hastalar tarafından yayılabilen bir hastalık olarak COVID-19'dan daha az tehlikeli kabul ediliyor. Aslında bu yönüyle SARS-CoV-2'nin 21. yüzyılda karşılaşılan tüm hastalıkların bazı özelliklerine sahip olduğu söylenebilir. Bu da onu "salgına neden olan" virüslerin dezavantajlı özelliklerinin ortadan kaldırılması sonucunda "güçlü" bir virüs haline getiriyor.
Tüm bu açıklamaların sonucunda bu virüsün kökeninin ciddi şekilde araştırılmasına ihtiyaç duyuldu. Bu hastalığın, biyogüvenliği tehlikeye atarak biyolojik silah olarak mı kullanıldığı ya da biyo-laboratuvarlarda mı üretildiği belirlenmelidir.
Bunu sağlamak için Roma Statüsü’ne göre kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulundum.
Bu vesileyle kendimi tanıtmak istiyorum, ben Selim Sarıibrahimoğlu, aynı zamanda Uluslararası Mahkemeler Nezdinde Çalışan Savunma Avukatları Birliği’nin (ADC-ICT) “İyi Duruş Sergileyen Üye”si olan bir Türk vatandaşıyım. Aynı zamanda Tek Ortak olarak aktif rol oynadığım yerli ve yabancı müvekkillere hukuki hizmet veren tam hizmet hukuk büromuz aracılığıyla, 45 yıllık tecrübemle çok sayıda diplomatik temsilci ve uluslararası kuruluşa yardım etmekteyim.
Uluslararası Mahkemeler Nezdinde Çalışan Savunma Avukatları Birliği’nin (ADC-ICT) “İyi Duruş Sergileyen Üye”si olarak ve 123 ülkenin Roma Statüsüne taraf olup Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kurmasının bir sonucu olarak, bu başvuru/şikâyet için ICC nezdindeki konumumu netleştirmek isterim.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, biyogüvenliği tehlikeye atarak biyolojik silah olarak kullanılan koronavirüsün kökenini araştırmaya ve tüm insanların biyolojik refahını sağlamaya yetkili tek mekanizmadır. Bu bilgi dahilinde başvuru sürecimi Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde yürütüyorum ve bundan sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın soruşturmayı başlatması bekleniyor.
Başvurudaki Taleplerimiz:
1. Salgına neden olan kişilerin belirlenmesi
2. Bu kişilerin "insanlığa karşı suçlar" ve "savaş suçları" kapsamında yargılanması ve cezalandırılması
3. Dünyanın uğradığı bütün ekonomik ve sosyal zararların bu kişiler tarafından giderilmesi
4. Roma Statüsü'ne taraf olan ülkeler tarafından buna benzer biyolojik saldırıların tekrar yaşanmaması için belirli önlemler alınması
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ
Uluslararası Ceza Mahkemesi (kısaca UCM), kuruluş belgesi Roma Statüsü olan, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir. 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Mahkeme binası "Ev Sahipliği Anlaşması" yaptığı Hollanda'nın Lahey kentinde bulunmaktadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi yargılamasında, suçun faili eğer kendi uyruğunda olduğu devletin yargılamasına tabi olmuşsa, bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez yargılanması söz konusu olamayacaktır. Bunun sebebi ise; bir kişi bir suç için iki kez yargılanamaz ilkesidir.
İnsancıl hukuk kapsamındaki kimi suçları kovuşturan ve 20. yüzyılın sonlarında kurulup 21. yüzyılda uluslararası insancıl hukukun egemenliğine katkı yapan mahkemedir. Mahkemenin yargı yetkisine giren soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun yeryüzünde işlenmiş en ciddi suçlar olduğu ve bu suçların gerçekte dünyanın barış, güvenlik ve esenliğini tehdit eden eylemler olduğu, Roma Statüsü’nün Dibace bölümünde de ifade edilmektedir.
Kuruluş aşamaları
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması için ilk çalışmalar 1998 yılında Birleşmiş Milletler'in önderliğinde Roma'da toplanan bir konferansta başladı. 17 Temmuz 1998'de Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü 7 ret oyuna karşılık, 120 kabul oyuyla ve oy çokluğu ile (21 çekimser) kabul edildi. Roma Statüsü suçları, mahkemenin nasıl çalışacağını ve devletlerin mahkeme ile iş birliği için ne yapmaları gerektiğini tanımlar. Statü gereğince, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin faaliyete geçebilmesi için 60 ülkenin onayı beklendi ve 11 Nisan 2002 tarihinde söz konusu 60 onaya ulaşıldı. 15 Nisan 2015 tarihi itibarıyla 139 devlet tarafından imzalamış ve 123 devlet tarafından onaylanmıştır. Roma Statüsü'nü imzalamak onaylamak anlamına gelmemektedir.
Hangi tarihlerdeki suçları yargılayabilir?
UCM sadece Roma Statüsü'nün yürürlüğe giriş tarihi olan 1 Temmuz 2002'den sonraki suç savlarını yargılayabilir. Ancak bu tarihten sonra imza atmış devletler için Antlaşma'ya taraf olma tarihi esas alınır. Bu devletler isterlerse UCM'ye 1 Temmuz 2002'ye kadar geriye doğru yargılama yetkisi verebilir.
Kimleri yargılayabilir?
UCM sadece kişileri yargılayabilir. Devletleri yargılama yetkisine sahip değildir. Yargılanacak kişinin taraf ülke vatandaşı olması gerekir.
Nerelerdeki suçları yargılayabilir?
Taraf ülkelerin devlet sınırları içinde veya bir taraf ülke vatandaşı tarafından işlenen Anlaşma'da belirtilen suçlar UCM yetkisindedir. Taraf olmayan ülkeler de Mahkeme'yi belirli bir suç için yetkilendirebilir.
Ulusal mahkemeler bağlamında UCM'nin yeri nedir?
UCM normal koşullar altında ulusal mahkemelerin yetkilerini devralamaz. Antlaşma'da "tamamlayıcılık ilkesi" temeldir. Ulusal mahkemelerin kendi vatandaşlarını veya yüksek makamlardaki sanık adaylarını yargılamak istememesi, iç çatışmalar nedeniyle çökmüş olan yargı sistemi gibi durumlarda UCM devreye girebilir.
UCM Organları
Roma Statüsünün 34. maddesinde Mahkemenin organları belirtilmiştir;
Başkanlık
Temyiz Bölümü, Yargılama Bölümü ve Ön-Yargılama Bölümü
Savcılık Bürosu
Yazı İşleri Bürosu
Yargı Süreci
Roma Statüsü olayların mahkeme önüne 3 farklı şekilde gelebileceğini belirtiyor:
Mahkeme savcısı, sadece mahkemenin söz konusu suçu ya da bireyleri yargılama yetkisi var ise; kurban ya da ailesini de içerecek şekilde herhangi bir kaynaktan gelen bilgiye dayanarak, işlenmiş bir ya da birden fazla suçun söz konusu olduğu bir durum hakkında soruşturma başlatabilir.
Roma Statüsü’nü onaylayan devletler, sadece mahkeme yargılama yetkisini haizse, işlenen bir veya birden fazla suçun olduğu bir durumun soruşturulması için savcıdan talepte bulunabilirler.
BM Güvenlik Konseyi, işlenen suçun bir veya birden fazla olduğu bir durumu soruşturması için savcıdan talepte bulunabilir. 1. ve 2. yöntemlerin tersine, suçlar Roma Statüsü’nü onaylamayan bir devletin topraklarında vuku bulmuş veya böyle bir devlet vatandaşı tarafından işlenmiş olsa bile BM Güvenlik Konseyi olayı savcıya bildirdiği zaman UCM yargı yetkisine sahip olacaktır. Bununla birlikte, bu durumların her birinde bir soruşturma açılıp açılmayacağına ve soruşturma üzerinde temellenen hukuki onaya bağlı olan bir davanın açılıp açılmayacağına karar vermek, devletlerin ya da Güvenlik Konseyi’nin değil, UCM savcısının takdirine bağlıdır.